Avrupa Birliği “düzensiz göçün önlenmesi” amacıyla 2016 yılında Türkiye ile imzaladığı Mültecilerin Geri Kabulü Anlaşması’nın bir benzerini Tunus’la da imzaladı. “Sınır güvenliğini iyileştirmesi” ve “insan kaçakçılığıyla mücadele etmesi” karşılığında Tunus’a yüzlerce milyon Euro’luk “yardım” ve yatırım sözü verildi. Tabi bu “yardımlar” AB’nin cömertliğinden kaynaklanmıyor. Tunus, bunun karşılığında Avrupa’dan geri gönderilecek göçmenleri kabul edecek.
Her yıl çok sayıda göçmen deniz yoluyla Afrika'dan, özellikle Tunus üzerinden Avrupa'ya ulaşmaya çalışıyor. Kimi denizde boğuluyor kimi İtalya’ya ulaşıyor. İmzalanan anlaşma ile AB, “düzensiz göçle mücadele” için Tunus'a 105 milyon Euro tutarında fon sağlayacak. Ek olarak, büyük bir borç yükü altında olan ülkeye 150 milyon Euro da bütçe yardımı yapılması öngörülüyor. Geçen ay Tunus’u ziyaret eden Avrupalı siyasetçiler, uzun vadede 900 milyon Euro kredi vaadinde bulunmuştu. Ancak bu paranın verilmesi Tunus'un IMF (Uluslararası Para Fonu) ile müzakerelerini sürdürdüğü yaklaşık 2 milyar dolarlık kredinin onaylanması şartına bağlandı. Yani Tunus yönetimi, vaat edilen parayı alabilmek için geri gönderilen göçmenleri kabul etmenin yanı sıra IMF reçetesini de onaylamak zorunda kalacak.
Büyük bir ekonomik krizle boğuşan Tunus halihazırda yurtdışından kredi bulmakta zorlanıyor. Ülkede un, şeker ve pirinç gibi temel gıda maddelerinin tedarikinde zorluklar yaşanıyor. Bu anlaşmayla AB, ülkeyi ekonomik darboğazdan çıkarma vaadi karşılığında, Tunus hükümetini göçmenlere karşı işlenen insanlık suçuna ortak ediyor.
Tunus’ta devletin işlediği insan hakları ihlallerine dair kanıtlar artarken, insan hakları örgütleri imzalanan bu anlaşmanın başarısız olmuş göç politikalarının tehlikeli bir biçimde genişlemesine yol açacağı konusunda uyardı. İnsan hakları savunucuları, bu anlaşmayı imzalayan AB şeflerinin Tunus hükümetinin gittikçe şiddetlenen baskıcı politikalarına onay vermiş olduğuna da dikkat çektiler.
Çölde en az 17 ölü
Geçtiğimiz günlerde Tunus yönetimi tarafından Sahra çölüne terkedilen göçmenlerin görüntüleri gündeme oturmuştu. Bu arada son haftalarda binden fazla mültecinin uzak bölgelere kaçırıldığına dair haberler de var. Gözlemciler, en az 17 kişinin çölde ölü bulunduğunu belirtiyor. Göçmenlerin Sahra çölünde aç ve susuz bir şekilde ölüme terk edilmesi, AB ile Tunus arasında imzalanan yeni göç anlaşmasının ne anlama geldiğini gözler önüne serdi. Suçüstü yakalanan Tunus İçişleri Bakanı, “Kolektif bir uygulama yok bunlar bireysel vakalar” şeklinde ikiyüzlü açıklamalar yaptı. Oysa insan hakları örgütlerinin raporları, Bakan’ın iddiasının tersini ortaya koyuyor.
İnsan hakları örgütleri tarafından belgelenen bu vahşi uygulama, göçmenleri ölüme sürükleyen bir sınır dışı etme politikası izlendiğini gösteriyor. Devriye gezen Libya sınır muhafızlarıyla tesadüfen karşılaşmaları sonucu bazı göçmenler ölümden kurtuldu. Fakat birçok mültecinin hala bu insanlık dışı uygulamayla karşı karşıya bırakıldığı bildiriliyor.
Tayyip Erdoğan’dan sonra Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’le de anlaşma imzalayan AB şefleri, göçmenlere güvenli çalışma ve yaşam koşulları sağlamak yerine onları denizlerde boğulmak, çöllerde ölmek ya da Türkiye ve Tunus gibi ülkelerde kendi hallerine bırakmak için büyük fonlar harcıyor. Göçmen fonlarını Avrupa’nın sınır bekçiliğini yapan zorba rejimlere aktarıyorlar. AB şefleri, bu icraatlarıyla temel hak ve özgürlükleri utanmazca hiçe sayıp insanlık dışı politikalarına yenilerini ekliyorlar.