Filistin halkının Siyonist İsrail’in işgaline karşı gerçekleştirdiği birinci intifadanın 33 yılındayız. İntifada, yani ayaklanma, zulme ve sömürüye karşı bir başkaldırı, uyanış, umut ve direnç demektir. Filistin halkı 1948 yılından bu yana sayısız zulme, katliama, acıya şahit olmuştur. Mayası, tüm zorluklara karşı örülen direnişler ile yoğrulmuştur. 1. Emperyalist paylaşım savaşından bu yana emperyalistlerin Filistin toprakları üzerinde planladığı işgalci politikaların hayat bulduğu tarih 1948 yılına tekabül eder. Suni olarak yaratılan Siyonist-Arap sorununa “çözüm getirme” görevi Birleşmiş Milletlere devredilmişti. BM ise bölgeyi Filistin ve Siyonistler arasında bölmeyi önerir. Bu öneri Filistin’in yüzde 56,47’si Yahudi devletine, yüzde 43,53’ü de Arap devletine bırakmayı içermektedir. Filistinliler öneriyi reddederken, Yahudiler kabul eder. Sonrasında 33 ülkenin katıldığı oylama ile bu karar onaylanır.
Birleşmiş Milletlerin en rezil kararlarından biri olan bu sözleşmede, İsrail’i tanıyan devletler arasında imzacı olarak Türkiye’de bulunmaktaydı. Siyonistler bu anlaşmalara bağlı kalmadı. Filistinlilere karşı açtıkları savaş ile Filistin topraklarının yüzde 78’ini ilhak ettiler. Sonraki yıllarda zulmünü arttıran işgalcilere karşı Filistin’de öfke büyümeye devam etti.
1967 yılında 6 gün süren Arap-İsrail savaşında Arap orduları yenildi. İsrail Suriye’de Golan tepelerini, Mısır’da Sina yarımadasını ve Doğu Kudüs’ü işgal etti. Bu yıllar Filistin halkı için yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Zira Filistin halkı kendi kurtuluşlarını artık Arap Birliği’nde değil, kendi ellerinde olduklarının farkına varacaktır. Marksist eğilimli Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi (FDKC) örgütleri bu dönemde kurulur. Bu örgütler bir ittifak oluşturarak İsrail’e karşı silahlı eylemler örgütlerler.
1987 senesine gelirken Siyonistlerin katliamları, zulümleri öfkeyi mayalamaya devam ediyordu. Ayrıca Filistinli işçiler, emekçiler vergilere boğuluyor, tarım alanları Filistinlilere kapatılıyordu. İsrail’de çalışmak zorunda kalan Filistinli işçi ve emekçiler insanlık dışı koşullarda kölece çalıştırılıyor, ırkçı saldırılara maruz kalıyordu. 8 Aralık 1987 tarihinde bir kamyonetin İsrail’de çalışan 4 Filistinli işçinin olduğu bir araca çarpması ve 4 Filistinlinin de ölmesinin ardından ayaklanma başladı. İsrail’e göre bu yaşanan basit bir kazaydı ancak araca çarpan kamyon sürücüsünün kardeşi, Siyonist orduda istihbarat subayıydı ve iki ay önce Gazze’de cezalandırılmıştı. Kısacası yaşananlar bir kaza değil, bir başka cezalandırma eylemiydi. Haber hızlıca Gazze’de, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te yayıldı. Haberin yayılmasının ardından eylemler patlak verdi. Filistinli işçiler iş bıraktı genel grev ilan edildi, İsrail ürünleri boykot edildi, İsrail’e vergi vermek reddedildi, Filistin araçlarının İsrail ehliyetleri ile kullanılması reddedildi ve çatışmalı eylemler başladı. Siyonistlerin silahlarına, bombalarına ve tanklarına karşılık Filistin halkının yalnızca taşı, sopası, öfkesi ve inancı vardı. Ayaklanmaya El-Fetih, FHKC, FDKC ve Komünist Parti’den oluşan Yurtsever Birleşik Önderlik (YBÖ) tarafından önderlik ediliyordu. Ayaklanma sırasında Filistin halkına yaşatılanlar, Siyonistlerin caniliğini gözler önüne seriyordu. Zira kurşunlar çocuk ya da yetişkin ayrımı yapmıyor önüne kim çıkarsa hedef alıyordu. Yakalanan Filistinliler türlü işkencelerden geçiriliyor, kemikleri kırılıyor, taş atan eller taşlarla eziliyordu. Ayaklanmanın en güçlü silahlarından birisi ise tüm işkencelere rağmen hiç kuşkusuz hem İsrail hem de Filistin topraklarında ortaya konan genel grev kararlılığıydı. Ayaklanma 1993 senesi Oslo anlaşmasına kadar sürdü. Ayaklanma boyunca 1087 Filistinli katledildi, on binlerce insan ise yaralandı. Oslo anlaşması Filistin halkı için bir kazanım değildi. İsrail anlaşmada yazanlara uymayarak Filistin topraklarında yeni yerleşim yerleri oluşturmaya devam etti. Filistinli şair Mahmud Derviş, Oslo anlaşmasının ardından şöyle yazıyordu: “Filistinliler sabah uyandıklarında kendilerini geçmişsiz buldular!”
Ancak birinci intifada, bir halkın otomatik silahlara karşı taş ve sopalarla bile direnebileceğini ve neler başarabileceğini göstermiştir. Birinci intifada zulme, sömürüye, baskıya ve katliamlara karşı bir destan olmuştur. İntifadaların en büyük simgeleri hep halkın generalleri oldu. Kadın ve çocuklardan oluşan “Taş generaller”. Tankın önüne korkusuzca geçen ve onu durduran, en ön saflarda korkusuzca duran generaller…
Tarih en büyük tanık olarak bizlere gösteriyor ki bir halk silahlarla, tanklarla, zulümle bitirilemez. On yıllardır Siyonizme karşı direnen Filistin halkı gün gibi karşımızda durmaktadır. Tarihinden aldığı güç ile halen daha direniş ruhundan ödün vermeyen Filistin halkı, devrimci bir önderliğe kavuştuğunda özgürlüğün müjdecisi olan taşlarını son kez, kesin biz çözüm için fırlatacaktır emperyalizme!
M. Nevra