Zenginlerin sadakası dünyayı kurtarabilir mi?

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta 'daha fazla vergi' vermek istedikleri için kendileriyle gurur duyan süper zenginler, Fransa'yı ayağa kaldıran göç yasası ve Arjantin'den Avrupa'ya yapılan uyarılar var.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 28 Ocak 2024
  • 08:50

Dünya Ekonomi Forumunda (WEF) bir grup sermayedarın “Daha fazla (vergi) ödemekten gurur duyuyorum” kampanyasıyla dünyayı kurtarmaya kalkışması dikkat çekti. Zenginler, sadaka vererek emekçilerden destek alacaklarını ve böylece kapitalizmi yaşatacaklarını umuyorlar. Alman basınından seçtiğimiz makalede ise yazar sola uyarı yapıyor ve “Zenginler ve sol arasındaki ittifaklar kaçınılmaz olarak sermaye egemenliğinin yani kapitalizmin devamlılığı anlamına gelmektedir. Silikon Vadisi’nin yuppileri nasıl zenginliklerinin koşullarının üstesinden gelmeye kararlı değillerse, Davos’un gururlu süper zenginleri de varlıklarının engellendiği bir dünya için kampanya yürütmeyecektir” diyor.

Fransa’da yaklaşık bir yıldır gündemi meşgul eden ve geçtiğimiz ay parlamento tarafından bir utanç abidesi olarak onaylanan göç yasası, Anayasa Konseyinin birçok maddeyi iptal etmesiyle nihayete erdi. Bu hafta, Humanite gazetesinin Kamu Hukuku Profesörü Serge Slama ile yapmış olduğu röportajı okuyucularımıza sunuyoruz. Slama, “Bir seferberliği bir anda inşa edemezsiniz, onu zaman içinde inşa etmeniz gerekir. Bu da solun çeşitli bileşenlerinin göç politikası konusunda yeniden harekete geçmesi ve mevcut duruşlarının ötesine geçmeleri gerektiği anlamına geliyor” uyarısı yapıyor.

Arjantin emekçilerinin ve özellikle kadınların mücadelesi yıllardır tüm dünyaya örnek olmaya devam ediyor. Arjantinli kadın hakları savunucusu Luciana Peker son durumu İngiliz gazetesi The Guardian için yazdı.

Süper zenginler dünyayı kurtarıyor!

Olivier DAVID
Neues Deutschland

Yıla iyi bir başlangıç yaptık! Bir yandan (Almanya’da) Sosyal Demokratlar (SDP), Yeşiller ve Hür Demokratlardan oluşan koalisyon işsizlere karşı savaş açarken, Hristiyan Demokrat Birlik CDU ve Almanya için Alternatif AfD üyeleri Neonazilerle el ele milyonlarca insanın sınır dışı edilmesini planlarken, diğer yandan yüz binlerce kişi SPD, Yeşiller ve CDU’lu politikacılarla, yani sosyal kesinti politikalarıyla AfD’nin yükselişinden büyük ölçüde sorumlu olanlarla yan yana sağa karşı gösteri yapıyor. Bunu kim görebiliyor? Dolayısıyla Davos’ta milyonluk mirasçı Marlene Engelhorn servetinin büyük bir kısmını bağışlayacağını açıkladığında solun sevinmesi hiç de şaşırtıcı değil. Zenginlerden daha yüksek vergi alınmasını talep eden bir inisiyatifin kurucusu Engelhorn, kısa süre önce mirasının 25 milyon avroluk kısmını rastgele seçilecek bir yurttaş konseyi aracılığıyla dağıtacağını açıkladı.

Bu, çalkantılı zamanlarda umut edilen bir atılım değilse nedir? Yoksa öyle değil mi? Bununla birlikte, ben -birileri huysuz olmak zorunda- tam tersi düşünüyorum: Zengin insanların birbirlerini ve kendi kendilerini yemesi kavramı ne yazık ki gerçekte günlük hayata uygun değil.

