İşçi ve emekçilerin talepleri ya da toplumu ilgilendiren sorunların çözülmesi için yapılacak işler söz konusu olduğunda devlet yöneticilerinin yanıtı “kaynak yok!” şeklinde olur. Sistemin çarpıklığından dolayı deprem ya da diğer doğa olaylarının felakete dönüştüğü durumlarda sermaye devleti ortalıkta görünmez, kör-topal geldiğinde ise bölük-pörçük birtakım işler yapmanın ötesine geçmez. Liyakatsiz yandaşlar tarafında yönetilen kurumların beceriksizliği sorunları karmaşık hale getirirken, saraydakiler "kaynak yok" nakaratını tekrarlarlar. Hatta fırsat bu fırsat diyerek kendileri halktan para dilenmeye başlarlar. Depremzedelere yapılan bağışların da bir kısmını çalarlar. Tıpkı geçenlerde depremzedelere yardım kolilerinin AKP’li bir bakanın propaganda aracında bulunması gibi…
Halk yararına olan şeyler söz konusu olduğunda eli sıkı olanlar kapitalistlere peşkeş çekmek, beşli çetelere ihale dağıtmak ya da gerici-faşist rejimin başındaki kişilere kaynak aktarmak söz konusu olduğunda dikkat çekici bir bonkörlük sergiliyorlar. Adeta kaynak saçıyorlar.
Bu kepazeliğin en belirgin olduğu alanlardan biri “Cumhurbaşkanlığı koruma giderleri” adı altında yapılan harcamalar alanıdır.
Cumhuriyet’ten Murat Ağırel’in, emniyetin “Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı Mali Raporu” verilerinden aktardığı harcamaların miktarı, bir despotun korunması için nasıl büyük bir servet harcandığını gözler önüne seriyor. Üstelik bu para, despotun başında bulunduğu rejimin sefalete mahkum ettiği emekçilerden alınarak oluşturulan bütçeden karşılanıyor.
“Koruma” adı altında yapılan harcamaların resmi verilerini Ağırel şöyle aktarıyor:
“Ocak ayı 99 milyon 991 bin 576 TL
Şubat ayı 168 milyon 761 bin 429 TL
Mart ayı 245 milyon 098 bin 085 TL”
Buna göre sadece AKP şefi ile bazı dalkavuklarını korumak için 3 ayda harcanan para 513 milyon 850 bin TL’dir. Diğer bir ifadeyle “despotu korumak” için yapılan harcamaların günlük ortalaması 5 milyon 709 bin TL’dir.
Bir despotun paranoyak derecede korkak olması ender görülen bir şey değil. Dolayısıyla böylesine hastalıklı kişilerin bir koruma ordusuyla gezmeleri şaşırtıcı sayılmaz. Zira bir rejim ne kadar zorba, çürümüş, çeteleşmiş olursa, başındaki kişilerin korkuları da o kadar büyük, o kadar derin olur. AKP şefinin korkularının paranoya boyutuna varması da bundandır.
Burada sorun faturayı kimin ödediği noktasında düğümleniyor. Despot halkın geniş kesimlerini sefalete mahkum ettiği için korkuyor ve bir koruma ordusuyla geziyorsa, işçi ve emekçiler bunun faturasını neden ödesin ki? Zaten kendisi, yakınları, müritleri çeyrek asırdan beri ülkeyi talan ederek dolar milyarderi oldular. Bu yetmiyormuş gibi, bir de utanmadan günde 6 milyon TL’ye yakın bir “koruma harcaması” yapıyorlar.
Bütün despotlar egemen oldukları ülkenin başına bela oldukları gibi, masraflıdırlar aynı zamanda. Ancak bu çağda gerici-faşist rejimi ve başında bulunan Erdoğan gibilerine pek sık rastlanmıyor. Burada bir önemi soru daha beliriyor: Bu kadar kokuşmuş bir rejim ve bu kadar “masraflı” bir despota işçi sınıfı ve emekçiler daha ne kadar katlanabilirler?