Son virüs salgını kapitalizmin ne kadar insanlık dışı bir sistem olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Dünyada 3 milyar insanın elini yıkayacak temiz sudan mahrum olması, günde 15 bin insanın açlıktan ölmesi, 70 milyon insanın ülkelerini terk etmek zorunda kalması, bu acı gerçeklerden sadece birkaçıdır. Bu eşitsizlikler düzeninde, işçi ve emekçilerin ödediği bedel ile kapitalistlerinki aynı olmayacaktır. Dünyanın süper zenginleri yanlarına özel doktorlarını da alarak, özel jetlerine binip özel sığınaklarına çekilirlerken, milyonlarca işçi ve emekçi çalışmaya devam etmek zorunda kalıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, emekçi sınıflar beslenme, barınma ve tedavi olanaklarının kısıtlılığı yüzünden virüse daha çok maruz kalıyorlar. Sağlık, eğitim, ulaşım vb. toplumsal hizmetler, sermayeye kâr sağlayan ticari birer sektör haline getirilmiş, sadece parası olan küçük bir azınlığın faydalanabildiği bir ayrıcalığa dönüştürülmüştür. Savaşa ve silaha harcanan devasa kaynaklarla dünyadaki tüm sağlık sorunları çok rahatlıkla çözülebilir.
Sermaye düzeninin ikiyüzlü ve çifte standartçı niteliği, virüse karşı alınan tedbirlerde de karşımıza çıkmaktadır. İnsanların birbiriyle temasını sınırlamak amacıyla kapatılan yerler arasında fabrikalar, işyerleri ve havaalanları son sırada yer almaktadır. Birçok fabrikada işçiler işletmelerin kapanması için greve başvurdular. Burjuvazi, varlığını borçlu olduğu sömürü çarklarının dönmesi ve ticaretin sürmesi için, bir kez daha buralarda çalışan milyonlarca işçi ve emekçinin hayatını hiçe sayıyor. Sanki hastalık işçilere bulaşmıyormuş gibi, binlerce işçinin burun buruna çalıştığı fabrikalar uzun bir süre açık tutulmuş, bu durum hastalığın daha fazla yayılmasına yol açmıştır. Zenginler ve ayrıcalıklı kişiler günde nerdeyse iki kez test yaparken, geniş işçi ve emekçi yığınlar için henüz hastalığın tanısı konusunda bir test uygulaması hayata geçirilmiş değil. Bırakalım testi, çoğu işyerinde dezenfektan madde bile bulunmuyor. Bu toplumdaki her türlü zenginliğin esas kaynağı olan emekçi kitleler, bir kez daha hastalığın yarattığı panik, kontrolsüz tüketim çılgınlığı ve gelecekten duyulan her türlü kaygı eşliğinde kaderleriyle baş başa bırakılıyorlar.
İşçi ve emekçilerin çilesi bununla da sınırlı kalmayacak elbette. Bu kriz bir şekilde atlatılsa bile, bunun ekonomik ve sosyal tüm yükü de esas olarak onların sırtına yüklenecektir. İşten atmalar, sıfır sözleşmeler, yeni sosyal hak gaspları, yeni vergiler, hayat pahalılığı, daha ağır çalışma koşulları, yoksulluk ve her türden bunalım onları beklemektedir.
Kapitalizm bir sömürü, baskı ve eşitsizlikler sistemidir. Kapitalist toplum eşit bireylerden değil, aralarında derin bir uçurum bulunan sınıflardan oluşur. Bir yanda bir avuç dolar ve euro milyarderi kapitalistler, öbür yanda ise toplumun ezici çoğunluğu olan işçi ve emekçiler var.
