ÇHD davasında 2. gün

22 avukatın yargılandığı ÇHD davası 2. gününde görülmeye devam etti.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 08 Kasım 2022
  • 22:40

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, ÇHD üyesi avukatlar Barkın Timtik ve Oya Aslan'ın tutuklu olduğu, toplam 22 avukatın yargılandığı ÇHD davası Silivri Hapishane Kampüsü 18'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye devam etti.

Duruşmanın ikinci günü Avukat Selçuk Kozağaçlı'nın beyanlarıyla başladı. 

Ebru Timtik'in bu dosyada “gömülü kalmasına” izin vermeyeceklerinin altını çizen Kozağaçlı, dosyada verilebilecek tek hükmün, “Adil yargılanma hakkı yoksa, ölürüz de hakkımızda karar veremezsiniz!” diyen Timtik'in hükmü olduğunu söyledi.

“Ölülerin avukatlığını yapmaya devam edeceğiz. Ebru'nun sözlerinin akıbeti bizim sözlerimizdir, onun sözünü devam ettireceğiz” diyen Kozağaçlı, Yusuf suresini hatırlatarak, Hz. Yusuf'un da apaçık gerçeklere rağmen zindana atıldığını dile getirdi. Mahkemenin önce kendilerini tutuklayıp, bu tutuklamayı suçluluğun delili olarak gösterdiklerini söyleyen Kozağaçlı, dosyanın esasının dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendilerini hedef gösteren açıklamaları olduğuna işaret etti.

“Mahkeme 10 yıldır aynı delilleri topluyor”

“Bizim davanın tensibini yapan mahkemeyi kanunla lağvettiniz ve dosyayı kendi seçtiğiniz bir başka mahkemeye taşıdınız. Yargılama devam ederken aynı delillerle, aynı konuda bir dava daha açıp dosyamı -bir kez daha- yargılandığım mahkemenin önünden kendi istediğiniz yargıcın önüne kaçırırken eldekini açık tutmayı sürdürdünüz. Gözaltına alındığım sırada savcıya dedim ki, ben bu delillerden, bu dönemden yargılandım. Dava açamazsın, dedim. Ben açarım, dedi. İyi kullanamamışlar bu delilleri, dedi. Mahkeme başkanı da 'bak nasıl değerlendiriyorum delilleri' dedi, bizi salondan attı ve boş salona hüküm okudu. Delil değerlendirme derken bundan bahsediyormuş, saflık bizde” ifadelerini kullanan Kozağaçlı, mahkemenin 10 yıldır aynı delilleri topladığını söyledi.

Mahkemenin kendilerine tahliye kararı vermesi durumunda başına ne geleceğini bile bilmediğini söyleyen Kozağaçlı, savcılığın susma hakkı kullandırmayı bile “adli süreci zorlaştırdığı” gerekçesiyle suç saydığına işaret etti. “Savcı utanmalı, böyle bir iddia ile beni örgüt üyeliği ile suçlamaktan” diyen Kozağaçlı, mahkemelerin hukuk yapamadığını vurguladı. “Örneğin, bir kadro açtınız ve bir kişiyi alacaksınız. Onun yolunu bile kişinin CV'sinden kopyalayıp yapıştırarak ilana açıp alıyorsunuz. Nasıl hukuk yapacaksınız, yeğeninizi bile işe alırken bu kadar saçmalayarak” diyen Kozağaçlı, bunu hukuk olarak kabul etmeyeceklerinin altını çizdi.

ÇHD dosyasını hazırlayan herkesin suça bulaştığını söyleyen Kozağaçlı, MİT ajanı gizli tanık İÖ'nün bile mahkemede dinlenmediğini kaydetti. 

Adil yargılama istediklerini vurgulayan Kozağaçlı, şöyle devam etti: 

“Bir ucuz yalan var, diyorlar ki 'DHKP-C dışında dava bakmazlar'. Ben Cizre'de, Soma'da, JİTEM'de, Madımak'ta, KCK'de avukatım. On binlerce insanın yargılandığı dosyalarda avukatım. Bu kadar ucuz numaraya kanmayın. Elbette benim müvekkillerimin de bir profili var: Yoksullar, şiddet görmüşler, evleri yıkılmışlar benim müvekkillerim.”

Hiç kimseden merhamet beklemediklerini vurgulayan Kozağaçlı, “Somalı aileler, duruşma salonuna gelip 'biz senin arkandayız' dediler. Bu bana yeter” dedi. 

“Evet, düzen için tehlikeliyiz!”

