Kapitalist-emperyalist barbarlık düzeninin tarihi kanla yazılmış bir tarihtir. Bu durumun örneklerini hem kendi yaşadığımız topraklardan hem de dünyanın birçok ülkesinde yaşan katliamlar üzerinden gördük, görmeye de devam ediyoruz. Hafızalarımızdan hiç silinmeyecek olan bu katliamlardan biri 16 Mart 1978 senesinde İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde, bir diğeri de ondan on bir sene sonra yine 16 Mart günü 1988 senesinde Halepçe'de yaşandı.
Bundan 43 sene önce, faşist çeteler İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi binasından topluca çıkan devrimci öğrencilere yönelik bombalı ve silahlı bir saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırıda 7 devrimci öğrenci katledilirken onlarca devrimci öğrenci ise yaralandı. Devrimcilere yönelik saldırının planlandığı, hatta saldırıyı kimin gerçekleştireceği günler öncesinden biliniyordu. Ama emniyet kayıtlarında dahi yer alan bu bilgiler karşısında devlet hiçbir önlem almamıştır. Saldırıyı gerçekleştiren Zülküf İsot isimli katil de, bombaları temin ettiği bilinen Abdullah Çatlı da cezasız bırakılmıştır. Devlet destekli ölüm, okul önünde bulmuştu arkadaşlarımızı. Yapılan saldırı 1978 senesinde gittikçe büyüyen devrimci mücadeleye, toplumsal muhalefete indirilmek istenen darbenin bir sonucuydu. Ama aradan geçen zaman gösterdi ki onların mücadeleyi bastırmaya dönük bu çabaları nafiledir. Bizler arkadaşlarımızın bıraktığı yerden, tıpkı onlar gibi mücadeleyi de düzenin korkularını da büyütmeye devam ediyoruz. Bugün Boğaziçi’nde özerk-demokratik üniversite ve söz, yetki, karar hakkı için direnen, özgürlüğü ve geleceği için mücadeleyi yükselten gençliğe de farklı yöntemlerle saldırıyor devlet. Tutukluyor, işkence yapıyor, ev baskınları, gözaltılar ve kaçırmalar ile gençliği yıldırabileceklerini sanıyorlar, ama yanılıyorlar!
Beyazıt katliamından yıllar sonra, yine aynı günde bir başka katliama tanıklık etti insanlık. 1988 senesinde ABD destekli Irak Devleti tarafından Güney Kürdistan’ın 70 bin nüfuslu Halepçe kentine bombalar ve kimyasal silahlar ile bir saldırı gerçekleştirildi. Elma kokusu ile gelen katliamda birkaç saniye içerisinde 5 bin kişinin öldüğü, 7 bin kişinin ise ağır yaralandığı kayıtlara geçmiştir. Söz konusu olan Kürt halkına karşı gerçekleştirilen büyük bir katliamdır.
Ortadoğu'da emperyalistlerin kirli hesapları uğruna dökülen kanlar hiç dinmedi. Ölen, acılar çeken, göç yollarında yitip giden milyonlarca emekçinin acıları bugün halen daha sürmekte. Türk sermaye devleti de Kürt halkına dönük saldırılara yeni halkalar ekliyor. Ama Kürt halkı tüm asimilasyon, baskı ve saldırılar karşısında mücadeleyi sürdürmeye devam ediyor.
Devlet, katliamcı yüzünü Suruç'ta, Ankara'da, Roboski'de, Diyarbakır'da da gösterdi. Fetihçi-yayılmacı histeri ile hareket eden AKP-MHP iktidarı Ortadoğu'da süren kirli savaşın pastasından pay kapma isteğiyle Afrin'de, İdlib'de, Gare'de gösterdi kanlı yüzünü. İnsanlığı acılara sürükleyen, kandan beslenen bu barbarlık düzeninden sorulacak hesabımız var!
Onlar kendi katliamcı geleneklerini sürdürerek hareket ediyorsa, bizler de tüm bu zorbalıklara baş eğmemeyerek, mücadeleyi sonuna kadar götürmüş olan kendi tarihimizden ders alıyor, insanlık mücadelesinin mirasını her geçen gün daha yükseltiyoruz. Hiçbir zorbalık, katliam, baskı ve şiddet özgürlük ve gelecek mücadelemizin önüne geçemeyecek!
Geçmişte gençliğe ve kardeş halklara yapılan zulüm bugün farklı şekillerde gösteriyor yüzünü. Ne kardeş halklara yönelik yapılan gerici, baskıcı ve katliamcı uygulamalara geçit vereceğiz ne de gençliği hedef alan saldırılarınıza! 16 Mart Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!
Devrimci Gençlik Birliği