26 Nisan 1986’da yaşanan, yüz binlerce insanın radyasyondan kaynaklı yaşamını yitirmesine neden olan Çernobil felaketinin üzerinden 34 yıl geçti. Çernobil patlaması Ukrayna’nın Kiev kentinde bulunan Nükleer Güç Reaktörü’nde yapılan bir deney sırasında yaşanmıştı. Redaktörün 4. Santrali’nde gece yarısı gerçekleşen patlamadan dünyanın haberi ise ancak dört gün sonra 30 Nisan 1986’da olmuştu. Karadeniz’e sınır olan devletlerin almadığı önlemler nedeniyle Çernobil felaketi 34 yıldır etkilerini sürdürüyor. Bilim insanlarının tespitlerine göre ise kırk altı bin yıl daha sürecek.
Çernobil Nükleer Santrali 1970’li yılların başında yapılmıştı. Santralin içinde inşaatı süren reaktörler de vardı. Patlayan 4. Reaktör’den yayılan radyasyon, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından yüzlerce kat daha etkiliydi. Patlama anında 31 kişi yaşamına yitirirken, kaza gerçekleştiği anda müdahale için gelen binden fazla ilk yardım görevlisi de birkaç gün içinde maruz kaldıkları radyasyon sonucu yaşamını yitirdi. Radyasyon bulutları iki gün içinde Avrupa’ya ulaştı. Yapılan ölçümlerde radyasyon oranının öldürücü derecelere ulaştığı anlaşılınca kazanın ne denli büyük olduğu anlaşılmıştı. Patlamadan dört gün sonra Çernobil’deki reaktörün binlerce kilometrelik çevresindeki yerleşim yerlerinden insanlar tahliye edildi. Patlayan Reaktör’ün gömülmesi için çalışmalara başlandı. 15 gün sürecek çalışmalarda içinde gönüllülerinde olduğu binlerce insan görev aldı. Herkes yalnızca 3 dakika çalışıyordu. Bu insanların dört bini bir yıl içinde, geride kalanlar ise birkaç yıl içinde başta tiroit kanseri olmak üzere radyasyona bağlı hastalıklardan yaşamlarını yitirdiler. Ukrayna’nın 18.000 km2’lik tarım toprakları radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Ülke ormanlarının %40’ı (toplam 35.000 km2) kirlendi. Ukrayna, Belarus ve Rusya’da, kazadan sonra resmi rakamlara göre 60 bine yakın insan radyasyondan kaynaklı hastalıklar sonucu yaşamını yitirdi. Aralarından binlercesi ise çocuktu. Araştırmalara göre patlama sonucu ortaya yayılan radyasyonun insan hayatı üzerindeki bu etkisi önümüzdeki yıllarda doğacak on binlerce insanda bile görülecek.
Patlamadan kuşkusuz olarak en çok etkilenen ülkelerden biri de Türkiye oldu. Sermaye devleti, patlamanın duyulduğu ilk andan bugüne radyasyonun etkilerini açıklamaktan bilinçli olarak geri durdu. Hatta patlama için en kritik önlemlerin alınacağı o ilk aylarda “radyasyonun iyi” olacağını iddia edecek bir pervasızlıkta gösterdi. Radyasyon ölçümü yapılmayan Türkiye’de içme suyunun yanı sıra, çay ve fındık gibi tarımsal ürünler aracılığıyla yüksek radyasyon ülkenin tamamına yayıldı. Avrupa ülkeleri Türkiye’den alacakları tarım ve hayvancılık ürünlerini “yüksek radyasyon” taşıdığı gerekçesi ile iade ederken, dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral çaydaki radyasyonun zararsız olduğunu iddia ederek TV ekranları önünde çay içti. Dönemin Çaykur Genel Müdürü çayın kaynatılması halinde radyasyon oranının düşeceğini iddia ediyordu.
Radyasyonlu çay gösterilerinin bedeli ise ağır oldu. Özellikle Karadeniz ve Marmara’nın yoksul halkında o günden bugüne radyasyona bağlı kanser hastalıkları hızla attı. Kazadan bir yıl sonra, yani 1987 yılında Marmara’da kanser görülme oranı iki kat artarken, Karadeniz’de ise bu oran üç katına ulaştı. Bölgede on binlerce insan kanserden yaşamını yitirdi. Bugün hala Karadeniz’de doğan bebekler radyasyona bağlı kanser hastalıklarına yakalanıp yaşamlarını kaybediyor.
Yeni Çernobillere karşı mücadeleye!
Çernobil faciasının üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen etkileri bugün ilk günkü gibi devam ediyor! Dünya doğanın talanı ile her geçen gün yaşanmaz bir hale getiriliyor. Tek değeri daha fazla “kar” olan kapitalist sistem doğaya, insana, yani hiçbir canlıya değer vermiyor. Yaşama dair her şey kapitalist sistemde ancak bir “pazarın” konusu olarak görülüyor.
Türkiye’de de diğer kapitalist ülkeler gibi talan ve yağma aralıksız devam ediyor! Yüzlerce yılda oluşan insanlığın ortak değeri olan ormanlar, denizler, dereler, göller sermayeye peşkeş çekilerek altın ocaklarına, HES’lere, otel ve konaklara dönüşüyor! “Ekonomik kalkınma” ve enerji ihtiyacı maskesi altında her gün yeni bir rant projesi gündeme getiriliyor. Karadeniz ve Marmara için büyük bir yıkım anlamına gelecek Kanal İstanbul projesi; bilim insanlarının, işçi ve emekçilerin itirazına rağmen yapılmak isteniyor!
Her biri yeni bir Çernobil potansiyeli taşıyan, doğanın ve insanın yok oluşu anlamına gelecek olan bütün bu projeler yalnızca sermayenin çıkarına hizmet ediyor! Bu ölüm, rant ve yağma projelerini durdurmak, yarınlara yaşanabilir bir dünya bırakmak için ise kapitalist sisteme karşı mücadelede etmekten başka hiçbir seçenek bulunmuyor! Sermaye düzeninin insanlığa vaat ettiği “ölüm yüklü bulutlar” gökyüzünü kirletmesin, yalnızca Nazım’ın dizelerinde tarihi anlatmak için kalsın diye mücadele edelim!
İ. Y. Gün