Habip yoldaş Ulucanlar Katliamı'ndan önce bir yazısında saldırılara karşı dik durup belki kırılacak ama asla eğilmeyeceklerini yazmıştı. Söz belki başkasının ama ben ilk olarak Habip yoldaştan duydum ve pratiğiyle de birebir örtüştüğü için onun sözü olarak değerlendiriyorum.
19-22 Aralık saldırısında 20 hapishanede devrimci tutsaklar kırıldı ama eğilmedi. Sermaye devletinin hedefi tutsaklara boyun eğdirmekti, teslim almaktı. Saldırıyı tutsakları F Tipi "5 yıldızlı" hücrelere koymakla sınırlandırmak, siyasal miyopluk olur. Kuşkusuz sermaye devletinin ilk hedefi tutsakları hücrelere koymaktı. Bu yanıyla başarılı da oldu. Ama asıl hedef tutsakları, tutsaklar şahsında devrimci mücadeleyi teslim almaktı. Devrimci tutsaklar sermaye devletinin saldırısındaki asıl hedefine ulaşmasını canları pahasına engelledi.
Saldırının üzerinden 20 yıl geçti ama sermaye devleti bu hedefine ulaşamadı, ulaşamayacak da...
Saldırıya içerde hazırlıklıydık ama dışarısı hazırlıklı değildi
19 Aralık öncesi taleplerimiz büyük bir oranda karşılanacakmış gibi bir hava estiriliyordu. Televizyondaki, gazetelerdeki haberlere baktığımızda biz ölüm orucu direnişçileri bile sorun bugün yarın çözülür diye bir beklentiye girecek durumdaydık. Ama sürekli uyarılıyorduk: Rehavete kapılmayın, her an saldırı olabilir!
20 hapishaneye eş zamanlı saldıracaklarını düşünmüyorduk. Ama her hapishane kendi özgülünde saldırıya hazırlıklıydı. Bu hazırlık elbette moral açıdandı.
Dışarıda ise saldırı beklenmiyordu. Ne moral ne teknik olarak hazırlıklı değildi dışarısı. 19 Aralık sabahı sadece 20 hapishaneye değil, dışarıda da eylemlerde öne çıkan isimlerin kaldıkları yerlere saldırılar gerçekleştirildi. Geniş bir kitle üzerinde gözaltı terörü estirildi. Bu yüzden saldırıya karşı yapılan eylemler yine devlet terörüne uğradığı gibi, eylemlere katılım da sınırlı kaldı.
Belli bir süre sonra aynı kitlesellikte olmasa bile aynı yoğunlukta eylemler gerçekleştirilebilseydi 19 Aralık'ta dışarıda yaşanan sıkıntıyı sadece teknik bir sorun olarak değerlendirebilirdik. Ama 21 Mart 2001'de Cengiz Soydaş ölümsüzleşene dek dışarıda neredeyse hiç eylem yapılmadı diyebiliriz. Cengiz'in ölümsüzleşmesiyle birlikte eylemler artacağı yerde, neredeyse sönümlendi. Bu da moral olarak saldırıya hazırlıksız yakalanıldığının göstergesi sayılabilir.
Bu moral erozyonu içeriye de yansıdı. Ama asla devrimci tutsaklar genel olarak teslim olmadı. Evet kan kaybı, dökülmeler oldu. Ama devrimci irade teslim alınamadı.
19-22 Aralık saldırısı hala devam ediyor
19-22 Aralık saldırısının esas hedefi tutsakları teslim almaktı. Tutsaklar teslim olmadı; kırıldı ama eğilmedi. Aradan 20 yıl geçmesine karşın sermaye devleti tutsakları teslim alamadı. Bu yüzden hapishanelerde tutsaklara dönük saldırılar artarak devam ediyor.
Pandemi sürecinde AKP-MHP iktidarı salgını hak gasplarının bahanesi haline getirdi. Hapishanelerde de hak gaspları tüm mahpuslara yönelik arttı. Bununla beraber mide bulandırıcı bir tüccarlık söz konusu. Hijyen ve temizlik malzemeleri kantinde fahiş fiyatlarla mahpuslara satılıyor.
Hapishanelerdeki bu genel saldırı söz konusu devrimci-ilerici tutsaklar olduğunda daha da yoğunlaşıyor. Tutsakların tedavi hakkına erişimini engellemek, sürece yayılan bir katliamdır. Pandemi sürecinde tutsakların hastaneye götürülmeleri bile engelledi. Daha önce de olan ters kelepçe, kelepçeli muayene, tek kişilik ring dayatmaları devam ediyor. Tutsaklara yönelik bu dayatmaların tek bir anlamı var: Ya bu dayatmalar karşısında eğil, en azından muayene ol, ya da muayene dahi olamadan kırıl.
Tutsaklar bu dayatmalar karşısında da teslim olmuyor. En insani ihtiyaçlar bile teslim olmayan tutsaklara sağlanmıyor.
Özcesi 19-22 Aralık'taki saldırı biçimi ve şiddetiyle aynı olmasa da hala devam ediyor. Saldırının devam etmesi bile tutsakların teslim olmayıp, direndiğini gösteriyor.
2000 Ölüm Orucu Direnişçisi
Muharrem Kurşun