HDP Kadın Meclisi: Yoksulluk dayatmasına karşı tek çözüm ortak mücadele

HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, ülkenin her yerinde kadınlara yoksulluk dayatıldığını belirterek, buna karşı tek çözüm yolunun kadınların ortak mücadelesi olduğunu söyledi.

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 05 Aralık 2021
  • 17:55

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, "Kadın Yoksulluğuna Hayır" kampanyası kapsamında hazırladıkları raporu, partinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısıyla açıkladı. Açıklamaya HDP Kadın Koordinasyonu üyeleri ve milletvekilleri katıldı. Toplantıda konuşan Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, 5 Aralık'ın Türkiye'de kadınlara “seçme ve seçilme” hakkının tanındığı tarihin yıldönümü olduğunu hatırlattı. Aradan geçen süreye rağmen kadınların haklarının tanınmadığına dikkati çeken Başaran, “Biz HDP olarak eşbaşkanlık ve eşit temsiliyeti sözde savunan parti değiliz. Tüm partilere sesleniyorum; tüzüklerine eşit temsiliyeti eklesinler ve eşit temsiliyetin var olması ve resmiyette olduğu gibi fiiliyatta da olması için çağrıda bulunuyoruz” çağrısı yaptı. 

Türkiye’nin her geçen gün daha fazla yoksulluğa ve açlığa sürüklendiğini belirten Başaran, “İktidarın kriz çözme yöntemleri krizi derinleştirmekten ve yandaşlarının dolar yatırımlarını arşa çıkarmaktan başka bir işe yaramadı. Ve yine an itibari ile bu derinleşmiş krizin en ağır bedelini kadınlar, işçiler, emekçiler, gençler ödemeye devam ediyor. Evet, kadınların haklarına ve kazanımlarına dönük saldırılar da hız kesmeden devam ediyor. Kadına yönelik şiddet ve katliamlara devam ediliyor” diye konuştu.

11 ayda 411 kadın katledildi 

Resmi rakamlara göre 2021 yılının 23 Kasım’ına kadar 251 kadın katledildiğini aktaran Başaran, “İntihara sürüklenen, kaybedilen, kaybettirilen kadınlar yoktur resmi verilerde. Gülistan Doku, İpek Er yoktur. Kübra Ekin de hala kayıp ve yine Gülistan’da olduğu gibi kolluğun yığıldığı bir şehirde ondan da henüz haber yok. Kadın kurumlarının verilerine göre 2021 yılının ilk 11 ayında 411 kadın erkek şiddeti sonucu katledildi. Kadına yönelik şiddet uygulayanlara ‘iyi hal’, ‘kravat’ indirimleri devam ederken kadınlar koruyucu ve kollayıcı yasalar uygulanmadığı için savunmasız bırakılmak isteniyor. İstanbul Sözleşmesinden geri çekilerek kadına yönelik şiddet ve katliamlar meşrulaştırılıyor. Getirilen yargı paketlerinin içerisinde kadını koruyan kollayan yasalar değil, kadını yok sayan yasalar mevcut” diye belirtti. 

Kadın dayanışması

Kadın düşmanı politikalara yabancı olmadıklarını vurgulayan Başaran, şöyle devam etti: “Bu iktidarın kadın katillerini, kadına yönelik şiddet uygulayan erkekleri çıkardıkları infaz yasaları ile nasıl serbest bıraktıklarını, nasıl koruyup kolladıklarını çok iyi biliyoruz. AKP-MHP iktidarı ise bir şeyi çok iyi biliyor ki kadınlar tüm bu saldırılar karşısında hiçbir dönem diz çökmedi ve çökmeyecek. Kadınların boyun eğmediğini, itaat etmediğini 25 Kasım’da da sokaklarda, alanlarda, meydanlarda isyanımızı haykırarak gösterdik. Bizler mücadele ve örgütlülüğümüzü büyüterek teklik rejimine karşı kadın dayanışmasını güçlendirmeye devam edeceğiz.