Kozağaçlı savunmasına şöyle devam etti: 

“Kabul etmemi istediğiniz şey 'düzen için tehlikeli olduğumuz' ise, bunu kabul ederim. Hiç suça bulaşmamışız. 30 yıldır, 50 yıldır avukatlık yapan bir masumiyetten daha tehlikeli ne olabilir? Tek kuruş para çalmadan, ahlaksızlık yapmadan meslek ifa etmek düzen için tehdit. Bana sorduğunuz soru şuysa, silahlı siyasi hareketleri siyasal alanın dışında görmedim, eğer bu bir soruysa. Onların silahlı mücadelesini ayıp, kötü görmedim. Sosyalistim sonuçta. Yani bu hikayedeki babanın ölmesini istedim evet. Soruyu şu şekilde sorarsanız, gerçek soru şuysa, DHKP-C yöneticisi misin? Hayır. Ayıp kabul etmiyorum, yapılabileceğini düşünüyorum silahlı siyasal mücadelenin. Ancak ben yapmıyorum.”

DHKP-C üyelerinin avukatlığını yaptığını kabul eden Kozağaçlı, müvekkillerinin kim olduğunun kendisini ilgilendirdiğini söyledi. Mahkemenin “avukatlık tarzlarından duyduğu rahatsızlığa” işaret eden Kozağaçlı, "700 tane avukat, Cemaat üyeliği iddiası ile hapiste. Kimin sesi çıkıyor? Bir de buraya bakın, bu kadar avukat arkamızda. "Avukatlık tarzımız meslektaşlarımızı rahatsız etse, hala bu kadar avukat burada olur muydu?" diye sordu.

Adaletsizliğin tarihe havale edilemeyeceğinin altını çizen Kozağaçlı, “Bence bu dava bitmedi. Eğer bitirecekseniz de bütün bu söylediklerimizi düşünün. Kaygımız yok bizim. Bu dosyanın hükmü, sizin ve bizim hakkımızdaki hüküm, Ebru'nun öldüğü gün verildi zaten. İnancım odur ki, biz kazanacağız!” sözleriyle beyanını sonlandırdı.

Timtik: Bana ödetebileceğiniz en ağır bedeli zaten ödettiniz

Duruşma Barkın Timtik'in beyanlarıyla devam etti. Yaşadıklarını büyük bir trajedi olarak adlandırmadıklarını kaydeden Timtik, yaptıklarının sebep ve sonuçlarının farkında olduklarını söyledi. 200 yıl evvel kazanılmış hakların işe yarayabilmesi için hala mücadele ettiklerini, öldüklerini belirten Timtik, adil yargılanmayı talep ettiklerini kaydetti. Mahkemeden hiçbir zaman tahliye talep etmediğine dikkat çeken Timtik, “Bana ödetebileceğiniz en ağır bedeli zaten ödettiniz. Tahliye kararı verecekseniz de tutukluluğumuzun devamına karar verecekseniz de bu sizin kararınız olmayacak” dedi.
Gelinen aşamada orijinali olmayan, gerçek bile olmayan dijitallerle karşı karşıya olduklarını söyleyen Timtik, “Ne mi yaptık? Suriye'deki savaş suçları için Başbakan, Savunma Bakanı hakkında suç duyurularında bulunduk. Suriye halkı bizim kardeşimiz. Başka ne yaptık, işçinin hakkı için mücadele ettik. Tazminat davalarını kazansanız ne olacak, vermemek için türlü yollar bulmuşlar. İşçiler ile patronların evlerinin, lokantalarının, meslek örgütlerinin önünde yaptıkları eylemlerde birlikte olduk. Yasa dışı olan, emek sömürüsünün kendisiydi” ifadelerini kullandı.

Davada ilk tahliyelerinden sonra Soma Katliamı'nın gerçekleştiğini hatırlatan Timtik, orada avukatlık yaparken amaçlarının hem insanların hakkını aramak hem de sömürü sistemini teşhir etmek olduğunu söyledi. 

Şebnem Korur Fincancı'nın tutuklanmasına işaret eden Timtik, tüm bunların meslek örgütlerinin değişimini hedefleyen büyük bir projenin parçası olduğunu, barolar için de aynı sürecin işletildiğini vurguladı. Devletin bir zümrenin dolaysız temsilcisi haline geldiğini ve bunu anayasal temelde meşrulaştırmaya çalıştığını kaydeden Timtik, “İstedikleri kadar da anayasa değiştirebilirler. Saf gerçeklik, sınıfsal temsiliyetidir” dedi.

