El Nakba’nın (Büyük Felaket), yani emperyalist odakların isteğiyle İsrail’in Filistin topraklarını işgal ederek dinci-ırkçı temellere dayalı siyonist bir devlet kurmasının 70. yılında Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak gördüklerini ve büyükelçiliklerini buraya taşıyacaklarını açıkladı. On yıllardır emperyalist-siyonist saldırılara kararlılıkla, kadınıyla erkeğiyle, elleri taş tutan çocuklarıyla direnen Filistinliler bu karara karşı da bir kez daha direniş başlattı. İsrail devleti de, her devlet gibi direnişçileri terörist ilan ederek 66 Filistinliyi katletti, 3 binden fazlasını yaraladı. İsrail’in bu gözü dönmüş saldırısına rağmen direniş devam ediyor.
Tüm Ortadoğu halkları için bir şer odağı olan İsrail devleti, emperyalizmin bölgedeki ellerinden biri olma işlevini üstleniyor. İsrail sadece işgal ettiği Filistin toprakları değil; İran’dan Suriye’ye, Yemen’den Lübnan’a tüm Ortadoğu’ya gözünü dikiyor. Bölgede ABD emperyalizminin işini yokuşa süren ne varsa yok etmek için tüm bölgeye azgınca saldırıyorlar. Son süreçte yaşanan gelişmeler bir arada incelendiğinde bu nokta biraz daha netleşiyor; IŞİD belasının neredeyse yok olduğu şu anki denklemde, savaşı bitirmek yerine daha da derinleştirmek isteyen ABD öncülüğündeki emperyalist koalisyonun “kimyasal silah kullandı” yalanıyla Suriye’ye doğrudan müdahale etmesi, yine kimyasal silah yalanına başvurarak İran ile yapılan uluslararası nükleer anlaşmasını iptal etmesi ve askıya alınan yaptırımların tekrar devreye sokulacağını açıklaması, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıklayarak Filistin’de gerilimi tekrar arttırması...
Din istismarcısı AKP şefi Tayyip Erdoğan ise siyasal islamcıların Filistin konusunda ne kadar riyakar olabileceğini gösteriyor. Filistin halkının direnişinin filizlendiği yıllar olan 1960’larda, Filistin’in adını anmayan, tersine Filistin davası uğruna cepheye giden anti-emperyalist anti-siyonist gençliği kendine düşman belleyen siyasal islamcı akımlar, 1990’larda Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu olarak kurulan Hamas’ın, taban basıncıyla direnişe yönelmesi üzerine Filistin’i hatırlar oldular. Böylece Hamas’ı destekleyerek bir yandan Filistin de dahil olmak üzere tüm Ortadoğu’da siyasal islamcı akımları güçlendireceklerdi, bir yandan da Filistin direnişini iç politika malzemesi olarak kullanacaklardı. Yani dünden bugüne onların Filistin davasından anladıkları tek şey kendi kirli çıkarlarıydı. Bugün yaşananlar da bu geleneğin bir devamı. Geçtiğimiz yıllarda “one minute” şovuyla hem Filistin halkının gözünü boyayan hem de Türkiye’deki Filistin hassasiyetini kendi çıkarları için kullanan Erdoğan, o çok bilinen ‘u dönüşü’ kabiliyetiyle, birkaç yıl sonra İsrail’in saldırısına uğrayan Mavi Marmara gemisi için “giderken bana mı sordular” diyebilmişti. Suriye’de besleyip donattıkları cihatçı çeteler El Yermuk’u basıp, burada yaşayan yüz binlerce Filistinliyi ikinci bir göçe mecbur ettiğinde de mazlum Filistin halkı akıllarında yoktu. Bugün de benzer bir senaryo devam ediyor. Yaklaşan seçimler öncesi Filistin’deki katliamı da “Allah’ın bir lütfu”na dönüştüren Erdoğan ekranlarda İsrail’e verip veriştiriyor. Ancak perde arkasında İsrail ile yapılan anlaşmalara yenileri ekleniyor. Stepnesi MHP ile bir seçim mitingine çevirdikleri Yenikapı mitingi sırasında, Ceyhan üzerinden İsrail’e yeni bir petrol sevkiyatı yapıldığından bahsetmiyorlardı. Ya da “ilişkileri normalleştiriyoruz” diyerek geldikleri bugünlerde, “anlaşmalar iptal edilsin” teklifinin AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedilmesi üzerine, Çavuşoğlu’nun “İsrail ile ilişkileri kesmek gerçekçi değil” açıklamasını duymazdan geliyorlardı.
Bugün Filistin halkının gerçek kurtuluşu emperyalizme, siyonizme ve dinsel gericiliğe karşı verilecek militan bir direnişte yatmaktadır. Türkiyeli işçi ve emekçilerse emperyalist saldırganlık ve siyonist işgalin karşısında durmalı, AKP’nin ikiyüzlü Filistin demagojisine kanmamalıdır. Zira, Suriye’deki emperyalist ablukanın kırılması, Filistin’in siyonist işgalden kurtulması, bölgedeki işbirlikçi, gerici rejimlerin alacağı her darbe sadece o ülke halklarının değil, tüm Ortadoğu halklarının yararınadır.