Geçtiğimiz hafta boyunca Suriye’nin IŞİD kontrolünde olan bölgelerinden hemen her gün Kilis’e yönelik füze saldırısı gerçekleştirildi. Saldırılar sonucu onlarca insan hayatını kaybederken, gerçek bilgiler devlet tarafından hep hasıraltı edilmek istendi.
IŞİD’in Kilis’i hedef almasına kadar gelen yolun başında, Türkiye’nin Suriye politikası yer alıyor. Her ne kadar saldırılar onlarca insanın ölmesine ve yaralanmasına yol açsa da tüm bunların Türk devleti tarafından nasıl değerlendirildiği sürecin başka bir boyutunu oluşturuyor. Hemen her gün Kilis’e bir bomba düşerken mümkün mertebe IŞİD canilerinin adını anmadan yaşananlar olağan bir şeymiş gibi “roket düştü” diyenler, dâhiyane bir kafayla yerçekimini tespit edenler için asıl tehlike ise Kilis halkının tepkisi oldu. Valiliğe yürümek isteyenler polisin TOMA’lı, gazlı saldırısına uğradı.
Bölge halkları için tehlikenin bir tarafını Türkiye’nin bu durumu fırsat bilerek Suriye’de sürmekte olan savaşa dahil olma politikası oluşturuyor. Sonuç olarak daha önce ses kayıtlarından öğrendiğimiz sınırın öte tarafından bu tarafına attırılacak bombalar senaryosu bir şekilde hayata geçmiş oldu. Şam’da bir Emevi camisinde namaz kılamayanların Suriye politikası, gün geçtikçe Türkiye’yi Suriye haline getiriyor. Anlaşılan o ki emellerine Suriye’de olmazsa bile Türkiye’deki bir Emevi camisinde namaz kılarak ulaşacaklar.
Emperyalistler ve işbirlikçileri için kanlı bir satranç tahtası olan Ortadoğu’da yapılan her hamle beraberinde yeni yıkımlar, yeni acılar getiriyor. Halkların çektiği acılar katlanarak büyüyor. Ne kadar arzulasa da Türk sermaye devletinin kendi amaçlarını hayata geçirmek için Suriye’ye yönelik bir adım dahi atamayacağı ortada. Kilis üzerinden ortaya çıkan durumu, Suriye topraklarında kendi hamlelerini yapmak için değerlendirmek istedikleri ise biliniyor.
Emperyalizmin çıkarlarıyla örtüştüğü ve bu çıkarlara hizmet ettiği oranda Türkiye’ye hamle yapma şansı tanınacaktır. Söz konusu hamle ne biçimde olursa olsun bedelini yine yoksul halklar ödeyecek. Zaman geçtikçe yakılıp yıkılan kent sayısı daha da artacak. Cizre, Silopi, Yüksekova, Sur, Kilis… Sürekli bu kentlere yenileri eklenecek.
İçerde ve dışarıda sürdürülen politika ile Kilis, yaşanacakların acılı bir habercisinden başka bir şey değil. Kilis’teki ölümleri engellemeyenler, dahası neden olanlar süreci fırsata çevirmek istiyor. “Yeni Türkiye”de artık sadece boşaltılan köyler yok. Yakılan, yıkılan koca kentler var.
Düşen bombaların sadece düştüğü yeri yaktığı bir coğrafyada, bu yangınların büyümesi, acıların daha da artması için elverişli bir zemin var. Ve sessizlik rüzgârıyla üflenen alevler daha da büyüyecek, daha çok can yakacaktır.