3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde sermaye devleti yine aynı teranelerle karşımıza çıkmaya başladı. Engellilerin yaşadığı sorunları insanların engellileri “hakir” görme olumsuzluğuna indirgeyen, dolayısıyla insan ilişkileri üzerinden açıklayan sermaye devleti, engellilerin sorunlarıyla ilgileniyormuş izlenimi vermeye çalışıyor.
Bugün engellilerin karşı karşıya kaldığı bir dizi sorun bulunmaktadır. Bunların başında hiç şüphesiz toplumdan dışlanma gelmekte, engelliler gününde ise genel olarak toplumsal dışlanma ile “mücadele” yöntemleri gündemi meşgul etmektedir. Engellilere sağlanan ücretsiz toplu ulaşım, ücretsiz müze vb. ziyaret hakkı, fatura indirimleri, kömür yardımı, istihdamda engelli kontenjanı uygulaması gibi kimi ayrıcalıklar öne çıkarılmakta ve bunlar üzerinden devletin ne denli engelli “dostu” olduğu, bu ayrıcalıklarla birlikte engellilerin toplumsal hayata katılımlarının arttığı propagandası yapılmaktadır.
Engelli hakları pamuk ipliğine bağlı
Elbette ki, sayılan ve örneklerin çoğaltılabileceği haklar, (biz buna kimi ayrıcalıklar da diyebiliriz), her biri kendi içinde eksik olsa da, engellilerin toplumsal hayata katılımında kolaylıklar sağlamaktadır. Ancak kendi içinde eksik olan bu haklar ayrıca sıkı ön şartlara ve zorlaştırıcı kimi bürokratik işlemlere bağlanmış bulunmaktadır. Örneğin, %40 ve üzeri oranında engelli bireylerin alabildiği engelli maaşları, engellinin kendi gelir durumu üzerinden değil, içerisinde yaşadığı hanenin toplam geliri üzerinden hesaplanmaktadır. Söz konusu yardım ise üç ayda bir verilen maaştır. AKP iktidarının gururlandığı bu yardımla hayatta kalmak mümkün değildir. Bir başka sorun ise, malulen emekli olma hakları bulunan engellilerin emeklilik başvurularında mevcut engelli raporlarının kabul edilmeyerek yeni oran belirlemesi ve bu belirleme sürecinde Maliye Bakanlığınca engelli oranlarının budanmasıdır. Bu budanma ile engellilik oranları %40’ın altına düşürülmekte ve sadece emeklilik hakkı değil, engellinin kullanabildiği diğer tüm haklar da ortadan kaldırılmaktadır.
Burada şu bilgiyi de geçmek gerekmektedir; 1998 yılından bu yana geçerli olan “Özürlü Ölçütleri”ni, AKP, ilki 2006 yılında olmak üzere üç defa değiştirmiş, engellilik oranları düşürülmüş ve binlerce engelli bir günde yapılan değişiklikle devlet nezdinde engelli olmaktan çıkarılmıştır ve yeni rapor alımları zorlaştırılmıştır. Sermaye devletinin engellilerin sayısını düşürerek yaptığı komik rakamlı yardımları dahi bu şekilde kestiği görülmektedir.
Biraz birikimi olan engelliler ise yine aynı sebeple aracıların eline düşürüldü. Rapor almak için gereken bürokratik zorlukları engelli adına para karşılığında yapan aracılar 3 bin, 5 bin TL gibi ücretler karşılığında engellilere %40 engelli raporu almaktadırlar. Burada işin içine yolsuzluk ve rüşvet de girmekte, engellilerin hakları yolsuzluklara kurban edilmektedir.
Kadın engelliler ise bu zorlukları çok daha ağır yaşamaktadır. Bir engelli kadının tek başına yaşıyor oluşu, kaymakamlıklara bağlı sosyal yardım birimlerince sorgulanmakta, kadının ailesi ya da kocası ile yaşaması istenmektedir. Onca övünülen sosyal haklar bu denli güdük ve talidir, aynı zamanda sermaye devletinin gerici ideolojik bakışı ve kâr histerisinin gölgesi altındadır.
Engelli “hakları” bir lütuf değil, mücadelelerin kazanımlarıdır
Engellilerin bugün her vesileyle budanmaya çalışılan hakları kapitalist sistemin engellilere bahşettiği bir lütuf değildir. Bugün bir lütuf gibi gösterilen haklar, büyük oranda Sovyetler Birliği’nin varlığı ve basıncı ile kapitalist devletler tarafından kabul edilip uygulanmıştır. Sovyetler Birliği’nde insana verilen değer ve sosyal hakların muazzam etkisi kapitalist emperyalist sistemi sosyal devlet anlayışına zorlamış, işçi ve emekçiler, mazlum halklar sosyal devlet anlayışı ile “komünizm hayaletinin” etkisinden kurtarılmaya çalışılmıştır. Özellikle İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda yaşanan vahşetin ardından imaj tazelemeye çalışan kapitalist devletler insan haklarına yönelik kimi sözleşmeler imzalama yoluna gitmiştir. Örneğin 1940’lı yıllarda gündeme gelen Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin imzalanmasında, Nazi faşizminin gaz odalarına ilk önce engellileri yollamamasının payı vardır.
‘60’lı yıllarda artan toplumsal hareketlilik içerisinde engellilerin kendi taleplerini yükseltmiş olmaları bugün var olan sözleşme ve ilkeler dizisinin imzalanmasında belirleyici bir yerde durmaktadır.
