İşçi Emekçi Kadın Komisyonları İstanbul'da gerçekleştirdiği seminerde “Kadın hareketinin güncel tablosu ve kadın sorunu” ve “Sınıf hareketinin güncel tablosu ve kadın mücadelesi” gündemleri üzerinden tartışmalar yürüttü.
Seminerde ilk sunum “Kadın hareketinin güncel tablosu ve kadın sorunu” üzerine gerçekleştirildi. Sunumda ilk olarak güncel siyasal sürece dair bir anlatım gerçekleştirildi. Sermaye devletinin sosyal, siyasal ve ekonomik olarak çıkışsızlık içerisinde olduğu, krizler ve bu krizlerin özelinde emekçi kadınlara olan yansımaları aktarıldı. Ancak tüm bu krizler ve artan baskı atmosferinin karşısında “kadınlar hep sokaklarda olmanın bir yolunu buldu ve sokaklarda olmaya, toplumsal atmosferin en dinamik kesimi oluşturmaya da devam ediyor” denildi.
Ardından kadın hareketinin güncel mücadele tablosu anlatıldı ve şunlar vurgulandı:
“8 Mart, 25 Kasım gibi tarihsel gündemler üzerinden örülen eylemli süreçler, kadın cinayetleri ve İstanbul sözleşmesinin iptali üzerinden eylemli süreçler kadın hareketi üzerinden canlı bir atmosferi gözler önüne seriyor. Kadın hareketi bugün feministlerin öncülüğünde ilerliyor. Ancak gelinen noktada kadın hareketinin bir sınıra dayandığını görüyoruz. Bu durumda feminist hareketin yapısıyla doğrudan alakalıdır.”
Kadın hareketinin parçalı tablosu aktarıldı. Bu parçalı tablonun gerisinde ise feminist grupların kendi içerisinde ideolojik ayrışmalar üzerinden değil bireysel tutum ve biçimsel farklılıklar üzerinden ayrışmaların yer aldığı aktarıldı.
Sunumun devamında tarihsel olarak feminist ideolojinin tarih sahnesine çıkışına değinildi. 20. yüzyılın başlarındaki ilk çıkış dönemleri ve o dönemki temel talepleri aktarıldı. Feminist akımların burjuva kadın karakteri anlatıldı. Feministlerin “Dalga” olarak adlandırdığı dönemlere değinilerek 60'lı yıllarda feminist hareketin içerisinde yaşanan tartışmaların mahiyeti özetlendi. Bu yıllarda feminist hareketin Marksizm ve sosyalist hareket ile ilişkilenmesi aktarıldı. 90'lı yıllara ve günümüze bakıldığında ise bireyselliğin ve kadın kimliğinin ön plana çıkarıldığı bir hat izlenildiği ifade edildi. Eski devrimci akımların devrimci olma ve devrim iddiasını yitirdikten sonra kadın sorununa bakışta da sapmalar yaşadıkları ve feminist hareketi besleyen bir noktada durdukları anlatıldı.
“Tüm bu tablo içerisinde bizler ne yapacağız?”
Sunumun devamında tarihsel olarak kadın sorunu üzerine bir anlatım gerçekleştirildi. Kadın sorununun özel mülkiyetin ortaya çıkması ile başladığı ve günümüze kadar değişik biçimlerde süre geldiği ifade edildi. Kadın sorununun da bu kapsamda kadın ve erkek arasındaki cins eşitsizliğinde ziyade sınıfsal farklılıkların ortadan kalkması ile birlikte çözülebileceği söylendi. Sunumda “Diğer tüm toplumsal sorunların çözümünde olduğu gibi kadın sorunu da emekçi kadınların öncülüğünde ve kadın-erkek el ele sürdürecek bir mücadele hattı ile çözülebilir” denildi.
Sunumun ardından tartışmalar gerçekleşti. Seminere katılanlardan biri söz alarak şunları ifade etti:
“Kendisini Marksist Feminist olarak nitelendiren yapılar var. Aslında çoğu söylemleri ve pratikleri Marksizmle ters düşüyor ve reformist bir çizgideler.”
Bir başkası söz alarak “İşçi sınıfı içerisinde zayıf bir tablo mevcut. Kadın hareketi de dinamik olmasına rağmen kadın işçiler de sınıf içerisinde daha geri bir noktadalar” dedi. Bu kapsamda feminist hareket ile eylemsel anlamda birliktelik üzerine bir tartışma açıldı. Bu noktada feministler ile ideolojik anlamda mücadelenin önemli olduğu ancak feminist hareketin ileri yanlarının da olduğu bunun görmezden gelinmemesi gerekliliğine değinildi. 8 Mart Gece Yürüyüşü'ne sınıf devrimcilerinin katılımı üzerinden örnekler gösterildi. Tartışmaların devamında kadın sorununu doğru bir şekilde kavramak ve özümsemek, feminizmle ideolojik mücadele ve sınıf devrimcilerinin kadın sorunu gündemi üzerinden pratik anlamda daha güçlü çıkışlar sergilemesi gerektiğine ilişkin tartışmalar gerçekleşti.
