AKP-MHP rejiminin giderek daha yoğunlaşmış düzeyde topluma dayattığı dinsel gericilik, akademi alanında da yaygın bir yer kaplıyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile binlerce ilerici-muhalif akademisyen üniversitelerden ihraç edilmiş, böylelikle akademide dinci-gerici akademisyenlere geniş alanlar açılmıştı. İktidar yanlısı, gerici zihniyete sahip torpilli kişilere üniversitelerde adeta altın tepside çalışma imkanı sunulmuştu.
Elbette bu icraatlar belli bir amaca hizmet ediyor. Toplumun her alanında yaygınlaştırılan dinsel gericilik yoluyla kitleler yozlaştırılmak, bu sayede kitlelerin açlık ve yoksulluğu bir kader gibi gösteren sömürü düzenine boyun eğmesi isteniyor. Bu zihniyet, akademi alanında gerek rektörler gerekse akademisyenler eliyle öğrencilere aşılanmaya çalışılıyor. Son dönemde akademi alanında yuvalanmış gerici kadroların akıl almaz açıklamalar yapmaları bu çabanın bir parçasıdır.
Son dönemde bunun örnekleri giderek artmaktadır. Hatırlanacaktır, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Başhekim Yardımcısı olan Ali Edizer, Medeni Kanunu hedef alan ve erkeklerin ikinci evlilik yapmasını savunan ifadeler kullanmış ve tepkilerden dolayı görevden alınmıştı. Ancak daha sonra bu kişi Güdül Devlet Hastanesi’nde göreve başladı. Bir diğer örnek, geçtiğimiz sene Elazığ’da gerçekleşen ve 41 kişinin yaşamını yitirdiği depremin ardından, depremi pedofilinin yasaklanmasına bağlayan Bedri Gencer’dir. Öğrencilerin tepkileri ve gerçekleştirdikleri eylemler, yanı sıra kamuoyunun büyük tepkisi üzerine “haddini aşan ve kabul edilmesi mümkün olmayan” ifadeleri nedeniyle bu gerici sözde “profesör”ün lisans dersleri elinden alınmıştı. Ancak geçtiğimiz gün sosyal medya hesabında açıklama yapan Gencer, “yargı ve üniversite” tarafından aklandığını duyurarak, derslerine geri döndüğünü ifade etti. Basına yansıyan örneklerden biri de Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde sözde öğretim görevlisi olan ve “deve sidiğinin” içilmesini özendiren çalışmaları bilinen Ebubekir Sifil idi. “Erkeğin farklı illerde eşi olabilir” sözleriyle de gündeme gelen bu gerici, toplumda büyük tepkilere konu olunca hakkında soruşturma açıldı. Fakat herhangi bir ceza almadı.
Bunlar yalnızca en çok öne çıkan ve basına yansıyan örneklerdir. Akademide bu türden daha nice rezalet yaşanıp kamuoyundan gizli tutulduğuna ve yaşanmaya devam ettiğine kuşku yoktur.
Üniversiteleri işgal etmiş bu gerici yobazlar ve pedofili savunucuları, göstermelik soruşturmalar eşliğinde düzen yargısı tarafından aklanıp, daha sonra görevlerine yeniden geri dönebiliyorlar. Sonuçta onları yargılayanlar da aynı zihniyete sahip. Arkalarında onları koruyup kollayan ve aklayan gerici-faşist bir iktidar olduğu sürece, akademik alanlarda yuvalanan bu gerici güruhun toplumu çürütme ve kokuşturma çabalarının ardı arkası kesilmeyecektir.
Üniversitelerin asıl sahipleri olan, akademide geleceği ve ilerici birikimi temsil eden tüm bileşenlere bu sorun karşısında büyük sorumluluklar düşüyor. Mantar gibi türeyen gericiliğin temsilcilerine, başta üniversiteler olmak üzere toplumun hiçbir alanında fırsat vermemek gerekir. Toplumun her kesiminde gericiliğe karşı güçlü bir örgütlülüğün ve mücadelenin olmayışı, bu gerici yobazlara alan açmaktadır. Dinci-gericiliğe karşı örgütlü mücadeleyi büyütmek, dün olduğu gibi bugün de güncelliğini korumaktadır.
P. Sevra