Şili’de direniş
Şili’de yüzlerce kişi, gerici faşist Devlet Başkanı Sebastián Piñera tarafından açıklanan “yeni normal” koşulları reddettiklerini ifade etmek için, 20 Nisan öğleden sonra, Plaza de la Dignidad’da protesto gösterisi düzenledi. Polis ve Özel Kuvvetler, göstericilere her zamanki gibi tomaları da kullanarak azgınca saldırdı. Gösteride 14 kişi tutuklandı. Saldırının nedeni olarak, kamusal alanda 50’den fazla insanın toplanması yasağı öne sürüldü.
Sağcı Başkan Sebastián Piñera, önceki günlerde Covid-19 salgınının bir aşı bulunana kadar süreceğini, bunun iki yılı alabileceğini ve halkın “yeni normal” koşullarda yaşamayı öğrenmeleri gerektiğini açıklamıştı. “Yeni normal koşullar”a hükümet tarafından koronavirüsün yayılmasıyla mücadele için alınan önlemler de dahil.
Piñera, Şili halkının iki yıla kadar sürebilecek “yeni normal”den ne bekleyebileceğini, 18 Mart’ta 90 gün süreyle “felaket durumu” ilan ederek zaten ifade etmişti. Bu sözde önlemler, silahlı kuvvetlerin sokaklara yerleştirilmesini ve Savunma Bakanlığı’na bağlı askeri komutanların, “düzeni korumak” için bölge şefleri olarak atanmasını içeriyor. “Felaket durumu”, hareket ve toplanma özgürlüğüne getirilen karantina ve sokağa çıkma yasağı gibi kısıtlamaları sağlamak için mülklere el konulmasına da izin veriyor.
Covid-19 nedeniyle mart ayı ortasında felaket durumu ilan edilmesine dek, Şili’de milyonlar hükümete karşı sokaklarda militan protesto gösterileriyle direniyordu. 18 Ekim’de Piñera’nın toplu taşıma ücretlerini artıracağı yönündeki duyurusu üzerine başlayan protestolar kısa sürede milyonlarca kişinin katıldığı kitlesel gösterilere dönüşmüştü. Gösterilerde işçi ve emekçiler, gençler ve kadınlar hükümetin neoliberal politikalarına karşı sokakları terk etmeyerek, sosyal ve siyasal taleplerini gündeme getirmişlerdi. Piñera hükümeti şiddet kullanarak gösterileri bastırmaya çalışmıştı. Saldırılarda çok sayıda ciddi insan hakları ihlali yaşandı.
Başkent Santiago’daki Plaza Baquedano meydanı, gösterilerde Piñera’nın siyasetine karşı bir direniş sembolü haline geldi. Göstericiler, yeni bir anayasa, daha iyi sosyal statü ve onurlu bir yaşam hakkını savunarak bu alanda düzenli olarak toplandılar ve alanın adını “Plaza de la Dignidad” (Onur Meydanı) olarak değiştirdiler. Meydanın ortasında bulunan General Baquedano heykelini boyayan göstericiler burayı direniş ve sosyal talepli mesajları içeren pankartlar ve bayraklarla donattılar. Meydan gibi heykel de ayaklanmanın sembolü haline geldi.
İşte tam da 19 Nisan sabah saatlerinde, yani Piñera’nın “yeni normal” i duyurduğu gün, heykel eski yüzüyle yeniden ortaya çıktı. Yazılar yok edildi ve direnişin sembolik ifadesi silindi.
Birkaç gün önce Piñera, heykelin önünde oturmuş, rahat bir poz vererek fotoğraf çektirmişti. Devlet güçlerinin protestolar sırasında sayısız insan hakları ihlali yaptığı bu yeri seçmesi, geniş bir provokasyon olarak görülmüş ve sosyal medyada öfkeli yorumlara yol açmıştı.
Filistin’de salgın döneminde kadın cinayetleri artıyor
Filistin’de, koronavirüs salgını nedeniyle ilan edilen sokağa çıkma kısıtlanmasının başlamasından bu yana en az 5 kadın kocası tarafından öldürüldü.
