Sermayenin “pişkin zihniyeti” devam ediyor!
26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil felaketinin üzerinden 30 yıl geçti. 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazası olan Çernobil felaketi Ukrayna’nın Kiev kentinde bulunan Nükleer Güç Reaktörü’nde yapılan bir deney sırasında yaşanmıştı. Kazadan dünyanın haberi ancak dört gün sonra, 30 Nisan 1986’da olmuştu.
Felaketin ardından başta sayıları bini bulan acil durum çalışanları ve Çernobil personeli etkilenmiş, çalışanların bazıları için maruz kaldıkları radyasyon öldürücü olmuştu. Yayılan radyasyon başta tiroit kanseri olmak üzere pek çok ciddi sağlık sorununa sebep oldu. Felaketin ardından Türkiye’de ciddi bilimsel araştırmalar yapılmamış ve radyasyon seviyesini gösteren sayısal verilerin açıklanmamış olması, patlamanın Türkiye’ye etkilerinin tam olarak anlaşılmasını imkansızlaştırmıştır. Ancak felaketin Avrupa üzerindeki etkilerini gösteren harita ve çizelgeler, kanser vakalarının artış nedeninin Çernobil felaketi olduğuna işaret etmektedir.
Felaketin ardından o dönemde Anavatan Partisi hükümetinde Sanayi Bakanlığı yapan Cahit Aral kameraların önünde demli bir bardak çay içmiş ve şöyle demişti: “Bu Karadeniz’de değil bir, 17 tane Çernobil’i eritseniz, ancak radyasyon burada etkili olabilir denilebilir. İnsan vücudu radyasyonsuz yaşayamaz. Bunun azı faydalı, çoğu zararlıdır. Bir de çaydaki radyasyonun suya geçmemesi Allah’ın bir vergisi. Çok düşük oranda geçiyor.” Cahit Aral’ın bu arsız “pişkin zihniyet”i, bugün Tayyip Erdoğan’ın nükleer santrali evdeki tüp gaza indirgeyen, Enerji ve Tabii Kaynaklar Eski Bakanı Taner Yıldız’ın “bekarlık nükleerden daha risklidir” diyen zihniyetinde devam etmektedir. Kuşkusuz ki bu “pişkin zihniyet” için aslolan insan sağlığı ve doğal çevre değil sermayenin ihtiyaçları ve elde edeceği kârdır.
Sermaye iktidarı rant uğruna kentsel mekanı “kentsel dönüşüm” projeleri ile, doğal çevreyi de HES, termik santral projeleri ile sermayenin talanına açmakta, bu uğurda bir gecede meclisten yasalar çıkarmaktadır. Sermaye iktidarı için iştah kabartan bir başka rant alanını da nükleer santral projeleri oluşturmaktadır.
Çernobil’in ve sonrasında Fukuşima’nın etkileri tüm dünyada sürüp, bunlara yenileri eklenirken sermaye iktidarı, bilim insanlarının, çevreci örgütlerin tüm karşı koyuşlarına rağmen Türkiye’de nükleer santral projelerini hayata geçirmek için kararlı adımlar atıyor. “Enerji ihtiyacının karşılanması”, “kalkınma” söylemleri eşliğinde Akdeniz ve Karadeniz nükleer atık çöplüğüne dönüştürülmek istenmektedir.
Tek seçenek mücadele
Çernobil felaketinin 30. yılında yarattığı tahribat insanlar ve doğal çevre üzerinde halen devam ederken, sermaye iktidarı ve onun sözcüsü AKP hükümeti büyük bir arsızlıkla bunları görmezden gelmeye ve yok saymaya devam ediyor. Bir yandan da Mersin’de, Sinop’ta olduğu gibi insanlık ve doğal yaşam için yeni felaketlere sebep verecek nükleer projelere imza atılıyor. Rant uğruna atılan bu imzaların insan yaşamı ve doğal çevre için ciddi tehditler içerdiği ortada.
Sermaye iktidarının bu pervasızlığı karşısında hem nükleer santral projelerine hem de diğer yağma ve talan projelerine karşı insan sağlığı ve yaşanabilir çevre için mücadeleyi büyütmekten başka seçenek bulunmuyor.