ABD savunma bakanı Mark Esper, Almanya’daki yaklaşık 34.500 ABD askerinin 11.900’ünün “mümkün olan en kısa sürede” hareket edeceğini açıkladı ve geçtiğimiz hafta Almanya savunma bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer (CDU) ile bu konuda “iyi bir görüşme” yaptıklarını söyledi.
Esper’in yaptığı açıklamaya göre, İtalya ve Belçika’nın yanı sıra NATO üyesi Polonya ve Baltık devletleriyle de uygun anlaşmalar yapılması koşuluyla 5.600 asker bu ülkelere aktarılacak. 6.400 askerin ise ABD’ye geri dönmesi planlanıyor.
ABD askeri güçlerinin Stuttgart’da bulunan Avrupa merkezi ise Belçika’nın Mons kentine taşınacak. Trump’ın, ABD’nin askeri varlığını üçte bir oranında azaltılması yönündeki kararının gerekçesi, Almanya’nın silahlanmaya GSYİH’sının yüzde 2’sini harcamaması olduğu söylense de, İtalya ve Belçika’nın askeri harcamaları da yüzde 2’nin altında. Buna rağmen ABD askerlerinin bu ülkelere kaydırılmasının asıl amacını, Esper’in, “Bu çekilme ile ABD silahlı kuvvetlerinin ‘stratejik esneklikleri’ artacaktır” sözleri açıklıyor.
Çekilme nasıl değerlendirildi?
ABD askerlerinin küçük bir bölümünün Almanya’dan çekilecek olması Almanya’da değişik tepki ve değerlendirmelere konu oldu.
SPD’nin Federal Meclis Savunma Komitesi Başkanı Wolfgang Hellmich, kısmi çekilmenin Almanya ve Avrupa’nın güvenliği için önemli bir sonuç doğuramayacağını söylerken, Federal Dışişleri’nden SPD’li Michael Roth ise bunu “Avrupa egemenliğini güçlendirme fırsatı” olarak gördüğünü açıkladı ve “Avrupa’nın dünyadaki rolünü güçlendirip kendi ayakları üzerinde durma” zamanının geldiğini söyledi.
CDU’da başkan adaylarından Friedrich Merz, alınan kararı “Avrupa için yenilenmiş bir uyanma çağrısı” olarak yorumladı ve “kıta artık kendi güvenliği için daha fazlasını yapmalı” dedi. CDU’nun bir diğer başkan adayı Norbert Röttgen de, Avrupa’da sadece ortak dış politika üzerinden bir “gönüllü devletler grubu” oluşturulmasını önerdi.
Liberal parti FDP ise, ABD’nin çekilmesini Rusya’ya verilen bir taviz olarak yorumladı ve hayal kırıklığını dile getirdi. Liberallerin bu miyopluğuna karşın, 30 Temmuz tarihli Neue Zürcher Zeitung’da yapılan bir yorumda, bunun “büyük bir stratejik yeniden konumlanma” ile ilgili olduğu belirtilerek, bu “Zaten Trump’tan önce ortaya çıkan bir durumdur ve bunun Avrupa ile çok az ilgisi vardır, daha çok Çin’i Pasifik’te kuşatmayı içeren hedef ile ilgisi vardır” sözleriyle gerçeğe en yakın yorumu yaptı.
Anti-amerikancı açıklamalarla hedef şaşırtma
Die Linke’nin (Sol Parti) eşbaşkanı Bernd Riexinger, Trump’ın birliklerini Almanya’dan çekmesinden mutluluk duyduğunu ancak ABD silahlı kuvvetlerinin sorunlu kısımlarının ülkede kaldığını, örneğin uluslararası drone cinayetlerinin yönetildiği yer olan Ramstein askeri üssünün yerli yerinde durduğunu söyledi. Riexinger’e göre, nükleer silahların durumunda da bir değişiklik olmadı.
Anti-amerikancı açıklamalarda bulunan Riexinger, aynı günlerde, ABD askerlerinin çekilmesini Avrupa’da yeni bir militarist mihver için bir olanağa dönüştürme planlarını ortaya koyan büyük tekellerin sözcülerinin açıklamalarına karşı tutum almaktan ise itinayla kaçındı. Oysa Alman emperyalizminin öne fırlamak için uzun bir süredir fırsat kolladığını herkesten çok bu reformistler biliyorlar.
Militarist mihver için kolkola!
AB Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen ise, Avrupa’nın dünyada iddia sahibi olabilmek için askeri yetkinliğini güçlendirmesi gerektiğine işaret ederek, “gücün dilini de kullanmayı öğrenmek zorundayız” dedi ve “güvenlik politikaları alanında Avrupa’nın kendi kaslarını geliştirmek zorunda olduğu”nun altını çizdi.
Yapılan açıklamalar, Alman emperyalist devletinin bu durumu, Almanya’nın ve Avrupa’nın güvenlik zaafiyeti yaftasıyla başlattığı militaristleşme politikalarının bir manivelası yapacağını gösteriyor.
Avrupa’da “gönüllü devletler grubu” adı altında yeni bir mihver mi, başka bir biçim altında bir militarist merkez mi ortaya çıkacak? Bu bugünden kestirilemese de, Avrupa’nın “gücün dilini öğrenerek”, “kendi kaslarını geliştirme”ye daha çok yöneleceğini söyleyebiliriz. Bu çekilme ABD silahlı kuvvetlerinin “stratejik esneklikleri”nin artmasına mı yarayacak, yoksa Avrupa’da yeni bir emperyalist güç merkezinin doğumuna mı ebelik yapacak? Her iki durum da evrenimizin büyük emperyalist çatışmaların girdabına sürüklenmesine yol açacaktır. Emekçi halkların örgütlenerek kendi kaderlerini kendi ellerine almalarının dışında hiçbir güç bu çılgın gidişe karşı koyamaz.