Junge Welt gazetesinin 20 Nisan tarihli El Cezire’ye dayanarak verdiği habere göre, bağımsız kadın hareketi “Taliaat” (Ayağa Kalk) geçtiğimiz hafta Twitter’de, tüm ülkede kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini protesto için kadınları 20 Nisan’da gösteri yapmaya çağırmıştı. Bu çağrı üzerine kadınlar 20 Nisan’da ülke çapında pencere ve balkonlara çıktılar, “Sessizlik yerine gürültü” sloganı ile tencere ve tavalara vurarak, kadın cinayetlerini protesto ettiler.
Dünyanın çok sayıda ülkesinde olduğu gibi Filistin’de de kadınlar, koronavirüse karşı korunaklı bir alan olması gereken kendi dört duvarlarının içinde büyük bir risk ve tehlike altındalar. Her türlü şiddetin sürdüğü bu sözde korunaklı alanlar bazı kadınlar için ölüm getiriyor.
“Taliaat” hareketi ilk kez “Özgür kadın olmadan özgür ülke olmaz!” şiarı ile 2019 sonbaharında kuruldu. Batı Şeria’da Israa Gharib isimli 21 yaşındaki genç bir kadının, internette bir erkeğin kendisine evlenme teklif ettiği bir videoyu yayınlanması üzerine ailenin erkekleri tarafından dövülerek öldürülmesi, kadınlarda büyük bir öfke patlamasına yol açmıştı.
El Cezire’nin haberine göre, feminist Arap hareketi “El-Siwar” (Bilezik) son haftalarda internet platformlarında aldıkları telefon ve mesajların üç kat arttığını ifade ediyor. Bu platformlarda kadınlar kocalarının kendilerini öldürmekle tehdit ettiğini bildiriyorlar. 22 Mart ve 15 Nisan arasında 900’den fazla kadın Çalışan Kadınları Geliştirme Derneği (PWWSD) yardım hattına başvurdu.
Al-Siwar Başkanı Lamia Naamna çocuklara yönelik şiddet ve istismarın da sokağa çıkma kısıtlamalarıyla birlikte arttığını açıklayarak, birçok Filistinli aile küçük apartman dairelerinde sıkış tıkış yaşıyor ve bu daracık alanlar kavga ve şiddet riskini artırıyor diyor.
Naamna’ya göre, İsrail’de Filistinli kadınlar için sadece iki kadın sığınma evi var ve sürekli olarak yer sıkıntısı yaşanıyor. Yeni gelen kadınlar salgın nedeniyle ilk önce testten geçiyor veya masrafları kendilerine ait olmak üzere 14 gün boyunca bir otele yerleştiriliyorlar. Zaten yoksul olan bu kadınlar bunu karşılayamıyorlar. İstisnai durumlarda aktivist kadınlar şiddete uğrayan kadınları kendi evlerine alıyorlar.
Yunanistan’da sağlık emekçilerinden protestolar
Yunanistan’da korona salgını sürerken, kamu sağlık sisteminin kronik yetersizliği, sağlık emekçileri tarafından ülke genelinde protesto ediliyor.
7 Nisan Dünya Sağlık Günü vesilesiyle, Yunan Hastane Doktorları Birliği Federasyonu (OENGE), ön cephede virüsle mücadele eden personel sayısında artış, yoğun bakım ünitelerinde daha fazla yatak ve koruyucu ekipmanla yeterli donanım talebinde bulunarak gösteriler düzenledi.
Başkent Atina’da doktorlar ve hemşireler tüm hastanelerin önünde protesto gösterileri yaptılar. Selanik, Volos, Trikala ve Karditsa gibi şehirlerde de direniş vardı.
Polis, on kişiden fazla insanın toplanmasını yasaklayan yasanın ihlal edildiği gerekçesiyle protestolara saldırdı. En büyük gerilim ise Atina’nın en büyük hastanesi Evangelismos’ta yaşandı. Burada polis hastaneye girerek protesto gösterisini dağıtmaya çalıştı ama sonuçta hastaneyi terk etmek zorunda bırakıldı.
Sokağa çıkma yasağı getirildiğinden beri polisin yetkilerini kötüye kullandığı bildiriliyor. İnsanlar gerekli bir çıkış kanıtını sağlayamazlarsa (örneğin alışveriş) para cezasına çarptırılıyorlar. Hatta evsizlere para cezası uygulandı.
Şu anda 24 Nisan itibariyle Yunanistan’da 2.490 korona enfeksiyonu ve 130 ölüm bildirildi. Rakamlar diğer Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında daha düşük. (Benzer bir nüfus büyüklüğüne sahip olan Belçika’da 44.293 vaka ve 6.679 ölüm kaydedilmiştir.)
