Sağlık emekçilerine yönelik şiddet giderek artıyor. Son olarak Ankara Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde sağlık emekçilerinin uğradığı şiddet basına yansıdı ve tepkilere konu oldu. Türk Tabipleri Birliği'nin faşist partinin şefi Devlet Bahçeli tarafından hedef alınmasının ardından yaşanan bu olay, sağlıkta şiddetin “bireysel” olmadığını gösterdi.
TTB'nin yayınlamış olduğu “Covid-19 Altıncı Ay Değerlendirme Raporu” sağlıkta şiddet konusunu kapsamlı olarak ele alıyor. Raporun “Pandemi ortamında sağlıkta şiddet” başlıklı bölümünden öne çıkan değerlendirmeler pandemi döneminde artan şiddete dikkat çekerken sağlık emekçilerinin maruz kaldığı şiddetin çok boyutlu olduğu gerçeğine vurgu yapıyor.
“Pandemi döneminde sağlık emekçilerine yönelen şiddet yapısaldır”
Raporda pandemi dönemine özgü olarak şiddetin farklılıklar gösterdiği ve neredeyse tüm ülkelerin ortak sorunu haline geldiği ifade edildi. Sağlık emekçilerinin COVID-19 hastalığı ile özdeşleştirilerek damgalama, ötekileştirme, ayrımcılık gibi davranışlarla karşı karşıya kaldığı belirtilen raporda “Her şeyden önce sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin yalnızca hasta ve yakını tarafından uygulanan şiddet olmadığı bilinmelidir. Her ne kadar pandemi öncesi hasta ve yakını tarafından uygulanan şiddet ön planda olsa da bugün sağlık çalışanları çok daha farklı şiddet ortamı ve uygulamaları ile karşı karşıyadır” denildi.
Sağlık emekçilerine yönelen şiddetin kaynağında sağlık sisteminin yapısal sorunlarının bulunduğuna dikkat çekilerek “Ancak yine de sağlık sisteminden kaynaklanan sorunlar nedeniyle, hasta ve yakınının hedefinde sistemin görünen yüzü sağlık çalışanlarıdır” değerlendirmesine yer verildi.
Sağlık çalışanlarına Covid-19'lu muamelesi
Raporda gerek pandemi öncesinde gerekse de pandemi sürecinde sağlık emekçilerine yönelik şiddeti irdelerken yalnızca şiddetin bir türü üzerinden (fiziksel, sözel, psikolojik, cinsel taciz) ya da yalnızca bir kesim üzerinden (hekim, hemşire ve diğer sağlık çalışanları) değerlendirme yapmanın yanılgılara yol açacağı ifade edildi. “Unutulmamalıdır ki sağlık ortamında yaşanan şiddet aynı zamanda o ülkenin içinde bulunduğu toplumsal, ekonomik, politik süreçlerin özellikle de sağlık politikalarının da bir yansımasıdır” denilen raporda sıkça yaşanan örnekler hatırlatıldı. Sağlık emekçilerinin dolmuştan indirildiği, kiracı olduğu evden çıkmaya zorlandığı, eve giriş çıkışlarda merdivenlere tutunmaması yönünde yazıların asıldığına ilişkin örnekler sıralandı. Ayrıca pandemi hastanelerinde çalışanların “benden uzak dur” söylemleri ile karşı karşıya kaldığı ve ebeveynlerinin sağlıkçı olmaları nedeniyle çocuklara yönelik kreş ve okullarda hoş olmayan tutumların sergilendiği ifade edildi.
Raporda “Olaylar, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin pandemi öncesinde genel olarak bireysel (öznel) olduğunu, pandemi döneminde ise yapısal (nesnel) şiddetin daha ön plana çıktığını göstermektedir” değerlendirmesi yapıldı.