Sermaye devletinin “mücadelesi”, güneşi balçıkla sıvamak
Sermaye devleti her 3 Aralık’ta, “engellilerin yaşadığı toplumsal dışlanmaya karşı mücadele” başlığı adı altında yürüttüğü propaganda faaliyeti ile kapitalist sistemin temel yapısal sorunlarını gizlemeye çalışmaktadır. Sermaye devletinin engellilerin toplumsal hayattan soyutlanması sorununa bulduğu “çözümler” ise kamu görevlilerine eğitimler vermek, farkındalık yaratma söylemleri, sosyal sorumluluk projelerinin pazarlanması ve yolların engellilere yönelik düzenlenmesi gibi her sene dillendirilen teknik sorunlara ilişkin olmaktadır.
Gizlenmek istenen ise toplumsal dışlanmanın kaynağının bu sistemin kendisinden beslendiği olgusudur. Zira kapitalist sistemin sömürü ve kâr odaklı ekonomik, siyasi, sosyal ilişki ağında engellilere biçilen rol, ölüm olmaktadır.
Faşizm dönemlerinde engellileri doğrudan öldürme yoluna giden kapitalistler, burjuva demokrasisini iyi-kötü işletebildiği dönemlerde ise dolaylı olarak ölüme terk etmektedir. Engellilere açlık ve yokluk reva görülmektedir. Sovyetlerin çöküşü ile hız kazanan neo-liberal dönüşümler eşliğinde omuzlarındaki “sosyal devlet” yükünü atan kapitalist sistem, o güne kadar engellilere sağlamak zorunda kaldığı sosyal yardımları da hızla budama yoluna gitmiştir. Engellilerin bakımını aileye yıkmış, ailede ise özelde kadının omuzlarına bırakmıştır. Kapitalist sistemin ekonomik ilişkilerinin doğrudan sonucu olarak şekillenen bu durum ise toplumsal dışlanmayı üretmektedir. Zira engelli bir fert bu düzende gelir kaybı ve ek masraf demektir. Ekonomik şartların ağırlığında engelliler ailelerinin üzerinde bir yüke dönüşebilmektedir. Kendisini bir yük olarak gören engellilerin intihar vakalarında yaşanan artış ise engellilerin toplumdan dışlanmasının gerisinde sadece eğitimsizlik ve teknik sorunların olmadığını göstermektedir.
Engellilerin toplumsal hayata katılmasını kolaylaştıracak olan teknik düzenlemeler ise kapitalist sistemin külfet listelerinde baş sırayı çekmektedir. Marx’ın dediği gibi, gölgesini satamadığı ağacı kesen bu sistem için engellilerin hayatını kolaylaştıracak projelere yatırım yapmak akıl işi değildir. Bu sebeple, aşılması çok kolay olan kimi engeller, kapitalist sistem içerisinde gittikçe büyümektedir.
Kapitalizm engelli emeğini sömürmekte bir beis görmüyor
Engelli kontenjanını öne çıkararak engellilerin istihdam edilmesi ile övünen siyasal iktidar, engellilerin hangi şartlar altında çalıştığını ifade etmemektedir. Engelli kontenjanı ile özel sektörde çalıştırılan her engelli işçi için patronun ödeyeceği sigorta primlerinin %50’si devlet hazinesinden karşılanmaktadır. Ayrıca engelli işçinin vergi indirimi de çeşitli hesaplarla patronun cebine kalmaktadır. Vergi indirimi ile daha fazla maaş alması gereken engelli işçinin maaşı ali cengiz oyunları ile asgari ücretin altına dahi düşebilmektedir. Dahası, engelli işçiden diğer işçilerden beklediği performansı beklemektedir. Engelli işçilerin “düşük performans” sebebiyle işten atılmasının doğuracağı yasal zorlukların basıncı engelli işçiye yapılan mobbingin şiddetini arttırmaktadır.
Yine grevlerde engelli işçiler iş tehdidi ile grev kırıcılığa zorlanmaktadır. Engelli işçiye verilen iş de “lütuf” olarak gösterilmekte hak talepleri çoğunlukla engelli durumları öne sürülerek hasır altı edilmektedir. Aşağılanmanın bir biçimi olan bu durum engelli işçinin mücadele saflarına katılmasının önüne geçmek için sıkça kullanılmaktadır. 2011 yılında dönemin sağlık bakanının bir hastaneye yaptığı ziyarette asgari ücretten şikayetçi olan görme engelli bir işçiye “daha ne istiyorsun, sana iş vermişiz ya” sözleri, devletin engellilere yaklaşımını kısaca özetlemektedir.
Engeller sosyalizmle aşılacak
Bugün karşımıza çıkan toplumsal sorunlar karşısında sermaye devletinin attığı her adım, gerçekleri karartmaya, işçi ve emekçilerin bilincini bulandırmaya yöneliktir. Ancak “gerçekler inatçıdır.”
Sosyalist Ekim Devrimi göstermiştir ki; toplumun birer parçası olan çocukların, engellilerin, yaşlıların bakımı ve tüm ekonomik-sosyal ihtiyaçları yine toplum tarafından karşılanmalıdır. Bu ise ancak sosyalist bir düzenle mümkün olabilir. Ancak sosyalist bir düzen engelliler için gerçekten tüm engelleri ortadan kaldırabilir.