“Demokrasinin beşiği”nde kadın cinayetleri

Her kadın cinayetinden sonra şiddeti meşrulaştırma, yargıda hafifletici cezalar, “ağır tahrik indirimleri”, Fulya’yı katledenin “haklı nedenleri” gibi akıl ve vicdanla örtüşmeyen durumların yaşanacağına eminiz.

  • Haber
  • |
  • Kadın
  • |
  • 26 Ekim 2021
  • 20:45

Ülkemizde gündelik olarak işlenen, adeta kadın kıyımına dönüşen ve dolayısıyla da artık neredeyse olağanlaşmış bulunan kadın cinayetleri, kapitalizmin merkezlerinde de temel bir sorundur. Modern Avrupa’nın ortasında her yıl onlarca kadın katlediliyor. Son birkaç hafta içinde İsviçre’de işlenen cinayetler, ülkenin gündemine oturan yeni örnekler oldu.

Fulya Aksoy, 30 yaşındaydı. Henüz 18 yaşındayken kendisinden 16 yaş büyük bir adamla evlendirilerek, İsviçre´nin Zürih kentine gelmişti. 13 Ekim 2021 Çarsamba günü, saatlerce süren yardım çığlıkları karşılıksız kaldı. Ve Fulya, ayrılmak üzere olduğu eşi Ali Aksoy tarafından bıçaklanarak katledildi! Oysa o, son bir haftasını sürekli şiddet ve korkuyla geçirmiş, polise defalarca yardım talebinde bulunmuş ve en nihayetinde uzaklaştırma kararı çıkarttırmayı başarmıştı. Fakat bütün bu çabaları boşa gitmiş, devlet bir kadını koruyamadı! Avrupa’nın göbeğinde adına “demokrasinin beşiği” dedikleri bir ülkede, İsviçre’de, en çok da o hak etmişken yaşamayı ne yazık ki hayatından oldu…

Yaşları 9 ve 7 olan iki çocuğuna yaklaşık bir yıldan fazla bir süredir gençlik dairesi el koymuştu. Önceleri sadece ihtar ile başlayan bu süreç, Ali Aksoy’un çeşitli suçlar yüzünden cezaevine girmesi ve Fulya’nın ruhsal durumunun kötüleşmesiyle hızlandı. Belirli aralıklarla yapmış olduğumuz sohbetlerde en çok yaşadığı ülkenin toplumunun duyarsızlığına ve insanların birbirinden kopuk oluşuna duyduğu derin üzüntüyü anlatır, tek başına bırakılmış oluşundan ailesini de sorumlu tutardı. Giderek içine kapanmaya başlamıştı. Kadının boyun eğen tavırlar göstermesine yönelik toplumda duyulan beklentiyi karşılamış, yıllarca uğramış olduğu fiziksel, maddi ve psikolojik şiddete sessiz kalmıştı.

Çünkü bu sistemde kadınlar sadece kapitalist aile kurumu içerisinde ve ona çizilen çerçeve dışına çıkmadığı ölçüde “değer” görmektedir. Bu gerçeklik karşısındaki sessizliği Fulya’da güvensizlik, umutsuzluk, çaresizlik ve kendisini suçlama gibi olumsuzluklar ortaya çıkarmıştı. Giderek bozulan ruh sağlığı nedeniyle bir rehabilitasyon merkezine yatırılmış ve uzun bir tedavi süreci geçirmişti. Oradan tamamen iyileşip çıktıktan sonra düzenli olarak hafta sonları çocuklarını ziyarete gidiyor ve tekrar üçünün bir arada yaşayacağı günleri özlemle bekliyordu. Artık hiç giderilemeyecek bir özlem…

Her kadın cinayetinden sonra şiddeti meşrulaştırma, yargıda hafifletici cezalar, “ağır tahrik indirimleri”, Fulya’yı katledenin “haklı nedenleri” gibi akıl ve vicdanla örtüşmeyen durumların yaşanacağına eminiz. Güle güle Fulya... Sana söz, öfkemizi diri tutacağız hep! Kurtuluşumuz ancak sessimizi yükselttiğimizde, sokağa, eyleme çıktığımızda, kadınlar olarak dayanışma içinde olup örgütlendiğimizde, kaderimizi elimize alıp yaşamın her alanında özgürlük ve eşitlik mücadelesini yükselttiğimizde gerçekleşecek ve ancak o zaman eril zihniyetin kanlı elleri yakamızdan düşecektir.

E. Ruşa