Tüm dünyayı saran koronavirüs salgını kapitalist düzenin insanı ve toplum yaşamını hiçe sayan yüzünü ve tarihin çöplüğüne gönderilmesinin yakıcılığını ‘can alıcı’ bir şekilde gösterdi. Aynı zamanda can alanın tek başına koronavirüs değil, işçi sınıfını ve emekçileri kendi haline bırakıp ölüme terk eden emperyalist-kapitalist düzenin olduğunu da.
Koronavirüsün Türkiye ölçeğinde hızla yayılması ve ölüm oranlarının yükselmesi ile birlikte sermaye düzeni ve devlet gerçekliği de tüm çıplaklığı ile ortaya döküldü. Son bir haftadır dünyada ve ülkemizde yaşananlar yalnızca yaşam hakkı için bile işçi sınıfının kendi devrimci programı etrafında kenetlenerek harekete geçmesinin aciliyetini gösterdi.
Sermeye iktidarı işçi ve emekçilerin yaşamını doğrudan etkileyen tüm gündemlerde olduğu gibi koronavirüs salgınında da milyonların sağlığını ve yaşamını dikkate alarak gerekli önlemleri almakla değil, akıllara ziyan yalan, demagoji, aldatmaca, baskı ve zor aygıtlarını devreye sokmakla meşgul oldu. Haftalardır gerçekleri söyleyen sağlık emekçilerini ve sağlık örgütlerini çeşitli şekillerde susturulmakla uğraştı. Sermaye iktidarı hiçbir önlem almayarak insan ve toplum sağlığını tehdit ederek adeta virüsün hızla yayılması için yapılabilecek tüm kötülüğü yaptı. Sonuç olarak salgın tehlikeli bir düzeyde tüm ülkeye yayıldı.
Birkaç otomotiv tekelini dışta tutarsak içinden geçtiğimiz günlerde pek çok işkolunda göstermelik bile önlem alınmıyor. İşçiler toplu olarak çalıştırılmaya devam ediliyor. Her yeni gün milyonlarca işçi ve emekçi sermayenin gözünü nasıl da kar hırsının bürüdüğünü, işçi sınıfı için en büyük tehlikenin salgın değil kapitalist sömürü düzeni olduğunu bizzat yaşayarak öğreniyor.
Tüm bunların yanı sıra, AKP şefinin açıkladığı Ekonomik İstikrar Kalkanı ise işçi ve emekçilere dayatılan yıkım programının bam teli olan esnek üretimin hayata geçirilmesi ve ekonomik krizin faturasının işçi emekçilere ödetilmesi anlamına gelen saldırılardan oluşuyor. Böylece sermaye sınıfı ölümcül salgını bir fırsata çevirmeye çalışıyor. Tıpkı 99 depreminde binlerce insan enkaz altında iken mezarda emeklilik yasasının çıkarttığı gibi kan emici geleneğini sürdürüyor.
Sağlık bakanının göstermelik çağrısı
Dinci-gerici iktidarın sağlık bakanı Fahrettin Koca’nın sağlık emekçilerine destek çağrısı ile başlayan 21.00 alkış eylemine işte tam da bu gerçekler ışığında bakılmalıdır. Ölümlerin kitlesel boyutlara ulaştığı, sağlık emekçilerinin insanca çalışma koşulları ve koruyucu tedbirlerden yoksun bir şekilde ölüm ölümle burun buruna çalıştırıldığı günlerde Fahrettin Koca’nın çağrısı kitlelerde biriken öfkenin düzen sınırları içerisinde tutularak kontrol altına almayı amaçlamaktadır. Alkışlama çağrısı yapıldığı bir süreçte sağlık emekçileri hala olumsuz çalışma koşulları altında, koruyucu önlemlerinden yoksun bir şekilde virüs tehdidiyle yüz yüzedir.
İşçi ve emekçiler insan ve toplum sağlığını umursamayan sermaye düzenine karşı kendi sınıfsal çıkarları etrafında kenetlenerek birleşmeli, örgütlenmeli söz, toplanma ve eylem hakkına sahip çıkmalıdır. Öte yandan ışık söndürme, alkış ve tencere- tava çalma eylemleri Susurluk sürecinde ve Haziran direnişinde olduğu gibi kitle hareketinin eylem araçları olarak elbette önemli imkanlar sunmaktadır. Mevcut olağanüstü koşullarda kitlelerin taleplerini pencerelerden, balkonlardan haykırdığı bir kürsü olarak değerlendirilmelidir. Sermaye iktidarının eylemlerin içini boşaltarak denetim altına alma amacıyla devreye soktuğu göstermelik, içi boş çağrıları ancak bu şekilde boşa çıkarılabilir. Sağlık emekçileriyle gerçek bir dayanışma ağı oluşturmak da ancak bu yolla, işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik mücadelesi ile mümkün olacaktır.
K. Necdet