Stagflasyon tartışması yeniden – Hayri Kozanoğlu

Enflasyon düşüş eğilimine girse bile Türkiye’nin kendi ortalamalarına göre dahi yüksek seyrettiği için, kaçınılmaz biçimde durgunluk ile enflasyon birlikte yaşanır. Kaçınılmaz sonuç da stagflasyondur.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 20 Ağustos 2024
  • 15:30

Stagflasyon tartışması yeniden ekonomi gündemimize girdi. Bilindiği gibi stagflasyon yüksek enflasyon ortamında, üretimin ve istihdamın durgunluk göstermesi anlamına geliyor. Enflasyon yüzde 30’un üzerinde kalmayı sürdürürken; işsizliğin %12’yi geçmesini veya iki çeyrek arda arda çeyrekten çeyreğe ekonomik büyümenin eksi çıkmasını pekala stagflasyon olarak adlandırabiliriz.

Uygulanan ekonomi politikaları sonucu varılacak yerin stagflasyon olacağını Mart 2024’te bu sayfalarda belirtmiş, Şimşek ve ekibinin enflasyonu düşüreceğim diye ekonomiyi boğma riskine dikkat çekmiştik. (Stagflasyon giderek yaklaşıyor, BirGün 19.03.2024). Aslında bu durum ekonomi yönetimi için de sürpriz sayılmaz, hatta bilinçli bir tercih olduğu söylenebilir. Çünkü sürekli talebin zayıflatılmasından, dezenflasyon süreci için bunun gereğinden söz ediyorlar. Zaten siz ücretleri enflasyonun altında artırırsanız, yüksek faiz politikası izleyerek borçlanarak harcama yapmayı da zorlaştırırsanız iç talep haliyle düşer. Programın köşe taşlarından biri de kurun reel anlamda değerlenmesi olduğuna göre, ihracatı artırmak için tek koz, asgari ücretin sabit tutulması kalır. Sermayeye yönelik bu destek de ancak şimdiki gibi ihracat gelirlerinin yatay seyretmesini sağlar.

Enflasyon düşüş eğilimine girse bile Türkiye’nin kendi ortalamalarına göre dahi yüksek seyrettiği için, kaçınılmaz biçimde durgunluk ile enflasyon birlikte yaşanır. Zaten üretimin yavaşlaması ile ortaya çıkacak arz sorunu, yüksek faizin bir noktadan sonra maliyeti de artırmasıyla birleşince “stagflasyona” davetiye çıkarır.

Bu gidişatı dile getirdiğinizde bazı piyasa ekonomistleri, “Şimşek’in doğru politikalarına Erdoğan bile ses çıkartmıyor, kimi çatlak sesler oyunbozanlık yapıyor” deme cüreti gösteriyor. Bir daha tekrarlayalım; Erdoğan ve AKP rejimi ekonomide gelinen yerin başlıca sorumlusudur. Nebati’den Şimşek’e tüm aktörler ise bu aygıtın gerektiğinde bir gecede değiştirilen dişlileridir. Bizler baştan beri bu iktidara sizin gibi sadece teknik gerekçelerle değil, politik ekonomi anlayışıyla, emekçiler cephesinden karşı çıktık. Bu muhalif tutumumuzu da sürdüreceğiz.

Şimdi isterseniz güncel ekonomik veriler üzerinden, 10 maddede ekonominin olası keskin soğuma sürecine daha yakından bakalım:

1) En kritik öncü göstergelerden sayılan sanayi üretimi Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4.6 düştü. Bu oran imalat sanayiinde yüzde 6.9’u buldu. Yılın ikinci çeyreğinde de ilk çeyreğe göre yüzde 3.9 zayıflama gerçekleşti. Kapasite kullanım oranı da 2023’ün aynı ayına kıyasla yüzde 1.3 azalarak 75.9 oldu.

2) İstanbul Sanayi Odası’nın derlediği İmalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Temmuz’da (üst üste beşinci ay) azalarak 47.2 düzeyinde geriledi. Yeni alınan siparişlerde son 20 aylık dönemin en sert düşüşü kaydedildi. PMI raporuna göre, izlenen on sektörün tamamında yeni siparişler yavaşladı. Üretimde ise giyim ve deri ürünleri dışındaki tüm sektörlerde daralma yaşandı.