Kadınların bütçeye oluru yoktur

İktidar kadınlara her fırsatta her koldan saldırmaya devam ediyor. Özellikle şu dönemde ekonominin dışına itebilmek için elinden geleni ardına koymuyor. Önce kalkınma planlarından ‘toplumsal cinsiyet’ ibaresini çıkarıyor, sonra kadınların ihtiyaçlarının esamesinin okunmadığı bir bütçe hazırlık sürecini önümüze koyuyor. Hepinizin bildiği gibi uzunca bir süredir komisyonda görüşülen bütçe süreci tamamlandı ve 6 Aralık’ta TBMM Genel Kuruluna getirilecek. Getirilen bu erkek bütçenin içerisinde de her yıl olduğu gibi bu yılda kadının adı yok. Hazırlanan bütçe savaşa, ranta, sermayedara hizmet ediyor. Bu bütçe halkın değil, kadınların, gençlerin, çocukların değil; iktidarın ve yandaşlarının bütçesidir. Bu bütçeye biz kadınların oluru yoktur. Kadın yoksulluğu derinleşirken bu yoksulluğun önüne geçmek için tek bir girişimde dahi bulunmayan bu iktidarın hazırladığı bütçeyi kabul etmeyeceğiz. Kadınları ucuz işgücü olarak gören, ayrımcılığa maruz bırakan, kimliksizleştirmek isteyen, emeğini sömüren, Kod-29 ve türevi uygulamalarla hedef alarak kamusal alanın dışına itmek isteyen erkek iktidarın erkek bütçesine olur vermiyoruz. Bulunduğumuz her yerde bunun muhalefetini yapmaya devam edeceğiz.

13 bin 550 kilometre yol kat ettik 

Hepinizin bildiği gibi 5 Nisan 2021 tarihinde Kadın Yoksulluğuna Hayır Kadınlar İçin Adalet kampanyamızı başlattık. Kampanyamız çerçevesinde 18 il ziyareti gerçekleştirdik. 13 bin 550 kilometre yol kat ettik. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz tüm eylem, etkinlik ve buluşmalardaki asıl amacımız; kadınlara dayatılan yoksulluğu, emek sömürüsünü onlardan dinlemek ve onların sözünü bulunduğumuz her yerde duyurmak oldu. Mevsimlik tarım işçisi kadınlarla, tekstil işçisi kadınlarla, eve parça başı iş getirerek geçimini sağlamaya çalışan kadınlarla, koçer kadınlarla bir araya geldik. İllerde kadın platformları ile buluştuk. Engelli kadınlarla ‘Engelsiz bir yaşamı nasıl inşa edebiliriz?’ sorusu üzerine buluşmalar gerçekleştirdik. AKP-MHP erkek ittifakının hazırladığı erkek bütçeye karşı ‘Kadınlar nasıl bir bütçe istiyor?’ diyerek, farklı kadın yapıları ile buluştuk. 

Mahallelerde, köylerde kadınlarla toplantılar gerçekleştirdik, ev içi emeğin görünür kılınması için neler yapabileceğimizi hep birlikte konuştuk. Yaşadıkları sorunları, geçim sıkıntısını, emek sömürüsünü kadınlardan dinledik. Gerçekleştirdiğimiz her buluşmanın sonuçlarını kamuoyu ile paylaştık. Meclis’teki grup toplantılarımızda, sunduğumuz araştırma ve soru önergelerimizde, genel kurul konuşmalarımızda kadınların sesini bulunduğumuz her yerde duyurduk. İşte bugün burada da gerçekleştirdiğimiz tüm bu buluşmalardan derlediğimiz kadın yoksulluğu raporumuzu sizlerle paylaşıyoruz.