Birkaç gün önce Davos’taki dünya ekonomik zirvesinde, “Daha fazla ödemekten gurur duyuyorum” adlı bir grup milyoner kendilerini eşitsizliğe karşı şampiyonlar olarak sahneledi. Kendisi de grubun bir parçası olan Engelhorn gibi bu grup da daha adil vergilendirme çağrısında bulunuyor. Açık mektuplarında diğer hususların yanı sıra şu ifadeler yer alıyor “Aşırı eşitsizlikle mücadele etmek için daha fazla (vergi) ödemekten gurur duyarız.”

Mektubun güzel bir okuması, burada söz konusu olan süper zenginlerin eşit bir topluma inanmadıkları ve bu nedenle sadece eşitsizliklerin çok aşırı olduğu yerlerde onları eşitleme eğiliminde olduklarıdır. Ancak kampanyanın sadece adı bile -“Daha fazla ödemekten gurur duyuyorum”- ilerici yüzün arkasında sıradan bir hayırseverlik fikrinin yattığını ortaya koyuyor.

Demokratik görevinizi yerine getirmekten ve servetinizle orantılı olarak adil bir vergi ödemekten gurur duyuyorsanız, başka şeylerden de gurur duyduğunuzu varsaymak zorundayız: Çöpü kendiniz atmak, haftada bir özel jet kullanmamak (iklim: Çooook önemli!) ya da ilişkinizde şiddet kullanmamak. Bu kurallara uymayan herkese ayrıcalık kontrolü yapılacaktır!

Alaycılığı bir kenara bıraksanız bile şu sonuca varabilirsiniz: İnsanların statülerine göre katkıda bulunmaları fikrinin normalliğinden, gönüllü ve gururla itiraf edilen başarıya doğru bir kayma yaşanıyor; bakın, adil vergi payımı ödüyorum. Harika, değil mi?

Davos Grubu örneğinde geçerli olan, Silikon Vadisi’nden zenginlerin iklimin korunması için kampanya yürüttüğü “İklim Acil Durum Fonu” gibi benzer projeler için de geçerlidir: Zenginler ve sol arasındaki ittifaklar kaçınılmaz olarak sermaye egemenliğinin yani kapitalizmin devamlılığı anlamına gelmektedir. Silikon Vadisi’nin yuppileri nasıl zenginliklerinin koşullarının üstesinden gelmeye kararlı değillerse, Davos’un gururlu süper zenginleri de varlıklarının engellendiği bir dünya için kampanya yürütmeyecektir.

Çeviren: Semra Çelik

Göç yasası: Bu siyasette sinizmin zaferidir

Emilien URBACH
Humanite

Fransa Grenoble-Alpes Üniversitesinde kamu hukuku profesörü ve Göç Enstitüsü (Convergences Migrations Institute) üyesi olan Serge Slama, Anayasa Konseyinin parlamento tarafından kabul edilen maddelerinden üçte birinin iptal etmesini değerlendirdi. Ayrıca solu, göç konusunda yeniden harekete geçmeye çağırdı.

Anayasa Konseyinin yeni aldığı karar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok iddialı bir karar değil ama anayasanın koruyucu temel maddeleriyle ilgili ciddi çalışmalar yapılmış. Yani metinde yer alan ve konuyla ilgisi olmayan hükümler iptal edilmiş. Sosyal yardımlara erişimin sıkılaştırılması, aile birleşimine getirilen kısıtlamalar ve yabancı öğrencilere getirilen depozito uygulaması gibi. En çok tartışılan hükümler arasında yer alan yaklaşık otuz yasal düzenlemenin iptal edileceğini tahmin etmiştim. Konsey bunların yanında, parlamento tarafından belirlenecek göç kotalarının getirilmesi de dahil olmak üzere, esasa ilişkin üç maddeyi de iptal etti. Bu konuda güçlü bir içtihat hukuku vardı. Sonuçta, tüm bu şerh ve iptaller bekleniyordu.

Ancak yasanın geri kalan maddeleri göçmenlerin Fransa’da daha iyi muamele göreceğini garanti etmiyor...

