2017 yılında geçersiz oyların sayıldığı hileli referandumla topluma dayatılan anayasanın yol açtığı en büyük felaket, AKP şefinin tek adam diktasına zemin hazırlaması oldu. “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen bu ucube rejimde sadece kaba zorbalık değil çürüme, kokuşma, talan, yağma vb. kepazelikler de ülke tarihinde görülmemiş boyutlara ulaştı. Ancak talanla ayakta kalabilen mafyatik rejimin finansmanı için büyük servetler gerekiyor. Uyuşturucu ticareti, haraçlar, gasplar ve diğer gayrimeşru yollarla elde edilen paralar yeterli olmadığı için devlet güvenceli borçlanma ile sağlanan kaynaklar da bu mafyatik rejimin bekası için harcanıyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, son yıllardaki borç artışı akıl almaz boyutlara ulaştı. Buna göre son üç yılda iç borç stoku yüzde 102,3, dış borç stoku ise yüzde 118,1 arttı. Konuyu köşesine taşıyan Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş şu bilgileri veriyor:
“Baktık ve hayretler içinde kaldık! Nasıl kalmayalım ki...
Merkezi yönetimin 2018’in haziran ayı sonundaki toplam borç stoku 969.9 milyar lira. Yani yaklaşık 1 trilyon lira. Peki bu tarihi izleyen üç yılda ne olmuş dersiniz... 2018 haziranında 969.9 milyar lira olan borç stokuna 1 trilyon 57 milyar liralık borç daha eklenmiş ve toplam stok 2 trilyon 27 milyar liraya ulaşmış.
Türkiye Cumhuriyeti ilk 95 yılında bir anlamda 969.9 milyar lira borç biriktirmiş. Borçlanmış, ödemiş; borçlanmış, ödemiş; sonuçta 2018 hazirandaki borç bakiyesi bu kadar.
Sonraki 3 yılda bu 95 yıldakinden daha fazla, net 1 trilyon 57 milyar lira daha borçlanılmış.”
Yazarın makalesinde daha pek çok ayrıntı da var. Ancak sadece borçlanma rakamları, mafyatik ucube rejimin nasıl bir yağma ve talan düzenine dönüştüğünü gözler önüne sermeye yetiyor.
Bu korkunç borç yükü saraylarda sefahat sürenler, onların rejimi, cihatçılar ve asalak kapitalistler için harcandı. Buna rağmen günün sonunda fatura yine işçilerin emekçilerin sırtına yıkılacaktır. Zira Merkez Bankası’ndaki 128 milyar dolarlık rezervi de iç eden AKP-MHP rejiminin emekçilere zorbalık daha ve koyu bir sefalet dışında sunduğu/sunacağı bir şey yoktur. O halde emekçiler de faturayı ödemeyi reddetmeli ve bu mafyatik din istismarcısı rejimden hesap sormak için mücadele etmeliler.