İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Birleşmiş Milletler ‘in 1992 Genel Kurulu'nda 3 Aralık'ı Uluslararası Engelliler Günü ilan etmesinin yıldönümü vesilesiyle yazılı bir açıklama yaptı.
Dünya Sağlık Örgütü'nün engelli yerine “duyu yitimi” tanımına geçtiği belirtilen açıklamada, bununla "...ayrımcı, ötekileştiren, önyargılı yaklaşımlar önlenemediği gibi meselenin özellikle toplumsal ve sınıfsal boyutu göz ardı edilmiştir. Uluslararası sözleşmeler yanında ulusal mevzuatta da düzenlenmiş bulunan ve engelli bireylerin sosyal ve ekonomik hayata katılmasının, temel hakları kullanabilmesinin ön şartı olarak görülen 'erişilebilirlik' devlete getireceği mali yük gerekçe gösterilerek sağlanmamış, eşit bireyler olarak hayata katılmalarının önündeki engeller halen kaldırılmamıştır. Bu engellerle mücadele etmenin de engele takılanlara bırakıldığı bugün bir kez daha; toplumsal güçlere ve devlete, görev ve sorumluluklarını hatırlatıyor, engelleri kaldırın diyoruz" ifadeleri kullanıldı.
Eksikte olsa yasal mevzuat var ama pratikte engellemede var
10 milyon civarında engelli insanın bulunduğu Türkiye'de engellilerin yaşama katılmasının neredeyse engellendiği belirtilen açıklamada şunlar ifade edildi:
"Bugün pandemi nedeni ile sıkça duyduğumuz 'evde kal' çağrıları onlarca yıldır engellilere dayatılan bir zorunluluk olarak yaşanmakta, sokağa çıkmaları, okullara kabul edilmeleri, eğitim hakkına erişebilmeleri, iş bulabilmeleri, sosyal hayata, kültürel hayata, siyasete katılmaları engellenmektedir.
Kamu otoriteleri bunu açık etmese de, basit birkaç sayısal veri devletin bu yaklaşımını gözler önüne sermektedir. İETT otobüslerinin % 59 unda, kamu binalarının % 51’ inde tekerlekli sandalye rampası yok, % 75 in de engelli kullanımına uygun tuvalet dahi yok. Sokaklarda, çocuk parklarında, okullarda, hastanelerde de durum bundan farklı değil. Bu belirlemeler özellikle tekerlekli sandalye örneği üzerinden yapılsa da diğer engelli grupların da benzer engellere maruz kaldıkları göz ardı edilmemelidir."
Yasal mevzuatta bir takım haklar tanındığı belirtilen açıklamada "Tüm bu mevzuatta tanımlanmış ve devlete sorumluluk olarak yüklenmiş olmasına rağmen 'Engelli bireylerin bağımsız yaşayabilmelerini ve yaşamın tüm alanlarına tam ve etkin katılımını sağlamak ve engelli bireylerin, engelli olmayan bireylerle eşit koşullarda fiziki çevreye, ulaşıma, bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemlerine dâhil olacak şekilde hem kırsal hem de kentsel alanlarda halka açık diğer tesislere ve hizmetlere, evrensel tasarım ilkesiyle erişiminin sağlanması' olarak tanımlanan 'Erişilebilirlik' sağlanmadığı için kanun ve sözleşmeler anlamsız kalmaktadır" denildi.
Engellilerin hakları için mücadele toplumun görevidir
"Covid 19 pandemisi sürecinde ayrıca; artan işsizlik, yoksulluk ve sağlığa erişimde yaşanan sorunlar; engelli kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve mahpuslar için özel iyileştirici önlemlerin acilen alınmasını zorunlu kılmaktadır" denilen açıklamada topluma şu ifadelerle çağrı yapıldı:
"İnsan hakları savunucuları olarak biliyoruz ki; engellilerin hayata eşit katılımı önündeki en büyük engel resmi otoritelerin tutumu ise de toplumsal yaşamın örgütlenmesinde hepimize düşen sorumluluklar var. Çalışma alanlarımızda, kurum temsilinde, siyasette, mecliste, yerel yönetimlerde kaç engelli yer alıyor, kullanım alanlarımız engelliler için uygun dizayn edilmiş mi? sorularına verdiğimiz cevaplar bile bu konudaki eksikliği yüzümüze vurmaya yetiyor ve içe dönük bir dönüşümü gerekli kılıyor.
Ve yine biliyoruz ki; vicdan çağrısı, ya da yardım çağrısı yapılarak engeller ortadan kaldırılamaz. Meseleye toplumsal ve ekonomik boyutunu göz ardı etmeden hak temelli yaklaşmak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden başlayarak, tüm uluslararası sözleşme ve belgelerde düzenlenen hakların, engelli bireyler tarafından da kullanılmasını sağlamak devletlerin sorumluluğu olduğu gibi, devletleri bu sorumluluklarını yerine getirmeye zorlayacak güçte bir toplumsal mücadeleyi örgütlemek de hepimizin görevi."