Dünya Emekçi Kadınlar Günü olan 8 Mart, işçi ve emekçi kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin sembolüdür. 8 Mart’ın tarihçesinde kadın işçilerin insanca yaşamak için verdiği mücadeleler, ödedikleri bedeller ve bugün tüm dünyaya yayılmış bir direniş mirası yatıyor.
1834 yılında Amerika Massachusetts’teki bir pamuk fabrikasında çalışan ve ‘fabrika kızları’ olarak bilinen kadın işçilerin grevi; 1857’de Amerika’nın New York kentinde bir dokuma farikasında çalışan ve çoğu kadın olan 40 bin dokuma işçisinin “10 saatlik işgünü ve eşit işe eşit ücret” talepleriyle başlattığı grev; 1889’da Londra’da gerçekleşen ‘Kibritçi Kızlar Grevi’ ve işçi sınıfının insanca yaşam için gerçekleştirdiği çeşitli grev ve direnişler 8 Mart’ı yaratan sürecin kilometre taşlarıdır.
Kadın işçilerin mücadele birikimi devrim ve sosyalizm davasının bir parçası olarak dikkatlerden kaçmaz. 2. Enternasyonal’in 26-27 Ağustos 1910 tarihinde toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, devrimci kadın önderlerden Clara Zetkin kadın işçilerin mücadelesine atfen uluslararası bir mücadele günü ilan edilmesini önerir. Fakat o zaman için bir tarih belirlenmez. Buna rağmen 1911 ve izleyen yılların bahar aylarında pek çok ülkeden yüzlerce kadın oy hakkı, eşit işe eşit ücret, 8 saatlik çalışma günü gibi taleplerle eylemler gerçekleştirir.
1911 yılında Triange Gömlek Fabrikası’nda çıkan yangında 129’u kadın 146 işçi yanarak can vermiştir. Kapıların işçilerin dışarı çıkmasını engellemek amacıyla kilitlenmesinden kaynaklı işçiler kendilerini yangından kurtaramamıştır. Kimi kaynaklara göre ise 129 kadının yanarak katledilmesi olayı 1857 yılında gerçekleşen dokuma işçilerinin grevi sırasında gerçekleşmiştir ve işçilerin grev sırasında polis barikatlarıyla kapatılmış olan kapılardan çıkamayarak katliama uğradıkları belirtilmiştir.
1917 yılında Rusya’da 8 Mart tarihinde “Ekmek ve barış istiyoruz” diyerek harekete geçen Petrogradlı kadın işçilerin eylemi Şubat devrimini tetikler ve Ekim Devrimi’ne giden yolu açar. Bu gelişmeler üzerinden 1921 yılında Moskova’da düzenlenen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılır ve dünyanın her yanından milyonlarca kadın 8 Mart’larda alanlara çıkar.
1970’le gelindiğinde, Birleşmiş Milletler tarafından 8 Mart’ın sınıfsal özünün yok edilmesi amacıyla 1975 yılı ‘Dünya Kadınlar Yılı’, 1977 yılı 8 Mart’ı ise yine aynı amaçla ‘Dünya Kadınlar Günü’ olarak ilan edilir. Birleşmiş Milletler, 8 Mart’ın tarihçesini hiçbir zaman açıklamadığı gibi, buna kendi sitelerinde ve yayın organlarında yer de vermez. Olayı basit, içi boş bir ‘Kadınlar Günü’ ile geçiştirir. 8 Mart’ın mücadele birikimi olduğu gerçeğinin yok sayılması politikası, kimi kadın örgütlerini de etkisi altına alıp buna göre şekillendirir. Fakat hiçbir çaba, 8 Mart’ın, sömürü sistemine ve sermayedarlara karşı kadın işçi ve emekçilerin verdiği kavgayla simgeleştiği gerçeğini değiştiremez.
Artık her 8 Mart tarihinde dünyanın dört bir yanında milyonlarca kadın, hakları ve gelecekleri için, gerici saldırılara, açlık ve yoksulluğa, şiddete ve tecavüze, kapitalizmin emekçi kadınlara biçtiği her türlü kirli politikaya karşı alanları dolduruyor, özlemlerini haykırıyor.
Türkiye’de de çifte sömürü altında ezilen kadınlar pandemi koşullarında dahi geleceklerini burjuvaziye teslim etmiyor, her fırsatta direnişi kucaklamaktan geri durmuyorlar. Örneğin çocuk istismarının affını içeren yasa tasarısı, İstanbul Sözleşmesi’nin iptali vb. tartışmalarda her seferinde iktidara geri adım attıran, işçi ve emekçi kadınların mücadeleleridir. Yine pandemi fırsatçılığı olarak hayata geçirilen ücretsiz izin ve kod 29 saldırısına, mobbinge, esnek ve güvencesiz çalışmaya karşı direnişe geçen Sinbo, SML, Migros Depo, PTT ve daha birçok fabrikadaki kadın işçiler mücadelenin ön cephesini oluşturuyorlar.
Artık 8 Mart’ı yaratan kadın işçilerin mücadelesini dünyanın her yanından işçi ve emekçi kadınlar omuzluyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladığımız bu süreçte işçi ve emekçi kadınlar olarak haklarımızı ve geleceğimizi sömürü düzenine teslim etmememiz, insanca yaşayacağımız bir sistem olan sosyalizm mücadelesini büyütmemiz, kurtuluşumuz için yeni direnişler yaratmamız gerekiyor.
İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları