Pandemi sürecinde en çok zarar gören kesimlerden biri olan lokanta ve kafe işletmeleri, “1 Mart’ta açıyoruz” kampanyalarına başladı. Buna karşılık sağlık kuruluşlarına mart ve nisan ayları için salgının artacağı, planlarını buna göre yapmaları konusunda haberler gönderildiği konuşuluyor.
Mutasyonlu virüsün yaygınlaştığı ülkelere bakarsak, bizde yeni yayılan bu virüsün etkilerini önümüzdeki aylarda yaşama ihtimalimiz yüksek görülüyor. Bu da işyerlerinin açılma ihtimalinin azaldığını ortaya koyuyor. Sadece lokantacılar değil, tümüyle esnafın durumunun daha da zorlaşacağından, resmi rakamlarla olmasa da işsizliğin daha da artacağından, dar ve sabit gelirlinin daha da zora gireceğinden korkuluyor.
İktidar sözcüleri ise çıkıp pandemi sürecini nasıl iyi yönettiklerini, hatta aşı sürecini bile diğer ülkelerden çok daha iyi yönettiklerini söyleyebiliyor. Sanki daha geçen yılın sonunda söz verdikleri, açıklamalar yaptıkları aşı miktarının ancak yüzde 20’sini getirebilen kendileri değilmiş gibi...
Vatandaşı sadece Çin aşısına mahkûm bırakıp, oradan geleceğini söyledikleri 50 milyon aşının sadece 13 milyonunu getirmeyi başarabilen kendileri değil, başkasıymış gibi konuşuyorlar. Örneğin BioNTech aşısının tedariki için anlaşma yaptıklarını, gereken her yerden aşıları getireceklerini kendileri söylememiş gibi davranıyorlar. Tamam, bütün ülkelerde aşı tedarikinde sıkıntı yaşanıyor ama anlaşmaya rağmen bazı aşıların gelmemesi, halkın kafasında ister istemez, “ne dolaplar dönüyor acaba” sorularına neden oluyor.
İktidarın bu süreci yönetemeyeceği aslında salgının ilk aylarında belli olmuştu. Maske meselesinde “sadece devlet dağıtacak” deyip, belediyeleri bile engelleyerek insanları göz göre göre mağdur edip bunu başaramayınca belirli fiyat barajıyla maskeyi serbest bıraktıkları fiyaskoyu hâlâ hatırlıyoruz. Aşı olayında da aynısı yaşanıyor; çok açık ki salgın sürecini yönetemiyorlar.
Sadece halkın virüsten korunması değil, salgının etkilerini azaltmak için de doğru dürüst bir şey yapamadılar. Salgın öncesinde devletin tüm mali imkânlarını harcadıklarını, gelir aktarma imkânının azaldığını biliyorduk ama mağdur kesimlere bu kadar az yardımı kimse beklemiyordu. Dar gelirli halkın mağduriyetini azaltmak için belediyelerin kampanyalarını engellediler, halka yardım yerine IBAN numarası vererek yardım bile topladılar...
Şimdi gerçekten de mart ayından itibaren yeni bir dalga yaşayacaksak, her açıdan çok zor bir sürece giriyoruz demektir. Bunun tüm sorumlusu da söylediklerinin aksine, aşı tedarikini zamanında tamamlayamayan, aşı çeşitlendirmesini yapamayan, aşılamayı yapmak yerine üstü örtük “sürü bağışıklığı”ndan medet uman iktidar olacaktır. Bunun üzerine göstermelik kapanma kararlarını, panik yaratan salgını daha da büyüten anlık kapatma duyurularını, toplumun tümü yerine sadece işverenlerin çıkarını düşünerek gerekli adımların atılmamasını da ekleyebiliriz.
DİSK Raporu
Esnaf, Türkiye’nin tümünde, gerçekten çok zor durumda ve o nedenle iktidarın kararını beklemeden, biraz da emrivakiye getirmek için “1 Mart’ta işyerlerini açıyoruz” kampanyaları yapıyor. Şimdiden 3. dalga korkusu yaşamaya başlayan esnaf umarız tekrar bir hayal kırıklığı yaşamak zorunda kalmaz.
İktidar kendisinin bu süreci nasıl iyi yönettiğini söylerken DİSK’in yaptığı araştırma, söylediğinin tam tersinin yaşandığını kanıtladı. DİSK-AR araştırmasına göre koronavirüse karşı verilen toplam ekonomik destekler kıyaslandığında vatandaşa dönük harcama ve desteklerin en düşük olduğu ülke Türkiye oldu.
Araştırmaya göre Covid-19 döneminde yapılan nakit harcamaların toplam ekonomik ve parasal desteklere oranına bakıldığında Türkiye, yüzde 11 ile en son sırada yer aldı. Türkiye’deki toplam ekonomik desteklerin yüzde 89’u işletmelere, şirketlere ve bankalara (sermayeye) sağlanan, kolaylıklar ve destekler oldu.
Türkiye nakit harcama ve gelir desteğinin GSYH içindeki payı açısından ise en alt sıradaki iki ülkeden biri. Türkiye, milli gelirinin sadece yüzde 1.1’i kadar vatandaşına nakit desteğinde bulunurken onun gerisinde sadece bir ülke, 0.7 ile Meksika yer aldı.
Bu arada Türkiye’nin kamu yardımlarını bütçeden çok, işçinin fonu olması gereken İşsizlik Fonu’nu kullandığını da söylemek gerekiyor.
Gelişmiş ülkeler vatandaşlarına gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde 12.7’si düzeyinde nakit harcama ve gelir desteğinde bulunurken, orta gelirli ülkelerde bu oran yüzde 3.6, yoksul ülkelerde ise yüzde 1.6 oldu. Türkiye’de ise destek, yoksul ülkeler ortalamasını bile tutturamayarak yüzde 1.1 seviyesinde kaldı.
Araştırmada, “Covid-19 ile mücadele için çok az ülke bağış kampanyası başlattı: Türkiye, Irak, Lübnan, Sri Lanka, Güney Afrika ve Senegal” denildi.
Umarız halka bir de 3. dalga faturası çıkmaz.
Cumhuriyet / 09.02.21