“Sansür yasası” mı,

“Dezenformasyonla Mücadele Yasası” mı?

Tam da seçim sürecinde, kirli icraatları saymakla bitmeyecek AKP-MHP iktidarının yükselebilecek farklı sesleri, bunların haber ve iletişim kaynaklarını tamamen engellemek istediği açıktır. Onların bu amaçlarına ulaşıp ulaşamamasını ise, sansür yasası da dahil olmak üzere tüm saldırılara karşı yükseltilecek örgütlü mücadele belirleyecektir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Kasım 2022
  • 15:30

“Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” geçtiğimiz günlerde yürürlüğe girdi. Basın örgütleri, ilerici-devrimci güçler yasayı “sansür yasası” olarak tanımlıyor. AKP-MHP iktidarı tarafından ise “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” olarak sunuluyor. Yasanın tek adam rejimine karşı gelen her türlü sesi kesmeyi hedeflediği ise açık.

Başta Erdoğan olmak üzere AKP-MHP iktidarının temsilcileri kirli icraatlarını örtmek, yağma ve talanı gizlemek, tüm alanlarda iflas eden politikalarını örtbas etmek için adeta yalan makinası gibi çalışıyorlar. Buldukları her fırsatta devrimcilerin, mücadele eden işçi ve emekçilerin sesini kesiyorlar. Grevlerimizi yasaklıyor, eylemlerimize-direnişlerimize saldırıyorlar. İlerici-devrimci basın hedef tahtasında. Özellikle Haziran Direnişi’nden beri sosyal medya platformlarından düşüncelerini ifade edenleri, cumhurbaşkanına hakaret vb. gerekçelerle gözaltına alıyor, tutukluyorlar, toplumu sindirmeye çalışıyorlar. Yandaş medyaları aracılığıyla ise her türlü yalan haberi, çarpıtmayı yani “dezenformasyon”u yapıyorlar. Şimdi de bu saldırılarını daha da üst boyuta taşımak için sansür “yasası”nı devreye sokuyorlar. 

Yasayla ilgili kamuoyunda çokça gündeme gelen 29. maddede yapılan tanımda “halkı kin ve nefrete sürüklemek” gibi muğlak ifadeler kullanılmış. Neyin suç kapsamına gireceği net bir şekilde ifade edilmezken, 29. maddede tanımlanan hapis cezasıyla sözünü özgürce söylemek isteyen tüm kesimlere göz dağı verilmek isteniyor. Yasa, ilerici-devrimci basını hedef aldığı kadar özellikle Gezi Direnişi’nden beri toplumun mücadele eden kesimlerinin kullandığı, sosyal medya platformlarını da hedef alıyor, bu kanalları tıkamaya çalışıyor.

Sansür yasasıyla neyi hedefledikleri, dezenformasyonla neyi kastettikleri ise daha yasanın yürürlüğe girdiği gün açık bir şekilde görüldü. Bartın’da yaşanan madenci katliamıyla ilgili sosyal medyada paylaşım yapan 12 kişi hakkında “provokatif paylaşımlarda bulundukları” gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Hemen ardından da TELE 1’e, TİP Milletvekili Sera Kadıgil’in konuşması gerekçe gösterilerek üç gün ekran karartma, Halk TV’nin “Sözüm Var” programına beş kez yayın durdurma cezası verildi. Birgün editörüne “Erdoğan ve Bahçeli’ye hakaret”ten hapis cezası verildi. TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı bir haber kanalında kendi uzmanlık alanına giren bir konu olan kimyasal silah kullanımı ile ilgili yaptığı değerlendirme nedeniyle tutuklandı. Bu örnekleri fazlasıyla çoğaltmak mümkün.

Kuşkusuz bu yasa AKP-MHP iktidarının sistematik saldırılarının bir parçasıdır. Ekonomik krizin tüm faturasını işçi ve emekçilere kesen, sermayenin her türlü talebini karşılamak için canla başla çalışan, emperyalistlere uşaklıkta, kardeş halklara düşmanlıkta sınır tanımayan, kirli savaş ve saldırganlık politikalarından bir milim geri adım atmayan, kendisinin ve yandaşlarının kasasını yağma ve talan projeleri ile dolduran bir iktidar gerçeği ile karşı karşıyayız. Tam da seçim sürecinde kirli icraatları saymakla bitmeyecek AKP-MHP iktidarının yükselebilecek farklı sesleri, bunların haber ve iletişim kaynaklarını tamamen engellemek istediği açıktır. Onların bu amaçlarına ulaşıp ulaşamamasını ise, sansür yasası da dahil olmak üzere tüm saldırılara karşı yükseltilecek örgütlü mücadele belirleyecektir.  

S. Dinç