Pandeminin gittikçe derinleştirdiği kapitalist krizden en çok etkilenenlerin başında havacılık sektörü geliyor. Başta Lufthansa olmak üzere, alanda çalışan firmalar işçi çıkarma, kazanılmış sosyal hakları kısıtlama, çalışma koşullarını ağırlaştırma gibi yöntemlerle faturayı çalışanlara çıkarma planları yapıyorlar.
Frankfurt havaalanında toplu sözleşme ve grev yapma hakkına sahip tek sendika olan Ver.di, 19 Haziran Cuma günü için tüm havaalanı çalışanlarına eylem çağrısı yapmıştı. Çağrıya uyan, çeşitli bölümlerde çalışan yüzlerce işçi bugün saat 12.00’da terminalin içinde bir araya geldi. İşçiler taşıdıkları çeşitli pankart ve dövizlerle saldırıları protesto ederken, taleplerini de dile getirdiler. Toplanan kitleye yönelik sendikalar ve bazı işçiler tarafından konuşmalar yapıldı.
Kapitalistler sömürüye de “yardıma” da doymuyor
Pandeminin daha ilk haftalarından itibaren, Almanya’nın en büyük havaalanı olan Frankfurt’ta 10 binlerce işçi kısa çalışma sistemine geçti. Böylece başta Lufthansa olmak üzere, işletmeci firma olan Fraport, Wisag vb. firmalar işçi ücretlerinden kurtulmuş oldular.
Buna rağmen, özellikle Lufthansa ilk haftalardan başlayarak ardı ardına açıklamalar yapmaya başladı. Durumunun ne derece vahim olduğunu deklere ettiği bu açıklamalar ve birtakım uygulamalar vasıtasıyla devlete her türlü baskı ve şantajı yapmaktan geri durmadı. Kendisine bağlı Germanwings’i kapattı. Yardım edilmezse kendisine bağlı başka firmaları da kapatmakla tehdit etti.
Bunun üzerine sermaye hükümeti Lufthansa’yı “kurtarmaya” dönük 9 milyar euroluk bir paket sundu. İşçi atmama koşuluyla yardım alan Lufthansa, 9 milyarı alır almaz, 26 bin kişinin işine son vereceğini açıkladı. Bunun en az yarısı Almanya’dan olacak. Pandemiden önce her yıl bir önceki yılın rekorunu kıran astronomik kârlara doymayan Lufthansa, emekçilerin vergilerinden müteşekkil kasalardan kendisine peşkeş çekilen yardımlara da doymuyor. Daha fazlasını almak için, her türlü dalavere ve şantaja başvurmaktan geri durmuyor. Bunlar bir yana, “iflasın” eşiğinde olduğunu söyleyen Lufthansa devletleştirmeye de karşı çıkıyor. Devletin payı sadece %20 ile sınırlı tutuluyor. Zira bu miktar %25’e çıkarsa, devletin de yönetimde söz sahibi olması gerekiyor. Böylece Lufthansa devlete, “parayı ver, gerisine karışma” demiş oluyor.
Frankfurt havaalanının baş işletmecisi olan Fraport ve Wisag gibi firmalar ile bunlara bağlı çalışan onlarca taşeron firma da şimdiden binin üzerinde sözleşmeli işçinin işine son vermiş bulunuyorlar. Fakat işçi kıyımının bununla sınırlı kalmayacağı kesin. Zira Fraport, krizin uzaması durumunda en az 4 bin kişiyi daha atacağını açıkladı. Kısacası kapitalistler her krizde olduğu gibi, bu krizin faturasını da işçi ve emekçilere ödetmek istiyorlar. Bu fatura işçiler için işten atılmak, kazanılmış sosyal hakların gaspı, ücretlerde eksilme, yoksullaşma, iş ve çalışma koşullarının ağırlaştırılması, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması, daha fazla mobbing ve baskı anlamına geliyor.
Oysa, başta Lufthansa tekeli olmak üzere, söz konusu kapitalist tekellere bir şey olduğu yok. Sahip oldukları bütün servet yerli yerinde duruyor. Tek kayıpları “kârdan zarardır”. Fakat bu kayıp ile, aldığı maaşla kıt kanaat geçinebilen bir işçinin kaybı karşılaştırılamaz. Yıllık kazancı milyonları bulan bir CEO veya yönetici ile bir işçinin durumu aynılaştırılabilir mi? Dolayısıyla “hepimiz aynı gemideyiz” demagojisinin yaşamla örtüşür hiçbir yanı yoktur. Özcesi, yardım adı altında toplumsal zenginliğin tekellerin kasalarına akıtılmasından tutalım da tekellerin kriz bahanesiyle başvurdukları tüm yöntemler, krizin bir kez daha emekçilere fatura edilmesinden başka bir şey değildir.
