Her alanda meşruiyetini yitiren, riyakarlık ve şiddet dışında kullanabileceği bir argümanı kalmayan AKP-MHP rejimi, ürettiği palavralarla yol alamaya çalışıyor. Geçen hafta “İnsan Hakları Eylem Planı” açıklayan AKP şefi, bu defa “Ekonomik Reform Paketi” ilan etti. Saraya biat etmeyen muhalefete karşı kaba şiddetin dozu artarken demokratikleşme ve insan haklarını geliştirme vaadinde bulunan rejim, ekonomi çökerken de herkesin refah düzeyini yükselteceğiz diye balonlar şişiriyor.
Bir kez daha kameralar önüne çıkan sermaye iktidarının başı T. Erdoğan, “ekonomiyi şahlandıracak” diyerek reform paketini sundu. Attığı palavraları şaşaalı sözlerle pazarlama meraklısı olan AKP şefi, ‘riyakarlıkta birinci’ olduğunu ispatlayan şu sözleri söyledi:
“Ekonomiyi yatırım, üretim, istihdam ve ihracat temelinde büyütmeyi, herkesin refahını artırmayı amaçlıyoruz. Türkiye’yi dünyanın 10 ekonomisinden biri haline getirmek için çalışıyoruz…”
Ülkede 10 milyonu aşkın işsizden söz ediliyor. Geçim sıkıntısından kaynaklı intiharlar giderek yaygınlaşıyor. Yoksulluk sınırı bir yana, açlık sınırının altında kalan bir gelirle yaşamaya çalışanların sayısının on milyonlar sınırına dayandığı ülkede, rejimin ‘tek adamı’ halen yüzü kızarmadan palavra ile toplumu uyutmaya çalışıyor. Milyonların felakete sürüklenmesinin bir numaralı sorumlusu, 19 yıl aradan “herkesin refahını artırmayı amaçlıyoruz” demekte bir beis görmüyor. Bu kadar pişkinlik ancak böylelerine nasip oluyor.
Pandemi sürecinde kapalı olan küçük esnafın vergi borçları artmaya devam etti. Pandemi ikinci yılına girerken zaten açık olmayan, on binlercesi ise iflas etmiş bulunan esnafa verilen ‘büyük müjde’ şu oluyor: “Basit usulde vergilendirilen 850 bin esnafı gelir vergisinden muaf tutacağız.” Gelirleri yokken de ‘gelir vergisi’ ödeyenler, artık bundan muaf tutulacakmış.
Pakette hem refahın arttırılacağı vaat ediliyor hem de “Döner sermayeli işletmelerin verimli olmayanlarını kapatacağız” diyerek işsizler ordusunun arttırmaya devam edeceğinin işareti veriliyor.
Enflasyon yükselmeye devam ediyor. Yani işçi ve emekçilerin reel ücretleri düşüyor, satın alma güçleri zayıflıyor. Diğer bir ifadeyle yoksulluk ve sefalet artamaya devam ediyor. Ama ‘reform paketi’nde buna dair, -boş vaat sınırlarında dahi- bir şey yok.
Hal böyle olunca burjuva ekonomistler bile, AKP şefinin paketinin bir tür palavra olduğunu, dolayı da olsa ifade etmek zorunda kaldılar. Bazı alanlarda düzenlemelerden, kurulacak yeni başkanlıklardan söz eden bir laf kalabalığı var. Ancak bu laf kalabalığının on milyonlarca emekçinin sefalete sürüklenmiş olmasıyla ilgisi yoktur. Esnafa vergi muafiyeti ise, pandemi sürecinde biriken sorunlarla kıyaslandığında ‘devede kulak’ bile sayılmıyor. Nitekim yapılan yorumlar daha çok ‘dağ fare doğurdu’ mealindeydi.
Hal böyleyken, saray rejiminin yetkileri tek adımın elinde toplama çabalarının devam ettiği de görüldü. Pakette yer alan “Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Sağlık Endüstrileri Başkanlığı ve Yazılım ve Donanım Endüstrileri Başkanlığı kurulacak” ifadeleri, T. Erdoğan’ın her şeye hakim olma hırsının halen dinmediğini gözler önüne seriyor.
Sermayenin ‘demir yumruğu’ olan, ancak kaba şiddet ve sınırsız yalan / palavra ile ayakta durabilen bir rejimin ilan ettiği ya da edeceği ‘reform paketleri’ de ancak bu kadar olur. İşçilerin/emekçilerin sermaye sınıfı tarafından sömürülmesine dayalı vahşi kapitalist sistemde en basit bir ekonomik-demokratik hak bile ancak mücadele ile kazanılabilir. Yoksulluk ve sefaletin daha da derinleşmesini durdurmanın tek yolu, sınıfa karşı sınıf eksenli örgütlü mücadelenin geliştirilmesidir.