Marx ve Engels, Paris Komünü üzerine ağırlıklı olarak eleştirel değerlendirmeler kaleme aldılar. Bu eleştirilerin amacı Komün’ün öncülerinden olan anarşistleri yermek değildi sadece. Marx ve Engels’in asıl amacı proletaryanın tarihteki ilk zaferini kalıcı hale getirmekti. Anarşistlerin Komün’deki ağırlığına rağmen, Marx ve Engels proletaryanın ilk zaferini büyük bir heyecanla, “Göğün zaptına çıkanlar!” sözleriyle ifade ederler.
Yıllar sonra Rosa Luxemburg’un Ekim Devrimi üzerine “Rus Devrimi” başlığıyla yayınlanan notları da benzer niteliktedir:
“Rus Devrimi herkese göstermiştir ki, söz konusu olan Rusya’nın devrime hazırlıksız olması değil, Alman proletaryasının tarihsel görevini yerine getirmeye hazır olmamasıdır. Ve bu noktanın tüm boyutlarıyla anlaşılması Rus Devrimi üzerine yapılan eleştirel bir incelemenin temel amacıdır.”
Luxemburg, eleştirirken asıl amacının Almanya’da devrim kaygısı olduğunu olabildiğince net bir şekilde ifade ediyor. Daha da ileri giderek “çoğunluk sağlanmadan devrim olmaz” diyen lafazanlara da sözünü söylüyor:
“Ancak devrimlerin gerçek diyalektiği parlamento köstebeklerinin mantığını ayakları üstüne oturtuyor; önce çoğunluk olarak değil, çoğunluğa götüren devrimci taktikle ilerleme sağlanır. Bu yol böyle açılır.
“Sadece nasıl liderlik edeceğini, yani olayları nasıl ileriye taşıyacağını bilen parti fırtınalı zamanlarda destek kazanır.”
Rosa Luxemburg’un eleştirilerini okurken, acımasız olduğunu, sözünü sakınmadan söylediğini görüyoruz.
Lenin, Luxemburg katledildikten sonra onun için “Devrimin Kartalıydı” der. Çünkü Luxemburg eleştirirken devrimci bir samimiyetle Ekim Devrimi’nin kazanımlarını kalıcılaştırmayı hedefliyordu. Notlarında son yazdıkları bunu çok açık bir şekilde ortaya koyuyor:
“Bırakın Almanya’daki Hükümet Sosyalistleri Rusya’daki Bolşevik yönetiminin proletarya diktatörlüğünün bozulmuş bir biçimi olduğunu söylesinler. Eğer böyle idiyse ve böyle olacaksa, bu Alman proletaryasının sosyalist sınıf mücadelesinin kötü bir karikatürü olan tavrının ürünüdür. Hepimiz tarihin yasalarına bağımlıyız ve sosyalist bir düzen ancak enternasyonal olarak mümkündür.
Bolşevikler tarihin izin verdiği sınırlar içinde gerçek bir devrimci partinin yapabileceği her şeyi yapabilecek güçte olduklarını gösterdiler. Onlardan mucize beklemiyoruz. Yalıtılmış, savaşın tükettiği, emperyalizmin boğmaya çalıştığı ve uluslararası proletaryanın ihanetine uğramış bir ülkede ideal bir model, kusursuz bir proleter devrimi bir mucize olurdu.
Yapılması gereken, Bolşeviklerin politikalarında asli olanı olmayandan, o politikaların çekirdeğinde yer alanı oradan tesadüfen yapılmış çıkarırnlardan ayırt etmektir. Bugün dünyanın dört bir tarafında keskin mücadelelerle karşılaştığımızda sosyalizmin en büyük sorununun günümüzün de en yakıcı sorunu olduğunu görüyoruz. Bu, ikincil önemdeki şu ya da bu taktik sorunu değildir, proletaryanın eylem kapasitesi, mücadele gücü, sosyalist iktidar isteğidir. Lenin, Troçki ve arkadaşları dünyada bir ilki gerçekleştirdiler. Onlar dünya proletaryasının öncülü oldular, hala Hutten ile birlikte ‘Buna cesaret ettim!’ diye haykırabilecek sadece onlardır. Bolşeviklerin izlediği siyasette öze ilişkin ve ebedi olan budur. Bu anlamda tarihte iktidarı ele geçirerek sosyalizmin hayata geçirilmesini pratik uygulamada gündeme getiren, emek-sermaye arasındaki evrensel hesaplaşmada dengeyi yeniden belirleyerek Uluslararası proletaryanın mücadelesinin başını çeken onlar oldu. Rusya’da, sorun sadece ortaya konulabilirdi; ama orada çözülemezdi. Bu bağlamda her yerde gelecek ‘Bolşevizmindir’.”
H. Ortakçı
Kaynak: (Rus Devrimi, Yazılama Yayınevi)