İkinci seminer başlığına geçilmede önce Devrimci Gençlik Birliği Drama atölyesinin hazırladığı “Kadınların hayatı zor mudur?” adlı tiyatro oyunu sergilendi. Ev ve iş yerinde kadınların yaşadığı zorlukların anlatıldığı tiyatro oyunu ilgi ile izlendi.
Tiyatro oyununun ardından 2. başlık olan “Sınıf hareketinin güncel tablosu ve kadın mücadelesi” sunumuna geçildi. Pandemi süreci ile birlikte başlayan işçi direnişleri ve işçilerin bu süreç ile birlikte daha da katmerleşerek yaşadığı sorun alanlarına ilişkin kısa bir anlatım gerçekleştirildi. İnteraktif bir şekilde gerçekleştirilen sunumda pandemi sürecinde kadın işçilerin ön planda olduğu direnişler üzerine sohbet gerçekleştirildi. Sinbo, Xiaomi, Migros Depo, Alpin Çorap, SML Etiket, Alba Plastik, İndomie Adkotürk, PTT, Lezita Gıda, Smart solar, Farplas, Teknomix, Sunny, ETF, Acarsoy, İBB ve Koç Üniversitesi işçilerinin direnişlerine değinildi. Sağlık emekçilerinin gerçekleştirdiği eylemlerden de kısaca bahsedildi. Kadın işçilerin yalnızca ekonomik talepler üzerinden değil çalıştıkları iş yerinde maruz kaldıkları taciz ve mobinge karşı gerçekleştirdiği direnişlere dair aktarımlar yapıldı. 2020 yılında 706 gündem üzerinden iş yeri bazlı 304 direniş ve eylemlerin gerçekleştiği, 2021 yılında ise 840 gündem üzerinden iş yeri bazlı 347 direniş ve eylemlerin gerçekleştirildiğinden bahsedildi.
Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet, iş yerlerinde baskı, mobing ve işten atma saldırılarında artışın yaşandığından söz edildi. Ayrıca bu süreçte kadın emekçilerin üzerindeki çocuk-yaşlı ve hasta bakımı gibi sorumlulukların arttığına da değinildi. Ardından tartışmalara geçildi. Tartışmalarda sendikal hareketin içerisinde kadınların temsiliyeti, sendikaların kadın sorununa dair bakışı ve müdahaleleri, direnişlere müdahale zeminleri ve direnişçi kadın işçilerin profili üzerine canlı tartışmalar gerçekleşti. Seminerin üçüncü oturumunda forum gerçekleşti. Foruma geçilmeden önce emekçi bir kadın hazırladığı şiir dinletisini sundu. Forumda 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ile Mücadele Günü'ne ilişkin detaylı tartışmalar gerçekleşti. 25 Kasım'ın tarihsel anlamından ve işçi kadınlara bu tarihsel günlerin anlamını anlatmanın önemi üzerine konuşuldu. Tarih boyunca talep edilen kadın haklarının SSCB deneyimi üzerinden nasıl bir kazanıma kavuştuğu ve sosyalist hareketin basıncı ile kazanılan haklara dair konuşuldu. Üniversiteli bir genç söz alarak genç kadınların yaşadığı sorunlara ilişkin bir konuşma gerçekleştirdi. Tarihsel ve toplumsal gündemlerde üniversiteli genç kadınların alanlarda olmasına değinerek genç kadınların mücadelenin en ön saflarında yer aldığını vurguladı. Son yayınlanan faşist genelge ile üniversiteli kadınlara yönelikte sermaye devletinin saldırı hazırlığında olduğuna değindi. Ardından bir başka üniversiteli söz alarak barınma sorununa ilişkin bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasında tüm toplumun yakıcı bir sorunu haline gelmiş olan barınma sorunundan üniversiteli kadınların daha fazla etkilendiğine değindi. Enes Kara örneğini vererek hakkında kaldığı KYK yurdu tarafından soruşturma açıldığını ve barınma sorununun sermaye devleti tarafından ilerici öğrencilere bir sopa niteliğinde kullandığına ilişkin bir konuşma gerçekleştirdi.
Forumun devamında yerellerde aktif ve kalıcı çalışmalar var edebilmenin, tarihsel gündemlerde hazırlıklı ve çok yönlü çalışmalar yürütebilmenin önemi üzerine konuşmalar gerçekleştirildi. “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganı atılarak seminer coşkulu bir şekilde sonlandırıldı.
Kızıl Bayrak / İstanbul