Mevsimlik tarım işçisi kadınlar 

Ege’den Marmara’ya, İç Anadolu’dan, Akdeniz’e ve Kürdistan’ın gittiğimiz her kentinde mevsimlik tarım işçisi kadınların aynı yoksulluğu ve emek sömürüsünü yaşadığına bir kez daha şahitlik ettik. Raporumuzda detaylı yer verdiğimiz mevsimlik tarım işçisi kadınların özellikle yaşadığı çadır kent alanları yaşanılmaz bir durumdadır. Günlük 12 ila 14 saat arasında tarlada çalışan sayısız kadın, en fazla 60 ya da 110 TL arasında ücret alıyor. Çoğu kadın ne kadar ücret aldığını dahi bilmiyor. Kadınlar sağlık hakkına erişemiyor. Birincil ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumdalar. Gün boyunca tarlada çalıştıktan sonra çadır alanına dönen kadınlar; çocuk bakımı, yemek, temizlik işlerinin sorumluluğu kendilerine yüklenmiş olduğu için çalışmaya devam ediyor. Hijyenik olmayan bu ortamlarda kadınlar yaşam mücadelesi veriyor. Tarlaya kamyon arkalarında giden kadınların hiçbir can güvenliği bulunmamaktadır. Çocukların eğitim hayatları aileleri mevsimlik işçi olarak çalıştığı için çoğu zaman başlamadan bitiyor.

İktidarın hiçbir politikası yok

Üniversite öğrencisi genç kadınların, ataması yapılmayan genç kadınların tarlada çalışmak zorunda kaldığına şahitlik ettik. Bizler gerçekleştirdiğimiz her buluşma da şunu gördük ki; bu iktidarın mevsimlik tarım işçisi kadınların yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve emeklerinin sömürülmemesi için bir politikası yoktur. Erkek egemen iktidarın böyle bir derdi de yoktur. Nitekim bu ülkede mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan kadınların sayısı dahi bilinmemektedir. Kadınlar yoksulluktan kaynaklı yaşam alanlarını terk ederek mevsimlik işçi olarak göç yollarına düşerken bu yollarda hiçbirinin can güvenliği bulunmamaktadır.

Tekstil işçisi kadınlar 

Özel sektörün her iş kolunda olduğu gibi tekstil atölyelerinde de kadınların ucuz işgücü olarak görüldüğü, patronlar tarafından her türlü mobbing ve emek sömürüsüne maruz kaldıklarını kadınlardan dinledik. Güvencesiz düşük ücretli işlerde çalışan tekstil işçisi kadınlar günde 10 saatin üzerinde çalışmak zorunda. Haftanın tek bir günü izin kullanan kadınlar izin gününde ise ev temizliği, çocuk bakımı yapmaktan dinlenmeye fırsat dahi bulamıyor. Tekstil alanında çalışan kadınların çoğu yoksulluktan kaynaklı yine eğitim hayatını yarıda bırakmış ya da eğitime hiçbir şekilde erişememiş genç kadınlardan oluşuyor. Pandemi sürecinde tekstil işçisi kadınlar hijyenik olmayan koşullarda çalışmak zorunda kalmıştır. Salgının yayılma riskinin en fazla olduğu alanlardan biri olan tekstil atölyelerinde kadınlar kısa çalışma ödenekleri ile Kod-29 uygulaması ile işten çıkarılma kaygısı ile baş başa bırakılmıştır.

Ev eksenli çalışan kadınlar 

Patronlar ile sermayedarları kira, servis ve daha birçok konuda rahatlatan bu sistem ev eksenli çalışan kadınlar açısından tam bir emek sömürüsü haline gelmiştir. Yoksulluktan kaynaklı ailenin gelirine katkı sunmak amacıyla mecbur kalınan bu çalışma tarzı kadın emeğini değersizleştirmektedir. Düşük ve düzensiz ücretlerle günde 12 saate yakın çalışan kadınların hiçbir sosyal güvence ve hukuksal hakkı yoktur. Nitekim yapılan bütün ziyaretlerde bu durum açığa çıktı. Gün boyunca bir çuval ceviz ayıklayan, onları ipe geçiren kadınlar da evlerinde günde 50-60 kilo üzüm posası yapan kadınlar da midye yapan kadınlar da terlik işçisi kadınlar da çadır alanlarında hasır şemsiye işçiliği yapan kadınlar da günün sonunda 10 TL, en fazla 30 TL kazanabiliyor.

