15 Temmuz başarısız darbe girişiminin hayata geçiremediği icraatlar, darbeyi bertaraf eden AKP tarafından bir bir hayata geçiriliyor. Ancak bir darbe koşullarında hayata geçirilecek uygulamalar sırasıyla uygulanıyor. Tutuklamalar, gözaltılar, basın kuruluşlarına yönelik saldırılar 12 Eylül ile kıyaslanarak haber oluyor.
Fakat AKP tarafından tüm bunların arkasında bir toplumsal mutabakat varmış gibi lanse ediliyor. Adına “Yenikapı ruhu” dedikleri bu mutabakat ile her türlü hak ihlali kolayca hayata geçiriliyor. Tüm bunlar yaşanırken biri var ki, diktatöryal özlemlerinin hayat bulmasını sevinçle karşılıyor. Cumhurun başkanı sıfatıyla anılsa da zihinlere “reis” olarak kodlanan Erdoğan yükselişinin zirvesinde gittikçe kendinden geçiyor. Geçmeden belirtelim; bu yükseliş aynı zamanda bir çöküş müdür, bunu zaman gösterecek.
CHP de ayakta!
OHAL kanunları ile devre dışı bırakılan TBMM’nin açılışında ayakta karşılanan Erdoğan figürü “Yenikapı ruhu”nu gösteriyor. Ana muhalefet partisi olduklarına emekçileri inandırmaya çalışan CHP’lilerin, Erdoğan meclise girerken onu AKP ve MHP’lilerle birlikte ayakta karşılamaları Yenikapı’nın devamıdır. Kılıçdaroğlu ve kurmayları ne derse desin, gerçek resimde reislerinin karşısında ayaktadırlar, saygıda kusur etmemektedirler. Bu tabloda görülenler oldukça nettir. Eserin sahibi tüm düzen aktörleridir.
CHP’nin bu düzen içindeki konumunu bilenler için bu yaşananlar şaşırtıcı değil elbette. Ancak hala ondan umut bekleyenler yaşanan bunca hukuksuzluk, adaletsizlik karşısında halkı ayağa kaldırmaya çağıracağını düşündükleri CHP’nin Erdoğan karşısında ayakta, “hazır ol”da beklemesine şaşırıyorlardır. Oysa CHP’liler üzerine düşen görevleri yerine getiriyorlar. TBMM’yi bile devre dışı bırakan “Yenikapı ruhu”na sahip çıkıyorlar.
Yenikapı, el kapısı!
Sürekli olarak atıfta bulunulan “Yenikapı ruhu” başta Erdoğan ve AKP olmak üzere destekçilerinin, yardakçılarının çıkarlarını güvenceleyen bir kandırmacadan ibaret. OHAL kararları böylesine bir toplumsal mutabakat varmış gibi rahatlıkla hayata geçiriliyor. Hak ihlalleri kural tanımaksızın keyfilikle sürdürülüyor. Düzenin mevcut hukuk sistemine bile uymaksızın gözaltılar, tutuklamalar gerçekleştiriliyor. Muhalefet odakları devlet terörüyle susturulmaya çalışılıyor. Cemaate her istediklerini veren, “ne istediniz de vermedik” diyen siyasi ortaklar, bu çıkar ortaklığında sadece bir figür olanlara faturayı ödettiriyor. İşçi ve emekçiler için yıkım yasaları sırasıyla hayata geçiriliyor. Tıpkı 12 Eylül ile 24 Ocak Kararları arasındaki dolaysız bağ gibi. Artvin Cerattepe’de olduğu gibi doğanın talanı için tüm pürüzler ortadan kaldırılıyor. Kürtlere, Alevilere, kadınlara yönelik gerici saldırılar artarak sürüyor. İçeride sermayeye hizmette sınır tanımayanlar dışarıda da kendilerine biçilen rolü oynamaya devam ediyorlar. Emperyalist merkezlere taşeronluk büyük bir başarı gibi lanse ediliyor.
Tüm bunların ortaya çıkardığı yegâne gerçek, Yenikapı uzlaşmasının toplumsal bir mutabakat olmadığı, aksine sömürenlerin yeni bir çıkar ortaklığı olduğudur. İşçi ve emekçiler için Yenikapı bir el kapısıdır. Bu topraklarda yaşayanlar için gerçek toplumsal uzlaşma ise “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” çerçevesinde bir mücadele ortaklığı olabilir ancak.