Kapitalist sömürü düzeninin yarattığı ve giderek derinleşen ekonomik kriz her geçen gün nefes almamızı daha da zorlaştırıyor. Krizin ortaya çıkardığı fatura, başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun geniş kesimlerini derinden etkiliyor. Ay sonunu zor getiriyor olmanın toplumda yarattığı öfke de her geçen gün büyüyor.
“Artık yıkılsın!” dediğimiz bu haramiler düzenine bekçilik yapan AKP-MHP iktidarı ve yine bu düzene bekçilik yapma hevesi ile yanıp tutuşan düzen muhalefeti, toplumda biriken öfkenin sokaklara taşmaması için tüm politikalarını bu yönde şekillendiriyorlar.
Unutmayalım ki iktidar koltuğunda oturanlar kapitalistlerin yani bu düzenin egemenlerinin hizmetindedir. Ve o koltuğa oturan her kim olursa olsun sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorundadır. Bir avuç asalaktan oluşan sermaye sınıfının çıkarları demek, işçilerin ve emekçilerin insanlık dışı koşullarda çalıştırılması, düşük ücretlere mahkum edilmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin masraf olarak görülmesi, işçilerin katledilmesinin ihmal değil kader olarak görülmesi demektir. Nasıl ki AKP hükümetinden öncekiler sermayeye hizmet ettilerse, AKP’den sonrakiler de sermayeye hizmet edeceklerdir. Bundan dolayıdır ki, seçim bizler için çözüm değil bir aldatmacadır.
Bizleri seçimi bekleyin diyerek oyalamaya çalışanlar ve seçimden sonra her şeyin güllük gülistanlık olacağı vaadi verenlere karşı bulunduğumuz her yerde direniş ile cevap vermeliyiz. Başta fabrikalar olmak üzere evde, okulda, sokakta mücadele bayrağını yükseltmeliyiz. Onların korkusu olan sokaklara taşmalı, bu düzeni temellerinden yıkma mücadelesini büyütmeliyiz.