Sanatçılar enstrümanlarını sattı  

Kadın sanatçılarla bir araya geldik. Cinsiyetçi sanat politikaları pandemi süreci ile birlikte özellikle kadın sanatçılara ve müzisyenlere yönelik yaklaşımlarda daha açık bir şekilde görünür olmuştur. Sanatını icra etmek için mücadele eden kadınların pandemi sürecinde yoksulluğa mahkûm edildiği yapılan görüşmelerde de açığa çıkmıştır. Güvencesiz ve kayıt dışı çalışan müzisyen kadınlar pandemi sürecinde geçimlerini sağlayabilmek için enstrümanlarını satmak zorunda kalmıştır. Her türlü taciz ve istismara maruz kalan kadın sanatçıların giydikleri kıyafetlere dahi patronlar tarafından müdahale edilebiliyor. Farklı dillere, kültürlere tahammülü olmayan erkek egemen iktidar özellikle Kürtçe müzik, sanat, tiyatroya da her türlü engelleme ve kısıtlamalarla müdahale etmeye devam etmiştir. 

Kadın kooperatifleri pazar alanı istiyor  

Kadın kooperatiflerini ziyaret ettik. Kadınlar bulundukları yerlerde farklı iş kollarında kooperatifleşmeye giderek hem kadın istihdamını genişletmekte hem de erkeğe bağımlı değil, kendi öz gücü ile yaşamını idame edebileceğini göstermiştir. Yaşam alanlarında yetişen meyveleri, sebzeleri toplayarak doğal reçel, marmelat yapan, sabun, bal, zeytinyağı üreten kadınlar; tekstil kooperatifleri kurarak, kendi ürünlerini dikerek, bunun satışını kendi imkânları ile gerçekleştiren kadınlar kadın kooperatiflerinin anlamını bir kez daha ortaya koymuştur. Kadınlar sosyal medya hesapları üzerinden ürünlerini satışa çıkarıyor çünkü iktidar tarafından hiçbir destek alamıyorlar. En büyük sorunları ise ürettiklerini satabilecekleri pazar alanlarının olmaması. Köylerinde fabrika değil ama üretim atölyelerinin açılması gerektiğini söyleyen kadınlar karmaşık prosedürlerin kooperatif kurmanın önünde en büyük engel olduğu vurgulamıştır. 

Koçer kadınlarının sorunları 

Koçer kadınlarla yaylalarında buluştuk. Yılın en az 3-4 ayını yaylalarda yaşam mücadelesi vererek geçiren kadınlar, valilikler tarafından ‘güvenlik politikası’ adı altında uygulanan yayla yasaklarından kaynaklı verimli alanlarda çadır kurma ve hayvanlarını besleme imkânı bulamıyor. Yaylaların kısıtlı olması, kira bedellerinin de ağırlaşmasına neden olmuştur. Günlük neredeyse 100’ün üzerinde koyun sağan kadınlar, ürettikleri peyniri, sütü pazar alanı bulamadıkları için mandıralardan başka bir yere satamıyor. Ürünlerin fiyatları mandıracıların insafına kalmıştır. Sağdıkları sütün kilosu mandıracılar tarafından 15-16 TL’ye alınırken bu ürün marketlerde pazarlarda 40-50 TL’ye satılıyor. Koçer kadınların emeği sömürülürken kazanan aracılar, sermayedarlar oluyor. 

Roman kadınlar

Toplumun birçok kesimi tarafından yok sayılan ve ayrımcılığa uğrayan Roman kadınlarla bir araya geldik. Roman kadınlar, yaşam alanlarında en insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak durumdadır. Barınma ihtiyacı en temel hak iken Roman kadınlar, tuvalet ihtiyaçlarını dahi başka evlerde gidermek zorunda kalıyor. Geçimlerini eğlence ve müzik sektöründe çalışarak sağlayan Roman kadınlar, pandemi süreci ile birlikte bu sektörlerin kapatılmasından kaynaklı işsizlik ve yoksullukla baş başa bırakılmıştır. Kayıt dışı ve güvencesiz bir şekilde yaşamak zorunda kalan Roman kadınlar, çalışma yaşamında da her an taciz, istismar ve şiddete maruz kalma riskini taşıyor. 

Süryani kadınlar

Bu toprakların en kadim halkı ama yok sayılan Süryani kadınlarla buluştuk. Süryani kadınlar, hem inançlarından hem de kadın kimliklerinden dolayı ağır bedeller ödemeye devam ediyor. Özellikle geçmişte Süryani kadınlara yönelik gerçekleştirilen insanlık suçlarının yansımaları bugün toplumda yaşadıkları sosyal dışlanma, cinsiyetçi yaklaşımlarla sürüyor. Geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlayan Süryani kadınlar, ürünlerini yine inançlarından kaynaklı satamıyor. Ayrımcı yaklaşım ve taciz edilen genç Süryani kadınlar ise, eğitimlerini yarım bırakmak zorunda kalabiliyor. 

Kadın kurumları

Aralarında kadın merkezlerinin, belediyeye bağlı çalışma yürüten kadın birimlerinin, daire başkanlıklarının, derneklerin, vakıfların, siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları derneklerinin temsiliyetinin olduğu 150’ye yakın kadın kurumu ve karma örgütlerin kadın yapıları ile buluştuk. Kadın platformları ile gerçekleştirilen buluşmalarda; kadın yoksulluğu, kadına yönelik şiddet ve bunun son bulması için yürütülecek mücadele yöntemi, haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik saldırılar üzerine tartışmalar gerçekleştirdik.

Engellesiz yaşam inşası 

Engelli bireyler için aile hayatında -özellikle çoğu zaman babaların sorumluluk ve bakımı üstlenmeyi reddetmesiyle ve bazen terk etmesiyle- başlayan dışlama süreçleri büyüme çağından gelişim çağına, iş hayatına ve yaşamın her alanında yayılarak, devam ediyor.  Bu süreçte çocuklara en büyük desteği anne verirken, bu süreç kadınlar açısından da ayrı bir yoksunluğun oluşmasına neden oluyor. Sağlık ve Sosyal Politikaları, bir yandan ‘Evde bakım uygulaması’ üzerinden engelli bireyin bağımsız yaşam hakkını gasp ederken diğer yandan ayda bin 781 TL gibi bir ücretle sosyal devletin vermesi gereken tüm hizmetler ve yükümlülükleri aileye daha çok da kadına havale ediliyor. Evde verilen hizmetlerin sorumluluğu ise her zaman olduğu gibi maalesef kadınlara kalıyor. Bu uygulama üzerinden kadınların ücret alması, TÜİK verilerine istihdam verisi olarak yansıtılıyor.  Kadın yoksulluğunun istatiki rakamlarda düşük görülmesini sağlıyor. En ağır sosyal dışlanmayı eğitim hayatlarında yaşayan engelli çocukların hayatında herhangi bir kolaylık sağlanmıyor. Nöroçeşitli çocuklar dışlanmayı en ağır şekilde yaşayan çocuklardandır. Engelli yetişkinler, özellikle de kadınlar eğitim hayatını büyük zorluklarla tamamladıktan sonra bu defa da iş yaşamında her türlü ötekileştirme, ayrımcılık ve sosyal dışlanmaya maruz kalıyor. Engelli kadınlar, ‘Dışarıda zarar görürsün’ denilerek evlere kapatılıyor, eğitim ve çalışma hakkına erişmesi engelleniyor. 