Bu sömürü düzeninde esas olan insanın mutluluğu ve refahı değildir. Aksine, her şey kâr, büyüme ve sermaye birikimi içindir. Kapitalizm için milyonlarca işçi ve emekçi sadece sömürülecek birer nesnedir. Kapitalistler kârlarına kâr katmak için, işçi ve emekçi sınıfları her gün gittikçe daha fazla yoksulluğa ve sefalete itiyorlar. Bu durum, servet-sefalet kutuplaşmasını tarihte hiç olmadığı kadar derinleştirmiştir. Öyle ki dünyada en zengin 125 kişinin geliri, dünya nüfusunun yarısından fazlasının gelirine eşitlenmiştir
Günümüz dünyasında insanlığın karşı karşıya kaldığı en temel toplumsal sorunların kaynağı kapitalist sistemdir. Ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik, savaş, kitlesel göçler, iklim krizi gibi sorunların esas kaynağı bu sistemdir. Koronavirüs salgını kapitalist sistemin insanlığın başına sardığı son beladır. Fakat bundan öncekilerde olduğu gibi, sistemin sahipleri bu krizin faturasını da her aşamada milyonlarca işçi eve emekçiye ödetiyorlar ve ödetecekler.
Sınıflı toplumlarda ortaya çıkan bir krizin herkesi aynı oranda etkilemesi mümkün değildir. Savaşlarda, depremlerde, fırtınalarda, sel baskınlarında, salgın hastalıklarda en ağır faturayı hep toplumun en yoksul kesimleri öderler. Koronavirüsün herkes için aynı riski taşıdığı iddia edilse bile bu doğru değildir. Zira işçi ve emekçiler ile burjuvaların aynı olanaklara ve savunma sistemine sahip olmadığı tartışmasızdır.
İşçi sınıfı ve emekçi milyonlar, kapitalizmin ürünü olana son krona krizinin ağır faturasını ödemek istemiyorsa örgütlenmek ve mücadele etmek zorundadır. İnsanlığı ve doğayı yıkıma sürükleyen bu sömürü düzeninin biricik ve gerçek alternatifi ise sosyalizmdir. İnsanlığın sınıfsız, sömürüsüz, eşit ve özgür geleceği olan sosyalizm düşü, ancak ve ancak sınıf çıkarları temelinde birleşen işçilerin ve emekçilerin mücadelesiyle mümkün olacaktır. İşçi sınıfı kendi arasındaki her türlü gerici ayrımı bir yana bırakmalı, somut talepleri için ve anti-kapitalist bir hedefle mücadeleyi yükseltmelidir.
- Tüm sağlık sistemi kamulaştırılmalı, herkese parasız ve eşit sağlık hizmeti sunulmalıdır.
- Günlük yaşamın devamı için zorunlu olan hizmetler dışında tüm çalışanlara kesintiye gitmeden ücretli izin verilmelidir. Çalışmak zorunda olanlar için en üst seviyede koruyucu önlemler alınmalı, çocuklarının bakımı için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
- İşten atmalar yasaklanmalı, iş garantisi teminat altına alınmalı, kısa çalışan işçilere tam ücret ödenmelidir.
- İş saatleri kısaltılmalı, 6 saatlik iş günü, 30 saatlik çalışma haftası uygulamasına geçilmelidir.
- Toplumun en dezavantajlı kesimini oluşturan sosyal yardım alan, düşük ücretliler ile yoksul emeklilerin aylıkları yükseltilmelidir.
- Savaş ve silahlanma ile her türden lüks tüketime yönelik harcamalar derhal kesilmeli. Kaynaklar bunun yerine sağlığa ve eğitime harcanmalıdır.
- Kriz gerekçesiyle ihtiyaç maddelerindeki her türlü fiyat artışı önlenmeli, hijyen için ihtiyaç duyulan ürünlerin üretimi arttırılarak, herkese ulaşması sağlanmalıdır.
- Toplumsal fonlarda biriken paralar kriz gerekçesi ile kapitalist tekellere peşkeş çekilemez. Bu paralar toplumun ihtiyaçları için harcanmalı, krizin faturasını tekeller kendi kasalarından ödemelidirler.
- Herkes için ulaşılabilir ve ücretsiz test imkanı sağlanmalıdır
- Her türlü toplanma, gösteri ve protesto hakkı korunmalı. Bu hakkın kullanılması konusundaki karar organizatörlere bırakılmalıdır.
Bir-Kar İşçi Komisyonu
Mart 2020