Sevgili Sinan yoldaş,
Çocukluğumda seninle ilgili hikayeler dinlerdim, masal kahramanlarını dinler gibi... Aklımın bir köşesinde duran bu hikayelerle tanıdım seni.
Sonra yoldaş olduk, dinlediğim hikayeler de gerçek... Elinde hep bir bayrakla alanlarda, yürüyüşlerde, toplantılarda en önlerdeydin. Elinde kalem masa başında not yazarken, bütün bilincinle kavgan devrim içindi.
Seninle yan yana yürüdük. Hiçbir görev senin için küçük ya da büyük olmadı. Kelimenin tam anlamıyla gece gündüz davan için çalıştın, emek verdin. Beraber şiir de okudun, türkü de söyledin, halayın en güzelini de çektin...
Devrim davası için atılan her adım, yapılan her çalışma sende büyük bir coşku uyandırırdı. Bazen bir öğretmen, bazen bir dost, bir arkadaş, en çok da yoldaş oldun. Soluksuz sınırsız her şeyini bu uğurda feda ettin.
Seninle vedalaşmak istemedim. Çünkü seninle vedalaşmak umuda, geleceğe, yarınlara olan inanca, mücadeleye veda etmekti. Bu yüzdendir ki Sinan yoldaş bu bir veda mektubu değil sana. Senin bıraktığın mirasa bağlılık, geleceğe, umuda merhaba mektubudur bu.
Gidişinle dahi sermaye düzenine saldığın korkuyu görüyor ve yarım asırlık mücadelenin mirasçıları olduğumuzu bir kez daha yineliyoruz.
Ümitten korkuyorlar Robson,
Ümitten korkuyorlar, ümitten
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizden korkuyorlar...
Bielefeld’den yoldaşın