Vaka ve ölüm oranlarının diğer ülkelere göre daha düşük olmasının, uygulanan sıkı kapanmanın sonucu olduğu ifade ediliyor. Daha şubat ayı sonlarında hükümet karnavalı iptal etti. 10 Mart’ta okullar kapatıldı. Bir hafta sonra da süpermarketler, fırınlar ve marketler hariç dükkanlar ve restoranlar kapatıldı. Ki o zaman daha hiçbir ölüm kaydedilmemişti.
Yunan işçi ve emekçilerinin tepkilerinden korkan sağcı Yeni Demokrasi (ND) hükümeti hızlı bir şekilde harekete geçmek zorunda kaldı. Başbakan Kiriakos Miçotakis’in, CNN ile yaptığı röportajda açıkça ifade ettiği gibi, sağlık sistemi “on yıllık kemer sıkma politikalarından sonra parçalanmıştı.” Miçotakis, “Diğer AB ülkelerine kıyasla daha fazla risk altında olduğumuzu acıyla biliyorduk.” demişti.
Son yıllarda Yunanistan’da sağlığa ayrılan bütçe yüzde 50 azaldı. Kamu sağlık hizmetlerine GSYH’nin sadece yüzde beşi (AB ortalamasından yüzde iki daha az) harcanıyor.
Kronik olarak yeterli personelin olmaması ve koruyucu ekipman eksikliği, hastaneleri pandemideki nispeten düşük sayıda hastaneye yatanlarla başa çıkmakta zorluyor. Çok sayıda sağlık çalışanına korona virüsü bulaşırken, yüzlercesi ise karantinada bulunuyor.
Sağcı muhafazakâr hükümet 2.000’den fazla yeni doktor, hemşire ve sağlık görevlisi kiraladı ve 2.000 yeni işe alım planlanıyor. Yeni personel geçici olarak işe alınacak ve şüphesiz pandemi bittikten sonra işten çıkarılacaklar.
Hükümet sistematik testlerin eksikliği nedeniyle de eleştiriliyor.
Bulgaristan’da Romanlar ilçede hapsedildi
Bulgaristan’da Roman azınlık korona salgını sırasında taciz ediliyordu ve ilçelerinde adeta hapsediliyordu. Bu durum Roman azınlık arasında huzursuzluk yaratıyordu. Nihayet 22 Nisan’da başkent Sofya’nın Roman bölgesi Filipovzi’de öfke sokağa taştı, romanlar polis ile çatıştı. Yüzlerce Roman, Filipozi’de ve Sofya’daki ikinci Roman mahallesinde bir grup genç bir engeli aşmaya çalıştıktan sonra hükümete karşı “İstifa!” sloganları attı.
Korona salgını nedeniyle ülke çapında sıkı sokağa çıkma düzenlemeleri sürüyor. Ancak Filipozi ve Faketa’nın dörtte üçü 16 Nisan’da tamamen kapatıldı. Polis tarafından tutulan kontrol noktalarından yalnızca bir iş veya sağlık sertifikası gösterebilenlerin geçmesine izin veriliyor. Romanlar’ın çoğu ise böylesi belgelere yoksun.
Sekiz milyonluk ülkede Romanlar’ın hayatı “normal” zamanlarda bile kolay değil. Resmi rakamlara göre Romanlar Bulgaristan’da 330.000 kişi ile en büyük azınlığı oluşturuyorlar. Birçoğu şişe ve çöp toplayıcı olarak varlığını sürdürebiliyor. Okula gitmeleri halinde Roman çocuklara genellikle ayrı sınıfta ders veriliyor. Yerleşim alanlarında genellikle içme suyu, elektrik ve kanalizasyon bulunmuyor. Çoğunun sağlık sistemine erişimi yok.
Bulgaristan insan hakları portalı Marginalia’nın raporlarına göre, halen işi olan birçok Roman son birkaç gün içinde işini kaybetti.
Web sitesi mediapool.bg’deki bir protesto raporuna göre, bir yorumda şöyle deniliyor: “Birçok Bulgar kesinlikle Romanlar’ın kapalı olduğundan memnun kalacak. Ben değil. Her taraftan ırkçılık ve baskı hissediyorum. Ben Romanım.”