Değerli arkadaşlar, hepinizi selamlıyorum.
Sinan arkadaşımız, küçük bir anekdotumuzda “gülümseyen devrimcilere ihtiyacımız var” demişti. O zaman beni saflarınıza örgütlemek için çaba sarf ediyordu.
(…)
Sinan yoldaş ayrılmadı aramızdan. Bu sadece fiziksel bir ayrılık. Geriye bıraktığı fikirler, anılar, düşünceler yaşıyor. Bunların hepsinin filizleneceğine, başka türlü bir çığ oluşturacağına hepimiz inanıyoruz.
En büyük özelliği kendi yaşantısındaki devrimciliğinin, sosyalistliğinin çok doğal olmasıydı. Benim gördüğüm en belirgin özellik buydu.
Gördüğüm ikinci temel özellik ise, şairin şiirinde özetle ifade ettiği gibi, “Arkasında ağlayanların gözyaşlarını ağır bir zincir gibi boynunda taşıyanlar, düşmesin bizimle yola” düşüncesine uygun yaşamasıydı. Onun benim açımdan hayatının özeti buydu. O gözyaşlarını hiç hissetmedi. Bildiği gibi, inandığı gibi, düşündüğü gibi bir yaşamı tercih etti.
(…)
Parti konuşmasında ifade edildiği gibi, Sinan aslında sadece partisine sığmayan biri olmakla kalmadı, Türkiye devrimine sığmadı, Kürdistan devrimine de sığmadı. Enternasyonal bir devrimciydi, enternasyonal bir sosyalistti.
Onu Avrupa devriminin, Avrupa proletaryasının sorunları çok yakından ilgilendiriyordu. Ama ne yazık ki koşullarımız Avrupa proletaryasının sorunlarını, Avrupa devriminin konularını işlemeye, belki de öne çıkartmaya çok olanak, çok fırsat tanımadı. Ama yaşamı elvermiş olsaydı gerçekten anlatımlarında, ifadelerinde, arzularında bir enternasyonal devrim programının bütünlüklü bir şeklide görülmesini de arzulayacaktı ve bunu ifade ediyordu.
Sinan’ın özet olarak hepimizde bıraktığı, onun devrimci motivasyonuydu.
Ben Sinan’ın yaşamında bunu örnek görüyorum.
Bu yaşamı unutturmak istemiyorsak, yapılması gereken, o motivasyonla mücadeleyi sürdürmektir.