Sağlık emekçileri tüm dünyada şiddet mağduru
Sağlıkta şiddetin Türkiye'de ve dünyada yaşanan örneklerinin benzer olduğuna işaret edilen raporda “Bugüne dek hasta ve yakınlarının bilinen haksız isteklerinin yanı sıra COVID19’a bağlı yeni talepler ortaya çıkmıştır. Test yaptırmak, testin ötesinde diğer tetkikleri yaptırmak, hastanede tedavi olmak, yakınını yoğun bakıma yatırmak, yakın temas nedenli rapor talepleri ve COVID-19’lu hastaları ziyaret etme isteği sıkça dile getirilenler arasındadır. Maske takma, fiziksel mesafe gibi uyarılar şiddeti tetiklerken, sağlık çalışanlarına karşı bulaş amaçlı yüksek sesle bağırmak, tükürmek yeni şiddet uygulamaları arasına girmiştir” denildi.
Raporda, Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) ve Tehlikedeki Kişilere İlişkin Veriler (Insecurity Insight) kurumu bilgilerine göre bir dizi örnek sıralandı. Bunlardan bazıları şöyle:
"Coronavirüs salgınına karşı ilk uyarıyı yapan Wuhanlı Dr. Ai Fen, yönetimce ciddi bir şekilde azarlanarak, eleştirildi ve raporu sansüre uğradı.
Meksika’da, bir kadın sağlık çalışanı, iki kadın tarafından COVID-19 ile enfekte olmakla suçlanarak dövüldü.
Mısır ve Hindistan’da, COVID-19’dan ölen iki doktorun yerel mezarlığa gömülmesi istenmedi.
Fildişi Sahili’nde, yerleşim bölgelerine çok yakın olduğu için yapım aşamasında olan bir COVID-19 test merkezi yıkıldı.
Hindistan’da, COVID-19’dan ölen bir hastanın akrabaları hastaneyi tahrip etti ve sağlık çalışanlarına saldırdı.
Pakistan’da, doktorlar ve sağlık görevlilerinin yetersizlikleri dile getirdiği protesto eylemine polis saldırdı ve tutuklamalar oldu.
Filipinler’de bir hemşire üniforması nedeniyle otobüslerde ayrımcılık yaşadı.
Nijerya’da bir doktorun tıbbi üniforma giydiği için süpermarkete girmesine izin verilmedi.
Hindistan’ın Indore şehrinde insanlar COVID-19 testi yapmak için kendi bölgelerine gelen sağlık çalışanlarına taş attı.
Meksika’da bir hemşire sıcak sıvı saldırısına uğradı ve kendisine “enfekte” diye bağırıldı. Bir doktorun yüzene çamaşır suyu döküldü.
Tokyo’da bir hemşireden okul öncesi çocuğunu kreşe getirmemesi istendi.
Mısır’da sağlık çalışanları sadece kişisel güvenlik kaygılarını ifade etmeye cüret ettikleri için tutuklandı, suçlandı, yargılandı ve sürüldü.
Pakistan’ın yoksul Belucistan eyaletinde COVID-19 salgınıyla savaşmak için acil kişisel koruyucu ekipman sağlanmasını talep eden düzinelerce sağlık çalışanı gözaltına alındı."
Şiddet sonucu cezalandırılan yine sağlık emekçileri
Sağlık emekçilerinin haklı taleplerini dile getirirken idare ve polis baskıları ile karşılaştığının beliritildiği raporda sağlık emekçilerinin çoğu kez yüzlerini ve isimlerini saklamak durumunda kaldıkları ifade edildi. Sendika temsilcilerinin sürgünlerle tehdit edildiği, tüm baskılara rağmen gerçekleri dile getiren örgütlerin topluma hedef olarak gösterildiği, halk sağlığı uzmanlarına “halkı paniğe sevk etme” suçlaması ile valilik ve üniversiteler tarafından soruşturmalar açıldığı aktarıldı. Sağlık çalışanının onayı alınmaksızın zoraki görev değişiklikleri, ağır nöbet sistemleri, sağlık çalışanlarına yönelik uygulanan diğer baskı yöntemleri olarak sıralandı.
Raporda yer alan Türkiye’de sağlık emekçilerinin karşı karşıya haksızlıklardan bazıları ise şöyle:
"Pandemi sürecinde Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde kurumun uğradığı zarar gerekçe gösterilerek çalışanların ek ödemelerinde yüzde 20’den başlayan kesintilerin yapılması ve bu haksızlığı dile getirmek için sağlık çalışanlarının yaptıkları toplantıya başhekim yerine polisin giderek açıklamaya engel olmaya çalışması.