Sendika bürokrasisi hala günü kurtarma derdinde
Sermaye cephesinin ciddi saldırılarına karşılık sendika bürokratları hala eski havalarda olmaya devam ediyorlar. Bu kapsamlı saldırılara karşı hiçbir ciddi mücadele planları yok. Bugünkü eylem bunu bir kez daha gösterdi. Eyleme gelen yüzlerce çalışana söyledikleri şeyler malumun ilanından başka bir şey olmadı. İşçiler patronların saldırılarını yaşayarak görüyorlar zaten. Marifet bunları sayıp dökmekte değil, işçilerin önüne bir mücadele programı koymak, işçileri birleştiren ve mücadeleye sevk eden bir faaliyet ortaya koymaktır. İşçilerin duymak istediği budur. Fakat ne yazık ki, sendika bürokratlarında olmayan da budur. Örneğin eylemde konuşan ver.di sekreteri Claudia Amier’in konuşmasını herhangi bir kapitalistinkinden ayırt etmek güçtü.
Eylemde en etkili, en somut ve en mücadeleci konuşmaları tabandan gelen işçiler yaptı. Sendika bürokratlarının ruhsuz ve pesimist konuşmalarının aksine, çeşitli bölümlerden gelen işçilerin konuşmaları coşkulu ve mücadele isteğiyle doluydu. Bu tür konuşmalar işçiler tarafından coşkuyla alkışlandı. Sendika bürokrasisinin her eyleminde olduğu gibi, SPD temsilcisine de söz verildi. Olup biten her şeyin ortağı olan bu beyler, işçilere gelince her seferinde sanki muhalefettelermiş gibi konuşma yüzsüzlüğü göstermekten çekinmiyorlar. Die Linke eyalet temsilcisi Janine Wissler de konuşma yapanlar arasındaydı.
Eyleme, Bir-Kar, “Sömürüye, baskıya ve sosyal hak gasplarına karşı mücadeleye!” yazılı bir pankartla katılarak, işçilerin taleplerini ifade eden, “İşten atmalar yasaklansın, tüm çalışanlara iş güvencesi!” ve “Taşeronluk yasaklansın, eşit işe eşit ücret!” şiarlı dövizler taşıdı.
KPD/Wiederaufbau ise, “Kapitalistlere bir cent yok, 9 milyar işçilere ve sosyal kasalara aktarılsın!” yazılı imzasız bir pankartla katılarak bildiri dağıtımı gerçekleştirdi. Ayrıca kürsüden söz alarak kısa ve anlamlı bir konuşma da gerçekleştirdiler. LSG işçileri de pankartlarıyla alandaki yerlerini aldılar.
Sendika bürokrasisinin sınıf mücadelesinin önünde ciddi bir engel olduğu gerçeği bugünkü eylem şahsında bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ver.di bürokratları son derece ciddi bir saldırı döneminde bile, “dostlar pazarda görsün” misali göstermelik eylemlerin ötesine geçemiyorlar. Gelecek olan saldırı dalgası kendilerini bile silip süpürecek nitelikte olsa bile, bunu hissetseler bile, onyıllardır yuvarlandıkları sınıf işbirlikçiliği çukurundan çıkmaları çok güç. Bu yüzden de işçiler nezdinde bir itibarları yok. 80 bin kişinin çalıştığı havaalanında alana getirebildikleri işçi sayısı birkaç yüz kişiyi aşmıyor. İnternet üzerinden yaptıkları eylem duyurusundan öte, işyerlerinde, atölyelerde, bölümlerde hiçbir ciddi çağrı yapılmadı. Oysa topun ağzında bir sektör olarak 10 binlerce çalışanda çok ciddi bir tedirginlik ve tepki var. Ciddi bir örgütlenme olsa, binlerce kişinin toplanması işten bile değil.
Bu gerçekler bir yana, bugünkü eylem, her şeye rağmen bileşimi ve belli ilkleri barındırması bakımından önemlidir. Ver.di şimdiye kadar pek yapmadığı bir şekilde, bölüm ve firma ayırt etmeksizin tüm havaalanı çalışanlarını eyleme çağırdı. Eyleme Lufthansa, Fraport, LSG, Wisag, Fraground, FraSec, Asb gibi firmalarda çalışanlar katıldı. Böylece ilk defa tüm havaalanı çalışanları bir eylemde bir araya geldiler. Bu, mücadelenin ve taleplerin ortaklaştırılması, sınıf dayanışmasının büyütülmesi ve birleşik bir mücadele için son derece önemli bir adımdır. Bu önemli halkadan tutup geliştirmek, bunu bilinçli bir tabandan örgütlenme çabasına konu etmek, ortak saldırıya karşı ortak bir duruş sergilemek ve mücadeleyi yükseltmek ise öncü işçiler ile sınıf diye bir derdi olan devrimcilerin sorumluluğundadır.
Kızıl Bayrak / Frankfurt