Türkiye kapitalizminin pandemiyle birlikte ağırlaşan krizi, son olarak dövizdeki tırmanışla bir kez daha dışa vurmuştu. AKP iktidarının TL’nin değer kayıplarını görüntüde önleme adına Merkez Bankası’nın rezervlerini eritme pahasına attığı adımların esaslı bir sonuç üretmeyeceği öngörülüyordu. Ve bu öngörüler, ağırlaşan krizle birlikte gerçekleşti.
TL’nin yüzde 10’a yakın değer kaybettiği son süreçte, gerek Merkez Bankası gerekse kamu bankaları üzerinde oluşan baskı finansal açıdan da ekonomide yeni krizlerin önünü açmış bulunuyor.
Bu tabloya dair emperyalist sermaye kuruluşları da yorum ve değerlendirmelerde bulunarak uyarılarda bulunuyor. Son olarak da Dünya Bankası “Türkiye Ekonomik İzleme” raporu yayınlayarak Türkiye kapitalizminin krizlerine dair değerlendirmelerde bulundu.
Yoksul kesimlerin krizden daha fazla etkileneceğinin altı çizilen raporda, Türkiye’nin yoksulluk oranının yüzde 10,4’ten yüzde 14,4’e yükselebileceği belirtildi.
İşçi-emekçileri yoksulluğa mahkum edip yardıma muhtaç hale getiren kapitalistlerin bu yaklaşımı Dünya Bankası’nın raporuna da yansıdı. Raporda, devletin “sosyal koruma” imkanlarına sahip olduğu öne sürüldü ve yoksullaşan hanelerin dörtte üçünün sosyal koruma altında olduğu, kalan yüzde 25’e de erişilmesi gerektiği ifade edildi.
Küresel krizin etkisiyle Türkiye’nin ihracatına olan talebi zayıflattığı ve cari açığın yeniden büyüdüğü hatırlatılan raporda, “Finans sermayesinin küresel düzeyde güvenli limanlara yönelmesi ve Merkez Bankası rezervlerindeki sert düşüş, Türkiye’nin üzerindeki dış finansman ve piyasa baskılarını artırdı” ifadeleri kullanıldı. Ayrıca, Türkiye’nin faizleri indirme imkanının sınırlı olduğu belirtilen raporda, yatırım ve istihdamdaki düşüşün verimlilik artışını ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyeceği aktarıldı.
Ekonominin gelecek yıl nasıl toparlanacağının belirsiz olduğu ifade edilirken, bu yıl yüzde 3,8’lik küçülme beklendiği belirtildi.