İtalya'da 1970 ile 1990 yılları arasında illegal ‘Şehir Gerilla Örgütü’ olarak faaliyet gösteren Kızıl Tugaylar’ın (Brigate Rosse) 7 üyesinin 28 Nisan 2021’de İtalya’ya iade edilmek üzere Fransa’da tutuklandığı açıklandı. Üç örgüt üyesinin de arandığı duyuruldu.
İtalyan basınına göre, tutuklanan 7 kişi arasında ömür boyu hapse mahkûm edilen Roberta Capelli, Marina Petrella, Sergio Tornaghi ve Narciso Manenti de bulunuyor. Diğer 3 kişinin ise 11 ile 18 yıl arası hapis cezaları bulunuyor. Élysée Sarayı, İtalyan hükümetinin Fransa’da yaşayan aralarında Kızıl Tugaylar mensuplarının da bulunduğu 200 kişinin tutuklanıp iade edilmesini talep ettiğini doğruladı.
İtalyan Corriere della Sera gazetesi, İtalya Adalet Bakanı Marta Cartabia'nın 9 Nisan'da Fransız mevkidaşı Éric Dupond-Moretti ile görüştüğünü ve resmi olarak iade talebinde bulunduğunu duyurdu.
Kızıl Tugaylar örgütüne üye oldukları gerekçesiyle aranan kişiler, Fransa'nın eski ‘sosyalist’ Cumhurbaşkanı François Mitterrand döneminde Fransa’ya sığınmış, İtalya’nın iade taleplerine rağmen iade edilmemişlerdi. Fransa’nın bu tutumu "Mitterrand Doktrini" olarak anılmış ve iki ülke arasında karşılıklı eleştirilere ve küçük çaplı krizlere neden olmuştu.
***
Kızıl Tugaylar Örgütü, kimi kayıtlara göre 1968, kimi kayıtlara göre ise, 1970 yılında 1968 Gençlik Hareketi’nin bir yansıması olarak, İtalya'nın Milano kentinde kuruldu. Kurucuları arasında Renato Curcio, Margherita Cagol, Alberto Franceschini gibi isimler de yer almıştı. Kızıl Tugaylar, illegal ‘devrimci şehir gerilla örgütü’ kabul ediliyordu.
Kızıl Tugaylar 1970 ile 1990 yılları arasında binlerce (resmi kayıtlarda 14.000) sansasyonel eylem düzenledi. Kızıl Tugaylar’ın kuşkusuz dünya çapında ses getiren en sansasyonel eylemi, eski Başbakan Aldo Moro'nun 1978'de kaçırılması oldu. 16 Mart 1978’de kaçırılan Aldo Moro’ya karşılık Kızıl Tugaylar, tutuklu 13 üyelerinin serbest bırakılmasını talep etmişlerdi. İtalyan devleti talebi kabul etmediği gibi Kızıl Tugaylar’la her türlü pazarlığı da reddetmişti.
Hristiyan Demokrat Partisi (Democrazia Cristiana) adayı olarak, 1963’ten 1968’e ve 1974’ten 1976’ya kadar iki dönem başbakanlık yapan Aldo Moro’nun cesedi, kaçırıldıktan 55 gün sonra 9 Mayıs 1978’de Roma’da park halindeki bir aracın bagajında ölü bulunmuştu.
***
Kızıl Tugaylar’a karşı 1989’da İtalya ve Fransa’da yapılan operasyonlarda bir dizi örgüt mensubu tutuklandı ve örgüt ağır darbe aldı.
Filistin Kurtuluş Örgütü ve Almanya’nın Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) ile bağlantıları olduğu düşünülen Kızıl Tugaylar, 1989’da Doğu Bloku’nun çöküşünden sonra fiilen dağıldı.
Son olarak İtalya'da 2001 Mayıs’ında Kızıl Tugaylar’a karşı düzenlenen bir operasyonda örgütün 8 önemli militanının ele geçirildiği iddia edilmişti.
***
Fransa’ya sığınan Kızıl Tugaylar mensubu militanlar Emmanuel Macron’un Fransa’da Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yeniden müzakere konusu edilmeye başladı. 13 Şubat 2021’de İtalya’nın yeni Başbakanı Mario Draghi, kabinesini oluşturur oluşturmaz Fransa’dan Kızıl Tugaylar mensuplarının iadesini talep etmişti. Macron ve Draghi arasındaki telefon diplomasisinden sonra, Fransa’da 7 Kızıl Tugaylar mensubunun tutuklandığı ve üçünün de arandığı açıklandı ve “Bundan sonraki sürece Fransa yargısı karar verecek” denildi.
Kızıl Tugaylar mensuplarının iki ülke arasında hangi kirli pazarlıklara konu edildiği bilinmese de, burjuvazinin aradan geçen uzun yıllara rağmen bu meseleyi gündeme getirmesinin “hukukla” herhangi bir bağlantısının olmadığı aşikar.
İtalya burjuvazisi, eski Kızıl Tugaylar mensupları üzerinden, “devlete karşı işlenen hiçbir suç cezasız kalmayacak” imajı ile işçi ve emekçilere gözdağı vermek istiyor. Sermaye ve temsilcilerinin bu yaklaşımı ilk değil, sonda olmayacak. Burjuvazinin “intikam alma” yaklaşımını birçok başka olaydan da biliyoruz.
Sermaye devletleri faşist çetelerin işçi ve emekçilere, devrimcilere karşı gerçekleştirdikleri katliamlara göz yumup o çeteleri koruma altına alırken, siyasi hayatta varlığı olmayan Kızıl Tugaylar, RAF ve benzeri örgütleri öne çıkararak devrimcilere, işçi ve emekçilere gözdağı vermeye çalışıyor. Vurgulamak gerekiyor ki, toplumsal hareket geliştiğinde kapitalistlerin devrimcilere, işçilere, emekçilere ve dünya halklarına karşı işledikleri ağır suçların hesabı da sorulacaktır.