Filistin halkını “Zafere kadar devrim” programı ve intifada özgürleştirir

Filistin sorununun bize gösterdiği en temel derslerden biri de emperyalist egemenlik koşullarında gerçek ve kalıcı bir barışın olanaksız olduğunun bir kez daha doğrulanmasıdır. Bunu tamamlayan öteki bir temel ders ise, emperyalist çözümlerin olduğu kadar teslimiyetçi politikaların da iflasının belgelenmesidir.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 28 Mayıs 2016
  • 06:41

Ortadoğu’nun kronikleşmiş en temel sorunları arasında yer alan İsrail-Filistin sorununun “çözümü” için Ortadoğu barış süreci yeniden gündeme gelmiş bulunuyor. Son olarak 2014 yılında gündeme gelen, ama İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmeyi ve Yahudi yerleşim birimleri inşasına son vermeyi kabul etmemesi nedeniyle Nisan 2014’te son bulan “barış” görüşmeleri Fransa’nın girişimiyle yeniden başlatılıyor.

Fransa, bölgedeki ihtiyaçları üzerinden Filistin-İsrail dosyasında inisiyatif almaya özel bir önem gösteriyor. Abbas ise “Ellerimizi adaletli ve hak temelli bir barış anlaşmasına uzatıyoruz. Biz aşırılık ve teröre karşıyız. Halihazırdaki durumun sürmesi imkansızdır” açıklamasını yaparak “Fransa‘nın uluslararası kararlara göre iki devletli çözüm için bir uluslararası konferans girişimini” memnuniyetle karşılamış bulunuyor. “İsrail işgalinin son bulması, adil ve sürekli barışın sağlanması konusunda Rusya’nın olası yardımını görüşüyoruz” diyen Abbas, sözlerine, Rusya’nın bu konuda kilit role sahip olduğunu, bölgedeki ülkeler arasında dengeli ilişkiler için de Rusya’nın rolünün hayati önem taşıdığını ekleyerek, umudunu da dile getirmiş oluyor.

İsrail ile Filistin arasındaki barış sürecinin yeniden başlatılmasını öngören uluslararası konferansın 30 Mayıs’ta Paris’te toplanması öngörülmüştü. Ancak İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun, “Fransa’nın tarafsızlığından endişe duyuyoruz” çıkışı ve ardından Amerika Dışişleri Bakanı John Kerry’nin de takviminin uygun olmadığını söylemesi sonucu konferans 3 Haziran’a ertelendi. Fransa Dışişleri Bakanı Ayrault, yaptığı yazılı açıklamada bakanlar düzeyinde gerçekleşecek konferansa Ortadoğu dörtlüsü (AB, BM, Rusya ve ABD) temsilcileri ile bazı Avrupa ve Arap ülkelerinin katılacağını belirtti. Fransa Dışişleri Bakanı Ayrault’un “Ortadoğu’da kalıcı ve adil barışın sağlanması için bir dönüm noktası” olarak gördüğü konferansı, Amerika Dışişleri Bakanı Kerry ise bölgeye barış ve istikrar getirecek nihai anlaşmanın” bir yolu olarak değerlendirdi.

Başta ABD olmak üzere batılı emperyalistlerin ve onların uşaklarının bölgedeki yaşamsal çıkarları için kan ve ateş coğrafyasına dönüştürdükleri Ortadoğu’da “barış ve istikrar getirecek nihai anlaşmanın, kalıcı ve adil barışın” ne demek olduğunu Ortadoğu denilen bu acılı coğrafyanın halkları kendi trajik deneyimleri üzerinden çok iyi biliyor, “istikrar ve barışın” emperyalist egemenlik ve kölelik olduğunu da görüyorlar.

Ayrıca dünya olaylarının gelişim seyri ve Ortadoğu’nun bugünkü kanlı tablosu içinde “istikrar getirecek nihai anlaşmaya, kalıcı ve adil barışa” inanmak için herhangi bir neden bulunmamaktadır. Zira emperyalizmin ve onun bölgedeki savaş makinası olan siyonist rejimin çıkarları halklar arasında eşitliğe ve özgürlüğe dayanan “nihai adil barışı” olanaksız kılmaktadır. Gündeme gelen yeni barış görüşmeleri de tıpkı öncekiler gibi Filistin halkının özgürlük ve bağımsızlık özlemini karşılamayı değil, bazı kırıntılar karşılığında sorunu yumuşatıp yatıştırarak emperyalizmin ve siyonizmin bölgedeki çıkarlarını güvenceye almayı hedeflemektedir.

Emperyalist-siyonist “barış” bir kez daha çökmeye mahkumdur

ABD emperyalizmi bugüne kadar sonuçsuz kalan sayısız barış mizansenleri gerçekleştirdi. Bunların hepsi de FKÖ’nün teslimiyetçi politikalarıyla gerçekleşen utanç verici sözde barış görüşmeleriydi ve çökmeye mahkumdu. Zira bu barış girişimlerinin tümü, kırıntılar dışında Filistin halkının özlemlerini karşılamayan, ama emperyalizmin ve onun bölgedeki kanlı namlusu olan siyonizmin çıkarlarını güçlendiren emperyalist barış şovlarıydı.

Böyle olduğu için emperyalist barış politikalarıyla birlikte Filistin halkının özgürlük mücadelesini emperyalist barış masalarında pazarlayan FKÖ’nün teslimiyetçi politikaları da çökmüştü.

