Pandemi yasaklarıyla geride kalan Ramazan Bayramı’nın en akılda kalan sahnelerinden biri Ayasoyfa’da 87 yıl sonra ilk kez kılınan bayram namazı oldu. Burjuva medya haberi “koronavirüs tedbirleri kapsamında sosyal mesafe ve maske kurallarına riayet edildiği gözlenen namaz” olarak verdi. Böylece AKP-MHP iktidarının ikiyüzlü uygulamalarına bir tane daha eklendi. Direnişçi işçilerin çadır kurması, eylem yapması “korona tedbiri” bahanesi ile yasaklanıp, işçiler polis saldırısına uğrarken, yüzlerce insanın katıldığı bayram namazında “korona tedbiri”nin alınabildiği iddia edildi.
Ayasoyfa’nın açılışında olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş bayram namazında da minbere bir kez daha kılıçla çıktı. Namaza TBMM başkanı Mustafa Şentop da katıldı. Erbaş bayram hutbesinde, Şentop ise camii çıkışında yaptığı açıklamalarda “İslam kardeşliği” vurgularını ön plana çıkarttılar, hamasi laflar etmekten geri durmadılar. Erbaş, konuşmasında, “Bugün acı, hüzün ve gözyaşının kuşattığı dünyamızda bayramlarımız da biraz mahzun geçmektedir. Zira Doğu Türkistan’dan Yemen’e, Arakan’dan Suriye’ye İslam coğrafyasının mazlum beldelerinden yükselen feryatlar kalbimizi derinden yaralamaktadır. Bilhassa ramazan günlerinde bile saldırgan tavrından vazgeçmeyen İsrail’in, mukaddes belde Kudüs’ü ve ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’yı işgal girişimi tüm müminleri büyük bir hüzne ve acıya gark etmektedir. Zira barbarca bir tavırla Mescid-i Aksa'da ibadet eden Müslümanlara saldırılmakta, Mescidin harimi ismeti ihlal edilmekte ve Peygamberlerin hatırasına hayasızca müdahale edilmektedir” dedi.
Erbaş’ın İsrail saldırısını kınayan, mazlum halkların acılarını paylaşan bu konuşmalarının ikiyüzlülükten başka bir anlamı bulunmamaktadır. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun arka bahçesi Diyanet Vakfı mazlum haklara karşı kirli savaş politikalarını kışkırtan, bizzat kendi eliyle gerçekleştiren sermaye iktidarlarının, bugün için de bu iktidarın temsilcisi olan AKP-MHP iktidarının bir parçası, dolayısıyla sorumlularından birisidir. Özellikle AKP iktidarı döneminde Diyanet’in yaşadığı palazlanma açık bir şekilde görülmektedir. Diyanet’in 2020 bütçesi 8 bakanlığın bütçesini geride bırakmıştır. Merkezi bütçe ödeneklerinden en çok yararlanan en büyük 13. kuruluş düzeyine varmıştır. Bu palazlanmayla paralel olarak Diyanet pek çok dinsel gerici politikanın da baş aktörü haline gelmiştir. Dinsel gericiliğin tırmandırılmasında özel bir rol oynamaya başlamıştır.
Dünden bugüne gericiliğin temsilcisi…
Diyanet’e biçilen misyon AKP iktidarı döneminde büyüse de Diyanet’in kuruluşundan itibaren dinci-gericiliğin yaygınlaştırılmasında önemli bir misyonu olduğu görülmektedir. Nitekim Diyanet de tarihsel kökenini şeyhülislamlığa dayandırmakta ve onun geleneksel misyonunu sürdürmek üzere kurulduğunu ifade etmektedir. Bu gerici rol Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dergisinde yayınlanan “Dünden Bugüne Diyanet İşleri Başkanlığı” başlıklı yazıda açıkça ortaya konuşmaktadır. Cumhuriyet’in ilanından hemen sonrasıyla ilgili yapılan şu değerlendirme bu rolü net bir şekilde göstermektedir:
“1928-1930 yıllarında, bazı gazeteci ve üniversite hocaları tarafından ısrarla savunulan kimi düşüncelerle, dinde reform tartışmaları gündeme gelmiş; bu dönemde ibadetin Türkçe yapılması, duaların ve ayetlerin Türkçe okunması, camilere sıra, masa ve musiki aletleri konulması gibi fikirler öne sürülmüş, bu tarz düşünceler dönemin Diyanet yetkilileri ve halk tarafından kabul görmemiş, ancak 1932 yılında ezanın Türkçe okunması uygulamasına geçilmiştir.”
Kendisini şeyhülislamlığın devamcısı sayan Diyanet, kendisine ayrılan devasa bütçelerle, sermayenin desteği ile toplumu İslam’a göre dizayn etme konusunda gerici söylemler üretmenin dışında icraatlarıyla da bir dizi adım atmaktadır. Bir Osmanlı geleneği olan cuma ve bayram hutbeleri için minbere kılıçla çıkma geleneğinin Diyanet İşleri Başkanı Erbaş tarafından Ayasofya’da hayata geçirilmesi bunun bir örneğidir. Bulduğu her fırsatta “İslam komünizmin panzehiridir” açıklamaları yapan Diyanet’e özellikle 12 Eylül sonrasında toplumsal mücadelenin dizginlenmesi konusunda önemli roller biçilmiştir. Kuran kurslarının yaygınlaştırılması, her gün artan kamu kaynakları, bağış, zekat adı altında toplanan muazzam maddi kaynaklarla kendisine geniş bir alan açan Diyanet “komünizmin panzehiri” olarak dinsel gericiliğin toplumun geniş kesimlerine, özellikle de işçi-emekçilere nüfuz etmesinde önemli roller oynamıştır.
Diyanet “9 yaşında çocuk evlenebilir”, “Eşcinsellik sapkınlıktır”, “Pantolon giyen kadın cehennemliktir”, “Babanın öz kızına şehvet duyması haramlık oluşturmaz” ve daha nice skandal açıklamaya imza atmıştır. Diyanet Başkanı Erbaş’ın bulduğu her fırsatta “din kardeşliği” adı altında mazlum halklarla dayanışma mesajları ikiyüzlülüktür. Diyanet’in her yerinden kokuşmuş, gerici icraatlar dökülmektedir. Her dönem “komünizmin panzehiri”, sermaye iktidarlarının gözdesi olan Diyanet sermaye düzeninin kokuşmuş diğer kurumlarıyla birlikte tarihin çöplüğüne gönderilmeyi beklemektedir.