5 Haziran, 1972 yılında BM Stockholm Konferansı’nda Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (Tarım Orkam-Sen) İstanbul Şube Başkanı Şenay Elhüseyni adına Dünya Çevre Günü ile ilgili açıklama yapıldı.
Paris Anlaşmasına değinilen açıklamada, “Hükümetler arası Bilim-Ekosistem Hizmetleri Bilimsel Politika Platformu (IPBES) 1 milyon canlı türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya derken, henüz çok geç olmadığını bildirerek, doğamızın adeta onarılması ve sürekli korunması için teknolojik, ekonomik, sosyal etkenlerin yeniden yapılandırılması gerektiğini ortaya koyuyor” denildi. Vahşi yaşamın altıncı kez büyük bir yok oluş içinde olduğu belirtilen açıklamada “Yok oluşlar daha fazla yok oluşu beraberinde getiriyor” ifadeleri kullanıldı.
Koronavirüs salgınına değinilen açıklamada biyoçeşitliliğe duyulan ihtiyaç vurgulanarak “Artan insan nüfusu, yaşam alanlarının tahribatı, vahşi yaşam ticareti, hava kirliliği ve iklim krizi konularının acilen dikkate alınması gerekmektedir. Aksi takdirde, insanlık diğer canlıları yok ettiğinde, kendi oturduğu dalı kesmiş oluyor. Tehlike altındaki türlerin korunması, bağlantılı olduğu iklim bozulması ile eşit biçimde, hükümetler ve kuruluşlar tarafından küresel bir acil durum gibi ele alınmalı” denildi. İnsanın içinde yaşadığı toplumsal sisteme vurgu yapılarak iktidarın fırsatçılığına değinilen açıklamada, Türkiye’de doğaya ve çevreye yapılan tahribata dikkat çekildi.
Haziran Direnişi’nin “Mahalleme, meydanıma, Ormanıma, ağacıma, köyüme, kentime, suyuma, toprağıma, parkıma, yaşam alanlarıma dokunma!” sloganının haklılığına vurgu yapılan açıklamadan öne çıkan bazı bölümler şöyle:
“Türkiye’de aktif çalışan 28, hayata geçmesi planlanan 40 tan fazla kömürlü termik santral projesi var. Dünya bu kirli enerji kaynağından vazgeçerken, Türkiye yatırım yapmaya devam ediyor. Sağlık bilim kurullarınca solunum yolu rahatsızlıkları olan insanların pandemide birinci derece riskli oldu belirlendi. Bunun göz önüne alınarak fosil yakıt kullanımı derhal asgari düzeye indirilmelidir...
…Hatalı kentleşme politikası, temiz hava sağlayacak hava koridorlarına çok katlı binaların yapılması, kent merkezlerinde yeşil alan miktarının azalması, toplu taşımanın yetersizliği ve ısınma amaçlı kömür tüketimi de kentlerde hava kirliliğine yol açan ana unsurlar arasındadır.
…Türkiye’nin 2017 değerlerine göre bir yıllık sera gazı salımı 526 milyon ton karbondioksit eşdeğeri. Sadece ormanlarımızın yıllık olarak tuttuğu 50 milyon ton karbondioksit eşdeğeri civarı yani ancak %10’u kadarını tutabildiği anlamına geliyor. Türkiye’nin verimli orman alanları ise tüm yüzölçümün %15’i kadar. Seyrek, bozuk tabir edilen ormanlar da var. Ancak onların karbon tutma kapasitesi çok düşük….
…2004’te maden yasası değiştikten sonraki verilere göre yaklaşık 120.000 hektarlık orman alanının madencilik faaliyetlerine açıldığını ve ormanların parçalandığını görüyoruz. Tarım ve mera alanlarını dahil edersek bu rakam daha da artıyor.
Enerji ihtiyacımız var gerekçeleriyle, madenciliğe verilene yakın bir alan, enerji yatırımlarına ayrıldı. Mersin’deki nükleer santral orman alanlarının üzerinde yapıldı. İğneada’da yapılması planlanan nükleer santral yine orman alanının içinde. Karadeniz’deki HES’leri, RES’lerin özellikle elektrik nakil hatları ve ulaşım yolları ormanları parça parça ediyor.
…Dünya genelinde her yıl ortalama 3.3 milyon hektar orman yok oluyor. Bu küresel ölçekte bir değerlendirme. Tropikal yağmur ormanları özelinde ise 5 milyon hektarın üzerinde bir azalma var.
Doğa tahribatının maliyetli ve geri dönüşü zor olan etkileri var. COVID-19 bunun günümüzdeki en çarpıcı örneği.
COVID-19 salgını doktorları, hemşireleri ve sağlık uzmanlarını onlarca yıldır görülmemiş seviyede ölüm, hastalık ve psikolojik baskıya maruz bıraktı. Gelecekte oluşabilecek küresel salgınlarla mücadele için halk sağlığına ve çevre yönetimine yatırım yapılması, yaşanan acının kısmen azaltılmasına yardımcı olabilir.
…Salgın günlerinde bile Dünyada ve Türkiye’de devam etmekte olan ekolojik yıkım gösteriyor ki sermaye, hükümet(ler) salgından hiçbir ders almadan yollarına devam ediyorlar. Sonuçta, sistemin varlığını borçlu olduğu talan hız kesmiyor. O nedenle 7 sene önce Gezi Parkında ‘Mahalleme, Meydanıma, Ormanıma, Ağacıma, Köyüme, Kentime, Suyuma, Toprağıma, Parkıma, Yaşam Alanlarıma DOKUNMA’ sloganlarının ne kadar haklı ve bu gün de hala geçerliliğini koruduğu görülerek, yaşam hakkımızı geri kazanmanın ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmenin tek yolunun birleşik mücadeleden geçtiğini 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde bir kez daha vurgulamak gerekmektedir.”