Filyasyon ekipleri hasta takipleri sırasında saldırılara uğrayarak şiddet görürken, bir hastanede COVID-19’lu bir hasta hekimlere saldırdı. Saldırgana hastalığı nedeni ile gözaltı işlemi dahi yapılmadı. Sağlık çalışanları ise karantina işlemine tabi tutuldu.
Batman’da kişisel koruyucu talepleri sonucu sürgün edilen üç sağlık çalışanı ile ilgili olarak yapılan basın açıklaması polisin plastik mermi ve gaz şiddetine maruz kalırken, birçok sağlık çalışanı darp ve gözaltı ile karşı karşıya kaldı.
Ankara’da sağlık çalışanları koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenler için yapmak istediği anma polis tarafından engellenirken ancak bir dakikalık saygı duruşuna izin verildi ve açıklama yaptırılmadı.
Urla Devlet Hastanesi sağlık çalışanları hastane bahçesinde ek ödemelerdeki kesinti, 4b’lilerin kadroya alınması, performans sistemi ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet konularında açıklama yapmak isteyince polis müdahale ederek açıklamayı engellemek istedi.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları bölümünde çalışan bir grup hekime, ailelerine bulaş olmaması için ücretlerini ödedikleri otelden ayrılmaları yönünde baskı uygulandı.
Sakarya ilinde sağlık çalışanın yaşadığı apartmana “Apartmanımızda ikamet eden sayın sağlık çalışanları, apartmana girip çıkarken giriş kapıları ve merdiven korkuluklarına temas etmemenizi önemle rica ederiz” ifadeleri yer alan yazı asıldı.
Sağlık çalışanları COVID-19 salgınına karşı gerekli önlemlerin alınması için Ankara Üniversitesi (AÜ) İbni Sina Hastanesi önünde açıklama yapmak istedi ve beş sağlık çalışanı gözaltına alındı.
Daha önce tedavi görmüş bir kişinin doktoruna ulaşamadığı gerekçesiyle dışarıdan yanıcı madde atarak Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları EAH’ye bağlı Beylerbeyi Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde yangın çıktı."
Şiddeti önleme yasası yeterli değil
Raporda, sağlık emekçilerine yönelen şiddeti durdurmak için bazı ülkelerin yasa değişikliği yaptığına vurgu yapıldı. Türkiye'de de TTB başta olmak üzere, sağlık çalışanlarının yıllardır dile getirdiği “Sağlıkta Şiddet Yasası”nın, 15 Nisan 2020 tarihinde TBMM’de 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri temel kanununun ek 12. Maddesinde yapılan ilave düzenleme ile kabul edildiği hatırlatıldı. Devamında, “Yasanın yürürlüğe girmesinin üzerinden yaklaşık beş ay gibi süre geçmesine rağmen şiddet artarak devam etmekte, ancak şiddeti uygulayanlar ifadelerinin alınmasının arkasından salıverilmekte ve hatta bazen buna dahi gerek duyulmamaktadır” denildi.
“Çözüm için emekçilerin mücadele gücü öne çıkmalı”
Sağlık emekçilerine yönelik şiddette bugüne dek yaşanan en büyük sorunlardan birinin de yargının tutumu olduğuna dikkat çekildi. Şiddeti önlemek adına projeler üretmek için kullanılan Beyaz Kod verilerinin gerçekleri tam olarak yansıtmadığı belirtilirken, şu yoruma yer verildi:
“Çok sayıda sağlık çalışanının birçok nedenden dolayı Beyaz Kod vermediği, birimlerden gelen çok sayıda Beyaz Kod verileri karşısında uyarıların yapıldığı, sık sık Beyaz Kod veren sağlık çalışanının “değerlendirildiği” bir uygulamadan “proaktif suç önleme modeli” oluşturarak her geçen gün artan şiddeti önlemeye çalışmak Sağlık Bakanlığına özgü bir durum olsa gerek.”
Raporda, sağlıkta şiddetin çözümü için sağlık emekçilerinin iradelerinin, mücadelelerinin ve gücünün öne çıkması gerektiği ifade edildi.