Aslında Anayasa Konseyi, başta Ulusal İltica Mahkemesinde “tek hakimlik” kurulmasını öngören hüküm olmak üzere, uzun süre sıkıntısını çekeceğimiz bazı yasal aygıtların kurulmasına izin verdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Fransa’yı on iki kez mahkum etmesinin ardından gelen reşit olmayanların gözaltına alınmasının yasaklanması dışında, metnin daha olumlu yönlerinden geriye hiçbir şey kalmadı. Kağıtsız işçilerle ilgili hükümler ise neredeyse işlemez hale getirilmiş.

Yürütmenin nihayet bir yasama darbesi gerçekleştirdiğine inanmalı mıyız?

Hükümet ateşle oynadı ve işe yaradı. Metin bu haliyle yürürlüğe girecek. Yürütmenin başı dertteydi ve bile bile konuyla ilgisi olmayan sağcı ve aşırı sağcı tedbirlerin geçmesine izin vererek en olmayacak senaryo üzerine kumar oynadı. (İçişleri Bakanı) Gérald Darmanin, kendi metninin kabul edilmesinden dolayı kendini kutluyor ama sonuçta bu, her şeyden önce siyasette sinizmin bir zaferi. Parlamenterler ve hükümet Anayasaya saygı gösterme kaygısı taşısaydı tüm bunlar önlenebilirdi.

Bu, özellikle 21 Ocak’ta göç yasasına karşı harekete geçenler için bir yenilgi mi?

Hayır, bu oyunun sonu değil. Pasqua Yasası da, daha sonra çıkarılan Debré Yasası gibi büyük ölçüde iptal ettirildi. Açlık grevleri ve kilise işgalleri gibi eylemlilikler Chevènement Yasası’nın çıkarılmasını sağladı. Kuşkusuz mükemmel bir düzenleme değildi ama on binlerce insanın düzenli hale getirilmesini sağladı. Bir seferberliği bir anda inşa edemezsiniz, onu zaman içinde inşa etmeniz gerekir. Bu da solun çeşitli bileşenlerinin göç politikası konusunda yeniden harekete geçmesi ve mevcut duruşlarının ötesine geçmeleri gerektiği anlamına geliyor. Sadece ulusal bir perspektiften de değil. Çünkü Avrupa düzeyinde kabul edilen sığınma ve göç anlaşmaları Darmanin Yasası’ndan bile daha kötü.

Çeviren: Eren Can

Arjantin’de kadın hakları yok oluyor, kayıtsız kalmayın-sıradaki sizinki olabilir

Luciana PEKER
The Guardian

Javier Milei’nin başkan seçilmesinin ardından güvenliğime yönelik tehditler beni sürgüne zorladı. Antifeminist aşırıcılığın yükselişinden korkuyorum

Mayıs 2015’te 14 yaşındaki Chiara Paez’in erkek arkadaşı tarafından öldürülmesi Arjantin’de ulusal öfkeye yol açtı. Gazeteci Marcela Ojeda “Hiçbir şey yapmayacak mıyız?” diye sordu. Ve biz bir şey yaptık. 3 Haziran’da kadın cinayetlerine karşı ilk Ni Una Menos (Bir kadın daha eksilmeyeceğiz) kadın yürüyüşü gerçekleşti.

Yürüyüş, toplumsal cinsiyet şiddetine karşı mücadelede yeni bir küresel farkındalık uyandırdı. Ni Una Menos hareketi Peru, Uruguay, İtalya ve Almanya’nın yanı sıra başka yerlerde de tekrarlandı. Brezilya ve Meksika’da protestolar ve #MiPrimerAcoso (“ilk tacizim”) etiketi ile yayıldı.

Batı da aynı şeyi yaptı. 2017 yılında, Ni Una Menos’tan iki yıl sonra #MeToo (Ben de) patladı. Arjantin’in “Kız çocukları devrimi” kendi direnişini Plaza de Mayo Anneleri ve Büyükannelerinden, onların 1976’dan 1983’e kadar Arjantin’i yöneten diktatörlük tarafından kaçırılan çocuklarını ve torunlarını arayışlarından ve bu rejime karşı insan hakları için verdikleri mücadeleden öğrendi. Bu kadınların çoğu Arjantin’den kaçmak zorunda kaldı ve hakları için Avrupa’da da mücadele etmek zorunda kaldılar.

