Sevgili yoldaşım,
Senin ardından yazıyor olmak ne denli kahredici anlatamam. Sanki sözün bittiği yerdeyiz. Seninle yaklaşık 25 yıl mücadele yolunda omuz omuza yürüdük. Bu yolda bana birbirini tamamlayan iki yoldaş hissini verdin her zaman. Yanlışlarımız olsa da birlikte bunu düzeltme imkanı bulduk hep. Bu sisteme karşı yürüdüğümüz yolda hep bir yol arkadaşının, bir yoldaşın verdiği güven ve samimiyet duygusunu aldım senden.
Bulunduğumuz kentte-bölgede örgütlü mücadelenin kesintisiz yürütülmesinde senin katkını hiç kimse inkar edemez. Beni örgütlü mücadelenin önemi konusunda sık sık uyaran sen oldun. Başlangıçta örgütlü yaşam konusuna senin uyarılarını tam algıladığımı düşünmüyorum. Ama sonraki yıllarda sabır ve sebat ile verdiğimiz çabanın ürünlerini aldıkça bunu görebildim. Bu bölgede yapılan her etkinlik ve eylemin ardından yaptığımız konuşmalarda, senden “Eylem-etkinlik çok iyi oldu” sözünü pek duyamazdık. Çünkü sana göre, yapılan her çalışmanın çok daha iyisinin yapılması mümkündü. Bir devrimcinin olanla, mevcutla yetindiğinde bu sisteme karşı mücadelesinde bir zayıflama yaşadığına inanıyordun.
Ben bu yolda seninle birlikte yürürken mücadele içinde kimin nereden geldiğine ya da geçmişinde nerede durduğuna bakmamayı öğrendim. Güncel olarak mücadele içinde samimiyet gösteren her bireye kucak açmak gerektiğini düşünürdün. Özellikle de bir insanın davamız karşısında bir samimiyet ve özveride bulunması belirleyiciydi. Yeni tanıştığın bir kişiye hiçbir zaman “Nerelisin?” sorusunu sorduğunu duymadım yoldaşım. Seni uğurlarken parti örgütünün de belirttiği gibi “mezhepçilik ve hemşericilik” sana yabancı mefhumlardı. Bu yaklaşımın bence çok önemli idi. Çünkü partimiz yeni bir duruşu olan, yeniyi temsil eden bir parti olageldi her zaman. Benim için bu yolda partimizi bu anlamda temsil eden yoldaşlarımdan biriydin sen.
Seninle ortaklaştığımız diğer noktalardan biri de çevremizde ve ailemizde kim varsa onları bu davaya kazanma çabasında olmamız gerektiğiydi. Bizim için yoldaşlık bağı, kan bağından öte bir önem taşıdı hep. Sen çevrende hangi aile bireyin var ise onları kavganın bir parçası yapmak için büyük bir çaba gösterdin. Bu çabanın ardında davana duyduğun bağlılık ve güven vardı. Yaşadığımız sisteme öfkesi olmayan bir arkadaş ya da aile ferdini benimsemen oldukça zordu senin için. Bir emekçi ya da devrimci bir işçi günlük yaşamını, işyerinde çalıştığı saatlerin dışında kalan zamanını bu davaya ayırmalıydı. Elbette bunun bir yanını da aile fertlerini ve arkadaşlarını devrim davasına kazama çabası oluşturuyordu. Bu dava senin yaşamının özü ve özetidir. “Bir devrimcinin özel yaşamı yoktur” dediğinde insanlar seni anlamakta zorlanıyorlardı. Ama ben seni anlayabiliyordum. Bizler, bu davaya baş koyanlar olarak kendi yaşamımız ile topluma örnek olmalıydık. En yakın aile fertleri ile geçirdiğimiz zamanımız bile bu davaya hizmet etmeliydi. Bütün bu kaygılarını pratikte hayata geçirme konusunda sonuna kadar ısrar etmeyi hiç elden bırakmadın.
Devrimci faaliyetin her biçimi senin için büyük bir önem taşıyordu. Sanatsal faaliyetten sokak etkinliğine, fabrika önünde bildiri dağıtmaktan bir konuda seminer vermeye hepsi senin için özel ve önemliydi. Ama en önemlisi bu dava uğruna yürütülen her faaliyetin başından sonuna kadar sorumluluğunu alan bir devrimciydin. Her etkinlikte en önce sen gelir ve en son sen giderdin. Senin küçük ya da büyük herhangi bir pratik işten kaçındığını hiçbir zaman görmedim. “Bu dava uğruna yapılan pratik işin önemlisi ya da önemsizi yoktur yoldaş” diyordun. Yoldaşlar topluluğu olarak bir araya geldiğimizde elinde küçük defterinle, gündem önerilerini hazırlamış olarak gelirdin. Olağan bir görüşmede bile sergilediğin bu hassasiyet, yoldaşlarını ne denli önemsediğinin ve nasıl değer verdiğinin bir göstergesiydi benim için.
Bir de partimizin kadın-erkek eşitliği konusundaki bakışını çok iyi özümsemiş bir yoldaşımız olduğunu hiç unutmayacağız. Kişiliğinin örnek teşkil eden bu yanını, sanıyorum seni tanıyan herkes çok iyi biliyordur. Ama ben bir kadın yoldaşın olarak, senin bunu pratikte nasıl hayata geçirdiğini bizzat gördüm ve yaşadım. Bu nedenle kendimi şanlı hissediyorum. Bölgemizde süreklilik sağladığımız kadın çalışmasına destek verdiğin gibi, önerilerini ve herhangi bir yardımı da esirgemedin. Başta da söylediğim gibi, örgütlü çalışmanın önemli ayaklarından birinin sürekli ve düzenli faaliyetler olduğu, emekçi kadın çalışmamızda da bundan şaşmamamız gerektiği konusunda nettin. Bu nedenle bulunduğumuz yerelde, genel eylem ve etkinliklere katılmak dışında her yıl ayrıca 8 Mart etkinlikleri yapmamız bir gelenek haline geldi. Bu etkinlikleri organize ederken hep yanımızdaydın. Gerektiğinde eleştirmekten çekinmediğin gibi, yaptıklarımızı taktir ettiğini de bize daima hissettirdin.
Sevgili yoldaş, seni kelimelerle anlatmakta çok zorlandım, çünkü sen benim yoldaşım, dava arkadaşım ve can dostumdun. Birlikte yapacak çok işlerimiz vardı ve bizi çok erken bıraktın. Biliyorum, bu senin elinde olan bir şey değildi. Bu gözü kâr ve ölüm bürümüş sömürü düzeni, her emekçi ve işçi gibi seni de en riskli koşullarda çalışmaya zorladı ve koparıp aldı bizden. Artık bunun öfkesiyle faaliyetlere yükleneceğimizden kuşkun olmasın.
Senin sık sık dile getirdiğin bir sözün ile bitirmek istiyorum. “Örgütü olmayan bir devrimci, devrimci olarak kalamaz” diyordun. Senin onurla taşıdığın kızıl bayrak artık bizlere emanet ve ben yaşadıkça bu bayrağı yere düşürmeyeceğime söz veriyorum.
Frankfurt’tan bir yoldaşın