10-16 Mayıs Birleşmiş Milletler tarafından engellilerin topluma kazandırılması için “Engelli Haftası” ilan edildi. İnsanı temel almayan bu düzende engelliler daha çok baskıya maruz kalıyor. Dünyada ve Türkiye’de engelli nüfusun sayısı tam olarak bilinemiyor ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünya nüfusunun bir milyardan fazlasında çeşitli engellilik durumları mevcut.
Türkiye’de ise açıklanan verilere göre nüfusun %12’sini oluşturan engelliler, sistemli ve çok boyutlu bir ayrımcılığa maruz kalıyor. 10 milyondan fazla engellinin yaşadığı ülkemizde eğitimden sağlığa, kent yaşamından üretime katılmaya dek pek çok alanda engelliler yok sayılıyor ve yaşamın dışına itiliyor. Betonlaşma ve rant temelli yürütülen kent politikaları nedeniyle engellilerin sosyal yaşamı da aynı şekilde yok sayılıyor.
Engellilerin karşı karşıya kaldığı ayrımcılığın temeli ise toplumsal koşullardaki eşitsizlikten kaynaklanıyor. Yasalarda bile engelliliğin sorumlusu olarak bireyin suçlandığı bir düzende engelliler toplumun “iyilik” sınırlarına terk edilmiş durumda.
Engelliliğin çok sayıda önlenebilir nedeni bulunuyor. Bunlar arasında doğum öncesi anne-bebek sağlığı, her türlü şiddet ve saldırı, trafik kazaları, savaş, iş “kazaları” gibi nedenler sayılabilir. Engelliliğe yol açan koşullar ortadan kaldırılmadığı sürece engellilik, bu düzenin çözülemeyen sorunları arasında yer almaya devam edecektir.
Ülkemizde engellilerin hakları seçim dönemlerinde boş vaatlere malzeme yapılıyor. Engellilere yönelik politikalar 10 milyondan fazla insanın sorunlarına çözüm bulmanın ötesinde “sadaka” temelli ve muhtaçlık durumunu yeniden üretecek biçiminde işletiliyor.
İnsanı temel alan bir bakış açısı ve sistem kurulamadığı sürece toplumun dezavantajlı kesimleri için gerçek eşitlik temelinde bir yaşam kurulması olanaklı değildir. Engellilerin haklarının korunması insan haklarının korunması ile sıkı sıkıya bağlıdır ve onurlu bir yaşam mücadelesinin de ayrılmaz bir parçasıdır.