Toplumsal bütçe çalıştayı 

‘Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe’ çalıştayları gerçekleştirdik. Mardin, Ankara ve İstanbul’da düzenlediğimiz çalıştaylar kurumları temsilen gelen kadınlar, akademisyenler ve emek alanından işçi kadınların katılımıyla gerçekleşti.  Çalıştaylarımızın harcında tarlada, atölyede, sokakta bir araya geldiğimiz kadınların beyanlarını esas aldık.

Gerçekleştirdiğimiz her ziyaret her buluşma ve bir araya gelişlerden açığa çıkan sonuçlardan hareketle HDP Kadın Meclisi olarak buradan duyuruyoruz;

* Kadınların güvenceli iş ve istihdam erişebilmesi, eşit işe eşdeğer ücret alması, çalıştıkları yerler mobbing, taciz, şiddet son bulmalıdır. 

* Kadınların yaşam ve çalışma koşulları iyileştirilmelidir.

* Mevsimlik tarım işçisi kadınların konteyner talebi karşılanmalıdır.

* Ev eksenli çalışan kadınların işçi statüsüne alınmalıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından 177 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi Türkiye tarafından imzalanmalıdır. 

* Kadın müzisyenlerin çalıştıkları yerlerde emek sömürüsüne maruz kalmaması için belirli bir taban fiyatın belirlenmeli ve güvence altına alınmalıdır.

* Süryani kadınların ürettiklerinin satabilecekleri pazar alanları oluşturulmalıdır. 

* Koçer kadınlar verimli arazilerde rahatlıkla yerleşerek üretim yapabilmeleri için yayla yasakları kaldırılmalıdır.

* Roman kadınlara yönelik sosyal dışlanma ve ötekileştirme politikalarına son verilmelidir.

* Engelli Bireylerin ve Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu aktifleştirilmelidir.

Tek çözüm ortak mücadele 

Kadınlarla yapılan görüşmeler, gerçekleştirilen ziyaretler ve buluşmalarda açığa çıkan ortak sonuç şu olmuştur: Nerede bir yoksulluk varsa orada muhakkak kadınlar vardır. Ülkenin neresinde olursa olsun kadınlara yoksulluk, emek sömürüsü dayatılmaktadır. AKP-MHP erkek ittifakının kadınların derinleşen yoksulluğu karşısında çözüm üretme gibi bir derdinin olmadığı bir kez daha açığa çıktı. Bu sadece bizim yaklaşımımız değildir. Görüştüğümüz, ulaştığımız bütün kadınların ortak düşüncesidir. Kadınların bu iktidardan hiçbir beklentisi yoktur. İşte bu yüzden erkek egemen iktidarın, kadınlara dayattığı yoksulluk karşısında tek çözüm biz kadınların ortak mücadelesi olacaktır. Kadınların taleplerinin de bizlerin sunduğu önerilerin de hayata geçirilmesinin en önemli yolu güçlerimizi birleştirmek, mücadelemizi büyütmek ve kadın ittifakımızı kurarak, kadın dayanışmamızı kurarak, yeni yaşamı kadınlar öncülüğünde inşa etmektir.

Mutlaka kazanacağız

HDP Kadın Meclisi olarak kadınlara vaatte bulunma gibi bir yaklaşımımız asla olmamıştır. Çalışmanın başından itibaren kadınları dinlemek, seslerini ve taleplerini bulunduğumuz her mekanizmada dillendirerek, bu taleplerin yerine getirilmesi için hep birlikte mücadele etmek esas alınmıştır. ‘Kadın yoksulluğuna Hayır, Kadınlar İçin Adalet’ kampanyamız da bu mücadele sonuçlanana kadar da bitmeyecektir. Farklı başlıklarla içeriklerle kadınlarla buluşmaya, seslerimizi, taleplerimizi birleştirmeye devam edeceğiz. AKP-MHP erkek ittifakının kadın düşmanı politikalarına karşı yeni dönem mücadele hattımızı yine tüm kadınlarla ortaklaştırarak çizeceğiz. Kadın dayanışması ve mücadelesi ile inanıyoruz ki mutlaka ama mutlaka bizler kazanacağız.”

Mezopotamya Ajansı / 05.12.21