Gayrimeşru rejim seçim tarihini ilan etti

Seçim atmosferinin daha baskın hale geleceği bir süreç başlamış görünüyor. Bu süreçte kepazeliğin de zorbalığın da pişkinliğin de alabildiğine yayılma ihtimali yüksektir. İşçi ve emekçiler içinden geçmekte olduğumuz süreçte sermayenin siyasi figürleri tarafından sergilenen bu “sirkle” oyalanmadan, hakları, özgürlükleri ve onurları için örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Ocak 2023
  • 19:00

Son günlerde AKP-MHP rejiminin şefleri seçim tarihinin erkene alınması konusunda bir yığın laf ettiler. Ülkeyi enkaza çeviren, on milyonları sefalete mahkum eden kendileri değilmiş gibi, pişkin pişkin kameraların karşısına geçip nutuklar atıyorlar. Her vaazlarında toplumsal mücadele güçlerine ve düzen muhalefetine saldırıyor; kimi zaman hakaretler yağdırıyor kimi zaman ise tehdit ediyorlar. Faşist partinin başı Devlet Bahçeli, ırkçı dozu yüksek vaazlarında Tayyip Erdoğan’a methiyeler dizerek onu cumhurbaşkanı adayı ilan ediyor.

Düzen muhalefetine küfür eden, hakaret yağdıran, tehditler savuran faşist partinin şefi Bahçeli, 18 Ocak günü, seçimlerin mayıs ayında yapılması için “gelin mecliste anlaşalım” diye altılı masaya çağrı yaptı. MHP şefinin çağrısından bir gün sonra sahneye çıkan Tayyip Erdoğan ise, küçük ortağıyla aynı telden çalarak seçimler için 14 Mayıs tarihini telaffuz etti. Kritik gerici hamlelerine “sembolik” bir hava katmaya meyyal olan AKP şefi, bu defa Adnan Menderes’in başında bulunduğu Demokrat Parti’nin (DP) 1950’de başa geçtiği 14 Mayıs’ı seçim tarihi ilan etti. “Yeter söz milletindir!” lafını geveleyen Tayyip Erdoğan’a göre, millet 14 Mayıs’ta altılı masaya “yeter” diyecek.

 “Milletimiz 73 yıl sonra bir kez daha aynı gün, Altılı Masa diyerek karşımıza çıkan bu darbe şakşakçılarına, müstemleke heveslilere ‘yeter’ diyecektir” lafları eden AKP şefi, 20 yıldır ülkenin başına kabus gibi çöken kendisi değilmiş, milyonları sefalete sürükleyen rejimin tepesinde kendisi oturmuyormuş, yağma/talan rejimini kendisi kurmamış havalarına büründü.

Bu kadar pişkinlik, “milletimiz” dediği halkla küstahça alay etmektir. Zira hem sermaye için çalışan hem kendisi ve çevresi çalıp/çırparak dolar milyarderi olan birinin 20 yıl iktidarda kaldıktan sonra “Şimdiye kadar söz milletin değildi ama 2023 seçimlerini biz kazanırsak söz milletin olacak” diyebilmesi, en hafif tabirle “millet” olarak tabir ettiği halkı aşağılama küstahlığıdır.

Zırvalamakta sınır tanımayan AKP şefi, düzen muhalefetini “darbe şakşakçılığı” yapmakla da itham ediyor. Oysa 15 Temmuz darbe girişimini “Tanrının lütfu” diye selamlayan da 20 Temmuz’da “sivil darbe” yapan da kendisidir. ‘20 Temmuz Darbesi’nden sonra ülkeyi Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yayınlayarak yöneten, despotik tek adam rejimini tahkim eden kendisi olmasına rağmen böyle laflar edebiliyor.

Erdoğan’ın bu kadar pişkin olabilmesi, sermaye siyasetçileri arasında bile pek rastlanan bir şey değil. Öte yandan böyle birinin 20 yıldan beri rejimin tepesinde tutulması, onu oraya yerleştiren sermaye sınıfının da en az saraydaki siyasi temsilcileri kadar düşkünleştiğini gözler önüne sermektedir.

*** 

Altılı Masa’da temsil edilen düzen muhalefetinin AKP şefinin sergilediği kepazeliklere, halkı “aptal” yerine koymasına verdiği tepkiler ise, “sıradan” bile sayılmaz. Sergilenen kaba küstahlığa dair tek laf etmeyen düzen muhalefeti, bir takım uyduruk laflar söylemenin ötesine geçemedi.

AKP şefinin açıklamalarıyla ilgili konuşan CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, “Biz sana dedik ki '6 Nisan'dan önce seçim olursa bu millet içindir, 6 Nisan'dan sonraki seçim saray ve senin koltuğun içindir. Sen milleti düşünmediğin için, kendin için bir seçim tarihi belirledin” dedi, İyi Parti’nin şefi Meral Akşener ise, “Mayıslar bizimdir!” diye bir mesaj yayınladı. Tayyip Erdoğan’ın “sembol” diye aşağıladığı Demokrat Parti’nin (DP) şefi Gültekin Uysal ise, Twitter hesabından “Erdoğan, 14 Mayıs’ı işaret etmiş; Biz Demokrat Parti olarak buradayız, aynı yerdeyiz, bekleriz!!!” diye bir mesaj yayınladı.

***

Seçim atmosferinin daha baskın hale geleceği bir süreç başlamış görünüyor. Bu süreçte kepazeliğin de zorbalığın da pişkinliğin de alabildiğine yayılma ihtimali yüksektir. İşçi ve emekçiler içinden geçmekte olduğumuz süreçte sermayenin siyasi figürleri tarafından sergilenen bu “sirkle” oyalanmadan, hakları, özgürlükleri ve onurları için örgütlü mücadeleyi yükseltmelidir.