Avukatlığı bilinçli olarak tercih ettiğini ve hayatında aldığı en doğru kararın halkın avukatlığını yapmak olduğunu vurgulayan Timtik, yaptıklarından en ufak bir pişmanlık duymadığının altını çizdi. 

Aslan: Hükmünüz sizi tarihin kara sayfasına yazdırmayı başaracaktır

Duruşma, Oya Aslan'ın beyanlarıyla devam etti. Bu yargılamanın sonuna geldiklerini ifade eden Aslan, “Bizim hakkımızda bir hüküm kuracaksınız, fakat bu hüküm hukuka uygun olmayan delillerle kurgulanmış bir gerçeği resmi hale getirmekten ibaret olacak. Bir yargılamaya değil, yargılama görüntüsü altında iktidarın istediği hükmün altına imza atacaksınız” dedi.

Mahkemenin hükmünün yargının siyasallaşmasının delili olacağını belirten Aslan, bu hükmün halk nezdinde bir değer taşımadığının altını çizdi. "Bu hükmü yükseleceğiniz merdivenin basamağı yapabilirsiniz. Hükmünüz sizi tarihin kara sayfasına yazdırmayı başaracaktır. Akın Gürlek'in açtığı yolda yürüme 'onuru' da size ait olacaktır" diyen Aslan, devrimci avukatlar oldukları için yargılandıklarını dile getirdi. 
Sosyalistler olarak hukuka da tarihin ve toplumun bilimiyle yaklaştıklarını söyleyen Aslan, her şeyin bir oluş ve akış içerisinde olduğunu, hukukun da bu gerçekten bağımsız olmadığını kaydetti. Hukukun da topluma göre şekil aldığını dile getiren Aslan, hukukun hiçbir zaman toplumun ekonomik yapısı ve kültürel gelişiminin üzerinde olamayacağına işaret etti.

“Hukuk halkın ihtiyacı olan değişiklikler için kullanılmadıkça veya toplumsal çatışmalarda yeniden yorumlanmadıkça toplumun gelişmesine karşı büyük engel çıkarır” diyen Aslan, sansür yasasını örnek gösterdi. Bu yasayla iktidarın sınır dışı operasyonlar, maden katliamları, Kanal İstanbul gibi projelerin tartışılmasının önüne geçmeye çalıştığını ifade eden Aslan, her gizlilikte bir sinsilik, kötülük ve hilebazlık olduğunu söyledi.

Yasanın yayınlanmasının hemen ardından 9 gazetecinin tutuklanmasına işaret eden Aslan, “Halkın haber alma hakkının önüne geçmeye çalıştıkları gibi, mesleği düzene uygun biçimde dönüştürmek için de uğraşıyorlar. Bu durumda bu yasayı meşru görmemiz beklenir mi? Hayır, bu ve benzeri yasaları meşru, doğru, haklı bulmuyoruz. Aksine onlara karşı mücadeleyi görev biliyoruz” dedi.
Sınıflı bir toplumda hukukun hiçbir zaman sınıflar üstü olamayacağını vurgulayan Aslan şöyle devam etti:

“Çünkü hakim sınıfın temsilcisi olan iktidarın adalet kefelerinden birinin üzerine oturduğunu biliyoruz. Ve oradan hiçbir zaman kendiliğinden kalkmayacaktır." 

Hukukun her ihlali bireyselleştirerek sınıfsal gerçeğin üstünü örtmeye çalıştığını belirten Aslan, şöyle devam etti:

"Ekmeğin peşinde koşan halka yapılan saldırılar, Haziran Ayaklanmasını yarattı. Berkin Elvan'a yönelen silah devletin halka bakışının en simgesel haliydi. Berkinlere, Hasan Feritlere, Dileklere yönelen silahı kimin tuttuğunu ve hedefinin ne olduğunu görmemizi engeller hukuk ideolojisi. Biz görüyoruz.”

Takip ettikleri her davada gerçeği görünür kılmaya çalıştıklarının altını çizen Aslan, suça ortak olan tüm sorumluların yargılanması hedefiyle hareket ettiklerini, halkı duruşmalara, duruşmaları halka taşıdıklarını söyledi. Hak ihlalinin devletten geldiğini kaydeden Aslan, “Münferit değil sistematiktir, bu durumda hak ihlaline karşı mücadele de duruşma salonlarıyla sınırlı kalmadı. Avukatlık pratiğimizi adliye içine hapsetmedik” dedi.

Duruşmaya yarına kadar (9 Kasım) ara verildi. Yarın saat 10.00'da duruşmaya Avukat Oya Aslan'ın beyanlarıyla devam edilecek.