Doğal gaz ve nükleer enerjiye yapılan yatırımların Avrupa Birliği’nde (AB) iklim ve çevre dostu olarak kabul edilmesi için adımlar atıldı.
Her ne kadar “bu belli koşullara tabii tutulacak” dense de geçtiğimiz yıllarda iklim ve çevre hareketlerinin hedefine koyduğu nükleer enerji ve fosil yakıtlar “yeşille yıkanarak”, “çevre dostu etiketi” ile durulanarak yutturulmaya çalışılıyor.
AB Komisyonu tarafından AB’ye üye ülkelere gönderilen ve kısa bir süre sonra da kamuoyuna açıklanan bir yasa taslağına göre, AB Komisyonu gaz ve nükleer santral yatırımlarını “belirli koşullar altında iklim dostu” olarak sınıflandırmak istiyor.
“Nükleer santrallere ihtiyacımız var”
21-22 Aralık 2020 tarihleri arasında Brüksel’de gerçekleşen AB zirvesi öncesi Fransa, “İklim değişikliğiyle mücadelede başarılı olmak istiyorsak nükleer enerjiye ihtiyacımız var. Nükleer santrallere ihtiyacımız var ve nükleer enerjiye daha fazla yatırım yapmalıyız” açıklaması yapmıştı. Akabinde Macron’da “ulusa sesleniş” konuşmasında bunu bir adım daha ileri taşımış ve “iklim hedeflerine varmanın yolu nükleer enerjiden geçiyor” demişti.
Bu nedenle AB’nin söz konusu önerisi, Almanya ve Fransa gibi AB ülkelerine verilen bir taviz olarak görülüyor. AB Komisyonunun taslağı, özellikle Fransa’da yeni nükleer santrallere yatırım yapan ve bunu Almanya’da da öngören sermaye gruplarının “isteği” -doğru deyimle baskısı- üzerine hazırladığı söyleniyor.
Taslağa göre “Eğer santraller en son teknik standartları karşılıyorsa, nükleer atıkların en geç 2050’de çevreye zarar vermeden imhasını öngören bir projeye sahipse, planlanan yatırımlar ‘yeşil’ olarak sınıflandırılabilecek.”
Sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması
Taslağa göre, Almanya’nın isteği üzerine gazla çalışan “yeni elektrik santrallerine yapılan yatırımlar” da ‘yeşil’ diye sınıflandırıla bilinecek. “Sera gazı salınımı ne kadar az olursa, yeşil etiket sınıflandırması o kadar kolay” olacak. Yani ne kadar az sera gazı salınımı o kadar çok yeşil!
AB’nin yasa teklifine göre, “31 Aralık 2030’dan sonra işletme izni alacak tesisler için, yaşam döngüsü boyunca hesaplandığında, kilovat saat enerji başına yalnızca 100 grama kadar CO2 salınımına izin verileceği” öngörülmektedir.
AB Komisyonu, raporunda AB’nin bunu “2050 yılına kadar öngördüğü ‘iklim nötrlüğü için’ yapması gerektiği”ni önemle vurguluyor ve şöyle devam ediyor:
“AB Komisyonu tarafından ekonomik faaliyetlerin sınıflandırılması, yatırımcıların yatırımlarını daha sürdürülebilir teknolojilere ve şirketlere dönüştürmelerini ve böylece 2050 yılına kadar Avrupa’nın iklim nötrlüğüne önemli bir katkı sağlamasını amaçlamaktadır.”
İnsan aklı ile alay etmek, bilimle dalga geçmek
Gaz gibi fosil yakıtlarla çalışan enerji santralleri ve nükleer santrallerden elde edilen enerjiyi yeşile boyayıp sınıflandırmak, dahası “çevre ve iklim dostu” olarak nitelendirmek, insan aklı ile alay etmek, bilimle dalga geçmektir. Yüksek riskli nükleer enerjiyi “sürdürülebilir olarak etiketlemek” ve dahası bunu “iklim nötrlüğü” hedefine ulaşmanın “tek yolu” olarak görmek, sistemin çıkmazına işarettir. Yıllardır iklim ve çevre hareketlerinin dikkat çektiği, bilim insanlarının önemle vurguladığı “nükleer enerji ve fosil yakıtların gezegenimizi uçurumun kenarına getirdiği” gerçeğini göz ardı etmektir.
Yeşiller ve iklim
Almanya’da hükümet ortağı olan Yeşiller’in AB Komisyonu’nun öncelikle Almanya ve Fransa’nın isteği üzerine hazırladığı bu taslağa ne diyecekleri merak konusuydu. Yeşillerin “yeşil alan” politikacıları, “bu kadar da olmaz” dediler ve taslağa şimdilik karşı çıkıyorlar.
Ancak, yeşiller içinde de yaygın olarak tartışılan “enerji bağımsızlığı” önce nükleer enerjiye evet demeye ve sonrasında sera gazı salınımı “az olan” fosil yakıtlarla çalışan santrallere evet demeye götürecek gibi gözüküyor.
AB Komisyonu, üye ülkelere gönderdiği taslak hakkında üye ülkelerin görüşlerini bildirmeleri için 12 Ocak 2022’ye kadar süre verdi. Özellikle Fransa’nın başını çektiği bir dizi AB ülkesi “CO2’siz bir ekonomi için nükleer enerji zorunluluktur” dese ve AB’nin bugünkü bileşenleri göz önüne alındığında söz konusu yasa taslağının onaylanması mümkün görünmüyor olsa da “cin şişeden çıkmış” görünüyor. Er ya da geç “iklim nötrlüğü” hedeflerine ulaşmak ve “enerji bağımsızlığımız” için, sözü geçen taslak yasallaştırılmak istenecek.
“Çevreyi korumak, emisyonu sıfırlamak” gibi söylemler, bir kenara fırlatılıyor. Felsefesi kâr, daha çok kâr olan kapitalizm, yeşil maskesini indiriyor.
İklim ve çevre, dolayısı ile insan düşmanı böyle bir taslağın onay almasını ne Yeşillerin “yeşilliği” ne de sosyal demokratların “çevre dostluğu” engeller. Onu engelleyecek yegane güç “İklimi değil sistemi değiştir” diyerek sokakları zapt eden işçilerdir, gençlerdir, öğrencilerdir. Yani, bu sistemi ayakta tutan ve aynı zamanda bu sistemden zarar gören tüm emekçilerdir.