Emperyalistler arası hegemonya mücadelesinde ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin sertleşeceğine dair birçok alamet var. Yayınlanan ABD Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi de bunu göstermektedir. Dış politikada yumuşama gibi temelsiz beklentilerin aksine, Joe Biden yönetimindeki ABD’nin özellikle de Çin ve Rusya’ya karşı saldırgan bir politika izlemeye devam edeceği görülüyor. “Büyük güçler arasındaki rekabeti” tırmandırmak niyetinde olan ABD, “Şu anda Rusya, İran, Kuzey Kore de dahil olmak üzere ciddi zorluklarla karşı karşıya olan birkaç ülke var. ... Ancak Çin’in bize sunduğu zorluk farklı.” demekte ve Çin’i, “uluslararası sisteme ... meydan okumak için potansiyel olarak ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik gücünü birleştirebilecek tek rakip ülke” tanımıyla birinci hedef görmektedir.
Bu, perşembe günü Alaska’da yapılan toplantıya da yansıdı. Biden yönetimi altındaki ABD’nin, Çin’i dizginlenmesi gereken birinci rakip olarak gördüğüne dair hiçbir şüphe yok. Biden hükümeti bu çerçevede ayrıca Asya ve Avrupa’daki müttefiklerle Çin konusunda daha yakın işbirliği geliştirmek ve Çin karşısında yeni müttefikler kazanmak istiyor. Alaska toplantısı öncesinde Blinken’ın, Asya gezisinin bir parçası olarak Japonya ve Güney Kore gibi ABD müttefikleri ile görüşmesi de bunun ifadesi olarak gündeme geldi.
Joe Biden yönetiminin iktidara gelmesinin ardından ABD ve Çin arasında ilk üst düzey görüşme geçtiğimiz perşembe günü Alaska’da gerçekleştirildi. Anchorage kentindeki gerilimli görüşmeye Amerikan tarafında Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Çin tarafındaysa Çin’in en üst düzey dış politika yetkilisi Yang Jiechi ile Dışişleri Bakanı Wang Yi katıldı. Yapılan görüşmede taraflar birbirlerine sert suçlamalar yönelttiler.
Yeni ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Çinli meslektaşı Yang Jiechi ile yaptığı bu ilk görüşme, Washington ile Pekin arasında yeni ilişkinin temelini atmayı amaçlıyordu. Biden’ın sözcüsü Jen Psaki, toplantıdan önce ABD’nin Alaska’da bir rakip olarak dürüst işbirliğinin temelini atması gerektiğini söyledi. Psaki, “Odak noktamız dürüst bir tartışma yapmak, endişelerimiz olan sorunları dile getirmek ve birlikte çalışabileceğimiz yollar ve yerler aramaktır.” açıklamasında bulundu. ABD Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ABD’nin Çin ile bir çatışma aramadığını, ancak “ilkeleri ve dostları için ayağa kalkacağını” söyledi.
Toplantının aktörlerinden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, daha açılış konuşmasında, “ABD ile Çin arasındaki ilişki, gerekirse rekabetçi, mümkünse işbirliğine dayalı ve gerekirse düşmanca olacaktır.” dedi ve Çin’in eylemlerinin küresel istikrarı tehdit ettiği uyarısında bulundu. “Sincan, Hong Kong, Tayvan dahil Çin’in eylemleri, ABD’ye yönelik siber saldırılar ve müttefiklerimizin ekonomik baskı altına alınması hakkındaki derin endişelerimizi tartışacağız. Bu eylemlerin her biri, küresel istikrarı koruyan kurala dayalı düzeni tehdit ediyor.” açıklamasında bulundu.
15 dakikalık Çince bir konuşma ile hemen bir karşı saldırı başlatan Yang ise, Washington’u askeri gücünü ve mali üstünlüğünü diğer ülkelere baskı yapmak için kullanmakla suçladı. ABD’nin rahatsız edici demokrasisini, azınlıklara kötü muameleyi ve onların dış ve ticaret politikalarını eleştirdi. ABD’deki insan hakları ihlallerine işaret eden Yang, siyah Amerikalıların katledildiğini vurguladı. Devamında “Normal ticareti engellemek için sözde ulusal güvenlik şartlarını kötüye kullanıyorlar ve bazı ülkeleri Çin’e saldırmaya teşvik ediyorlar.” dedi.
Dünya medyasının gözleri önünde yaşanan tartışma bir saatten uzun sürdü. İki heyet, diğer konuların yanı sıra, medyanın odadan ne zaman çıkarılması gerektiğini tartıştı. Bir ABD hükümet yetkilisi gazetecilere verdiği demeçte Çin’i, üzerinde daha önceden uzlaşılan her bir katılımcının açılış konuşmasını iki dakikayla sınırlaması protokolünü ihlal etmekle suçladı. Üst düzey bir ABD’li yetkili “Çin heyeti gösteri yapma niyetiyle gelmiş gibi görünüyor. İçerik yerine kamuoyu önünde gösteri yapmaya odaklandılar.” şeklinde konuştu.
Çin tarafı ise ABD’nin “uygunsuz bir şekilde saldırdı”ğını ve “anlaşmazlıkları kışkırttı”ğını belirterek, bunun ne misafirperverliğe ne de diplomatik görgü kurallarına uyduğunu belirtti.
ABD ve Çin hükümetlerinden üst düzey diplomatların, daha aralarındaki ilk görüşmelerde birbirlerinin politikalarına karşı sert suçlamalarda bulunmaları, kameralar önünde sert tartışmaların yaşanması, gerilimin düzeyini göstermek ve ilişkilerin seyrini anlamak bakımından önemli işaretler verdi.
Sincan, Hong Kong ve Tayvan sorunu, Çin’in bu ülke vatandaşlarına uyguladığı “zulüm”, ABD’ye karşı siber saldırılar iddiası, ABD’nin müttefikleri üzerinde ekonomik baskı, Çin’in Hint-Pasifik bölgesinde genişleme dürtüsü ve haksız ticaret uygulamaları gibi başlıklar, ABD’nin Çin ile yaşadığı sorunların güncel görüntüsü ve nedenini oluşturuyor. Pekin ise, ABD’yi küresel bir hegemon gibi davranmakla suçluyor. Diğer ülkeleri Çin’e karşı kışkırtmakla suçluyor. Çin’in Halk Cumhuriyeti’nin bir parçası olarak gördüğü Tayvan’a ABD’nin verdiği desteği sonlandırmasını istiyor. Trump döneminde uygulanan cezai tarifelerin kaldırılmasını talep ediyor ve “egemenliğinden, güvenliğinden ve çıkarlarından ödün vermeyeceğini” belirtiyor.
Tüm kavgalara ve karşılıklı sert suçlamalara rağmen, küresel ısınma, korona salgını ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi gibi ortak zorluklar alanında Çin ile ABD’nin birlikte çalışmayı başaracakları, toplantıda dile getirilen konularda biri oldu.
Dünyanın en büyük iki gücü arasındaki ilişkiler şu anda tarihinin en gergin döneminden geçiyor. Hegemonyası sarsılan ABD, dünya liderliğini yeniden kurmak, emperyalist hegemonya mücadelesinde üstünlük sağlamak için hummalı bir çaba içinde bulunuyor. ABD tarafından “21’inci yüzyılın en büyük jeopolitik sınavı” ve birinci derecede rakip ilan edilen Çin, egemenlik mücadelesinde başa güreşen rakiplerden biri olarak ABD’nin karşısında duruyor.