Ancak Latin Amerika’da kadın hakları mücadelesine öncülük eden ülke şimdi aşırı, kadın düşmanı bir gerileme yaşadı ve ben de ülkemi terk etmek zorunda kaldığımı hissediyorum. Javier Milei, aralık 2023’te göreve geldiğinden bu yana, hükümeti doğal kaynakları yağmalayan, sosyal adalete saldıran, devleti parçalayan ve kadın haklarını ve cinsel çeşitliliği aşındıran şok edici bir strateji uyguladı. Bu ortamın mümkün kıldığı feminizme yönelik saldırılar Arjantin için büyük bir sorundur. Aynı zamanda Latin Amerika ve Batı’daki kadınlar için de çok ciddi bir sorundur, her ne kadar onlara uzak gelse de…

Milei hükümeti iktidara gelmesinin üzerinden bir ay bile geçmeden kadın, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik bakanlığını kapatarak toplumsal cinsiyet şiddetine karşı politikaları bürokratik bir dekorasyona indirgemiş ve 2020’de kazanılan yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkını riske atmıştır. Milei feminizme karşı konuşmuş ve kadınlara sözlü tacizde bulunmuştur; öyle ki bir kadın gazeteci canlı yayımlanan bir TV programında “9 mm (silah) alabilirim” dedikten sonra programı terk etmiştir: “9 mm’lik alıp kafana dayayabilirim.”

Elbette Latin kadınları Batıdakilerden bir şeyler öğrenmeye devam ediyor. Arjantin’deki kabus, El Salvador, İtalya ve Macaristan’da da görülen gerici otoriterlik imajını yumuşatmak için dümende bir kadının -Arjantin’de kürtaj karşıtı başkan yardımcısı Victoria Villarruel’in- bulunduğu, kıyameti andıran İngiliz dizisi Years and Years’ın gerçek hayattaki versiyonu gibi görünüyor.

Bu bana aynı zamanda Laura Bates’in cesur kitabı Kadınlardan Nefret Eden Erkekler’i de hatırlatıyor; bu kitapta Milei’nin seçim zaferinde önemli rol oynayan öfkeli genç erkekleri cezbetmek için uyguladığı stratejiler birebir anlatılıyor. Bu erkekler taciz ve tecavüzü kınayan herkesi düşman ilan ettiler. Sonuç olarak, sesini yükselten gazeteciler, yazarlar ve feminist aktivistler onların saldırılarının hedefi haline geldi. Unesco’nun 2020 yılında yaptığı bir ankete katılan dünya genelindeki kadın gazetecilerin yaklaşık dörtte üçü, ölüm tehditleri, görüntü temelli taciz ve cinsel şiddet tehditleri de dahil olmak üzere çevrim içi şiddete maruz kalmıştır. Ölmemizi ya da sessiz kalmamızı istiyorlar.

Arjantin’de feminizm yok edilmedi ama saldırı altında. Bu nedenle, tehditler, sansür, susturma ve Milei’nin destekçileri tarafından çalışmalarımın ve gelirimin boğulmasının ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Kadın cinayetleri nedeniyle kontrol silahlarıyla ilgili makalemi paylaştığımda biri Instagram paylaşımıma “Sıradaki olmayı hak ediyorsun” yorumunu yaptı. Ben susturulmak için değil, yazmaya devam etmek için ayrıldım. Ve sonsuza kadar da gitmedim. Bu kişisel değil, politik bir mesele.

Latin Amerika’daki kadınların, bu şiddetli baskıya son vermek için Batı’daki kadınların bizimle birlikte çalışmasına ihtiyacı var. Latin yazarların, aktivistlerin, yazarların ve gazetecilerin çalışmalarını okuyun, onları sosyal medyada takip edin, içeriklerini paylaşın ve kadınlarımızın sözlerini destekleyin ki şiddet bizi susturmasın ve ekonomik boğulma sesimizi tekrar çalmasın. Özgürlüğümüz geri itilemez. Kelimelerimiz de öyle.

Çeviren: Sarya Tunç

Evrensel / 28.01.24