Uzun yılların ardından ABD ve batılı emperyalistler şimdi bir kez daha İsrail ve Filistin özerk yönetimiyle birlikte bir “barış şöleni” daha düzenlemeye hazırlanıyorlar. Elbette ki Filistin yönetimi bu kez de Filistin halkının özgürlük özlemi ve istemi ile emperyalist dayatmalar arasındaki çaresizlikle 3 Haziran barış görüşmelerini karşılıyor. Öte taraftan ise siyonist İsrail halen de Yahudi yerleşim yerleri kurmaya, buradaki Filistinlileri topraklarından kovmak için binaları ve evleri yıkmaya, savaş uçakları ve toplarla saldırılar gerçekleştirmeye devam ediyor. Özetle; Kudüs’ün statüsü, yerleşim birimleri, sınırlar, güvenlik, su, mültecilerin serbest bırakılması ve Filistin topraklarının işgalinin sona erdirilmesi gibi sayısız netameli konular olduğu yerde duruyor ve 3 Haziran’da yapılacak olan “Ortadoğu barış görüşmeleri”ne bu koşullarda gidiliyor. Bu tabloyu Suriye kriziyle birlikte bölgede derin bir kaosun, çok yönlü bunalım ve istikrarsızlığın, kanlı boğazlaşmaların ve emperyalist kapışmaların tamamladığını ayrıca ekleyelim.

Yukarıda özet olarak sunulan bu tablo içinde gerçekleşecek olan 3 Haziran barış görüşmelerinde Abbas’ın “İşgale son verecek, sürekli barışa yol açacak ve halkımız ile ülkemize özgürlüğü sağlayacak” sonuçlar alabileceğini umabilmesi için inandırıcı hiçbir neden bulunmamaktadır. Zira emperyalistler Ortadoğu’da “sürekli barışa yol açmak ve halklara özgürlüğü sağlamak derdinde değiller. Onlar halkları köleleştirmeye, kanlı boğazlaşmalar içinde tüketmeye, bölüp parçalamaya ve daha yıkıcı büyük savaşlara hazırlanıyorlar. Dolayısıyla “Barış süreci ve çözüm formülü” adı altında Filistin halkına verilecek bazı kırıntılar karşılığında Siyonizm’in konumu ve ABD’nin bölge egemenliğinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir.

Fakat bu sanıldığı kadar kolay olmayacaktır. Filistin halkı bundan sonra da kendisine dayatılan emperyalist barışa, siyonist saldırganlığa ve teslimiyetçi önderliğe karşı direnecek, teslimiyet ve kölelik koşullarına boyun eğmeyi reddedecektir. Katliamlardan geçirilen, bombalanan, yaşam alanları imha edilen ve topraklarına el konulan, kölelik koşullarına mahkum edilen bir halkın özgürlük özlemi emperyalist barış anlaşmalarıyla toprağa gömülemez.

Emperyalist barış politikasının çıkmazı ve devrimci direnişin zorunluluğu

Filistin sorunu Ortadoğu’da ABD emperyalizmi için öne çıkan en temel sorunların başında yer almaktadır ve siyonizmin gücünü zayıflatmadan Filistin’e verilecek bazı tavizlerle bu soruna emperyalist bir çözüm bulma çabasındadır. Fakat bir yandan nesnel tarihsel konumuyla anti-Amerikancı, anti-emperyalist mücadele dinamiklerini büyüten bir Filistin sorunu, öte taraftan da ABD’nin bölge üzerindeki egemenliğini sağlamadaki en büyük dayanağı ve vurucu gücü olan İsrail siyonizmi bir açmazın içindedir. Bu açmazı öteki emperyalist güç odaklarının Ortadoğu üzerindeki hesap ve çıkarları ile gelinen aşamada giderek etkin bir konum kazanmaları tamamlamaktadır. Bunlara benzer birçok faktörün yanı sıra Filistin halkının kırılamayan direnişi ve boğulamayan özgürlük tutkusu da emperyalist barış ve çözüm politikalarını bir kez daha çökmeye mahkum hale getirecektir.

Filistin sorununun bize gösterdiği en temel derslerden biri de emperyalist egemenlik koşullarında gerçek ve kalıcı bir barışın olanaksız olduğunun bir kez daha doğrulanmasıdır. Bunu tamamlayan öteki bir temel ders ise, emperyalist çözümlerin olduğu kadar teslimiyetçi politikaların da iflasının belgelenmesidir. On yıllardan beridir “akan kanın durması”, “onurlu ve adil bir barış”ın sağlanması amacıyla atılan sayısız adımlar, Filistin halkının kanının daha fazla akıtılmasıyla ve sorunun kangrenleşerek on yıllara yayılması ve emperyalist-siyonist egemenliğin pekişmesiyle sonuçlanmıştır.

Bir halkın özgürlük talebi ve özlemi karşılanmadığı ve sorun gerçek ve kalıcı çözümüne kavuşamadığı sürece, emperyalist sistem içinde barış ve çözüm üzerine söylenenlerin gerici bir ütopya olmaktan öte bir değerinin olmadığı Filistin örneği üzerinden defalarca kanıtlanmıştır. Filistin halkının özgürlük özlemini ve bu uğurda on yıllardan beridir büyük fedakarlıklar ve bedellerle sürdürdüğü mücadelesini emperyalizmin ve siyonizmin kirli barış masalarında boğmak mümkün olamayacaktır. Filistin halkı, deneyimlerinden öğrenecek ve mücadele içinde kendi gerçek devrimci önderliğini yaratarak ’70’lerde yükselttiği “Zafere kadar Devrim” şiarını tekrar bayraklaştırmayı başaracaktır.