3) Merkez Bankası Enflasyon Raporu’nda zorunlu harcamalar dışında ihtiyari harcamalarda yavaşlamaya işaret ediliyordu. Otomobil satışlarında Temmuzda bir yıl öncesine göre yüzde 14.6 düşüş gerçekleşti. Perakende satış hacim endeksinde yıllık bazda Mayısta yüzde 6.2, Haziranda 8.6 artış söz konusu olsa da son 2 yılda hep çift haneli sıçramalar kaydedildiği için burada da bir yavaşlama seziliyor. Çünkü aylık bazda ise Mayısta yüzde 3.4 daralma, Haziranda yüzde 1.7 artış gerçekleşti. Şimdilik dalgalı bir seyirle karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.

4) Ekonomik yavaşlama ciro endekslerinde de kendini gösteriyor. Haziran 2024 ciro endeksi yıllık yüzde 58 arttı. Aynı ayın TUİK tüketici enflasyonunun yüzde 71.6 açıklandığını hatırlarsak, bu net bir reel gerilemeye işaret ediyor. Enflasyonda en belirgin katılık gösteren hizmetler endeksi yüzde 76.1 ile sınırlı bir reel artış sergilerken, sanayi ciro endeksi yüzde 41, ticaret ciro endeksi yüzde 58.5 nominal artış ile belirgin bir reel düşüş gösteriyor. Sıçrama gösteren sektör ise, yüzde 103.5 artışla inşaat sektörü.

5) Haziran ayında 95.8 değerini alan ekonomik güven endeksi de, Temmuz’da 1.4 düşüşle 94.4 düzeyine indi. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış verilerle tüketici güven endeksi aynı dönemde aylık bazda yüzde 3.1 azalışla son 8 ayın en düşük noktasına geldi.

Mevsimsellikten arındırılmış reel kesim güven endeksi de bir önceki aya göre 1.8 puan düşüşle 98.7’yi gördü. Sektörel güven endeksleri perakende ticarette 1.7, hizmetlerde 1.3, inşaatta 0.8 azaldı.

6) Ekonomiye hız kestirecek en önemli bir gelişme de kredilerin reel olarak daralması. Merkez Bankası verilerine göre, TL ticari kredilerin 13 haftalık büyüme oranı 26 Temmuz itibarıyla yüzde 11.2, bireysel kredilerin yüzde 28 düzeyiyle sert bir reel daralmaya işaret ediyor. Alt kırılımlarda bu oranlar konut kredilerinde yüzde 4.9, ihtiyaç kredilerinde yüzde 42.8 ve kredi kartlarında yüzde 32.4. Son haftalarda özellikle kredi kartı harcamalarında belirgin bir yavaşlama hissediliyor. Çünkü faizlerin düşüklüğü nedeniyle kredi kartlarının borçlanma olanağından yararlanan tuzu kuru kimseler birer birer minderden çekiliyor. Buna karşın gelirleri harcamalarına yetmeyen dar gelirli kesimler son çare olarak kredi kartlarına başvuruyor.

7) Faizlerin yüksekliği ve talebin daralması bekleneceği üzere kredi riskini artırıyor. Bu nedenle karşılıksız çek, protestolu senet ve tahsili gecikmiş alacaklar segmentlerinin her birinde bozulmalar görülüyor. Protestolu senet sayısında 2024 Ocak-Haziran döneminde yüzde 0.5 sınırlı bir artışa karşın, tutarda yüzde 181.9’luk bir sıçrama gözleniyor. Karşılıksız çeklerde ise durum daha vahim; karşılıksız çeklerin sayısı yılın ilk 6 ayında yüzde 78.7 artarken, tutarları yüzde 254.3’lük bir patlama gösteriyor.

Borcunu ödememiş gerçek kişi sayısı 2024 Ocak-Haziran döneminde tüketici kredilerinde 536 bin, bireysel kredi kartlarında 645 bin, toplamda ise 891 bine ulaşmış durumda. Her iki kulvarda da borç takmış kişiler bulunması nedeniyle toplam sayı daha yüksek değil. Takibe giren alacak oranı genelde yüzde 1.5, bireysel kredi kartlarında yüzde 2.5 olmak üzere düşük bir düzeyde bulunsa da artma eğiliminde. Borcunu ödeyemeyen insanların sayısının TL bazında tahsili gecikmiş alacak oranından daha hızlı artışı ise; dar gelirli, kredi limitleri düşük yurttaşların borç ödeyememe sorununu yaşadığını, önümüzdeki aylarda bu tablonun ağırlaşacağını düşündürüyor.

8) Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı Haziran ayında bir önceki aya göre 0.7 puan artarak yüzde 9.2 düzeyine çıktı. Bu artışın turizm, tarım ve inşaatta istihdamda genişleme beklenen bir ayda gerçekleşmesi dikkat çekici. İşsiz sayısı 234 bin yükselirken, işgücüne katılanların sayısının 107 bin düşüşü, istihdam edilenlerin sayısının 341 bin gerilemesine yol açtı. Böylelikle çalışma yaşındakilerin işbaşı yapabilenlerinin oranı yüzde 49.3’e indi. Tek bir aylık verinin güvenirliliğinin sınırlı olacağını göz önüne alsak da, işgücündeki azalma asgari ücretin sabit tutulması nedeniyle aslında şaşırtıcı değil., “Bu ücretle çalışacağıma emek piyasasından çekilirim” deme eğiliminin baş gösterdiğini düşündürüyor. Diğer önemli bir gösterge, atıl işgücü oranı da yüzde 29.2’ye ulaştı. Böylelikle 3.3 milyonu işsizler, 3.9 milyonu tam zamanlı çalışmak istediği halde eksik zamanlı çalışmak zorunda kalanlar, 4.6 milyonu ise genellikle iş bulmaktan umudun kesmiş olması nedeniyle aktif iş aramayan, ama bir iş olsa çalışırım diyenler olmak üzere 11.8 milyon yurttaşımız atıl işgücünün parçası oldu. Ekonomik soğumayla birlikte kış aylarında işsizlik oranının yüzde 12’yi geçmesi, özellikle 2024 üniversite mezunlarının iş bulmakta zorlanması beklenmeli. 15-24 yaş arasını kapsayan genç işsizliği ise, şimdiden yüzde 17.6 düzeyinde.

9) Haziran ayında cari işlemler dengesi 407 milyon dolar fazla verdi. Net turizm gelirlerinin 4.8 milyar dolar gerçekleştiği bir dönemde sağlanan cari fazla şaşırtıcı değil. Böylelikle 2024’ün ilk 6 ayının cari açığı 16.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ancak bu performansa sevinmeden önce ekonominin yavaşlamasının ödemeler dengesine etkisini de göz önüne almakta yarar var. 2018 kur şokunun ardından hem TL’nin değer kaybının hem de ekonominin yavaşlamasının sonucu olarak, 2019’da 15 milyar dolar cari fazla verildiğini unutmadık. 2024 Ocak-Haziran döneminde ara malları ithalatı yüzde 14.5 azalırken, tüketim malları ithalatı yüzde 19.8 artış göstermiş. Haziran ayında enerji ürünleri ve altın hariç ithalatın bir yıl öncesine göre yüzde 2.7 azalması ekonomik yavaşlamanın etkilerinin ortaya çıktığını; tüketim mallarının ithalatının ise yüzde 5.0 artışı ise, üst gelir grubunun kurun da teşvikiyle talebinin güçlü kaldığını gösteriyor.

10) TL ticari krediler yüzde 59, ihtiyaç kredileri ise yüzde 75 faiz oranıyla öngörülen enflasyonun çok üzerinde seyrediyor. Bu durum özellikle reel sektör şirketlerini dövizlerini bozdurup/dövizle borçlanıp, TL kredi gereksinimlerini karşılamaya/yüksek TL mevduat kredilerinden yararlanmaya teşvik ediyor. Reel sektör şirketlerinin döviz varlıkları Mayıs’ta 4 milyar dolar gerilerken, döviz borçları da 10.5 milyar dolar artmış; dolayısıyla net döviz pozisyonlarında bozulma 14.5 milyar dolara çıkmış. 2023 sonundan Mayıs’a pozisyon açığı 32,7 milyar dolar yükselmiş Bu eğilimin sürmesi halinde, önümüzdeki dönemde olası bir kur sıçramasının reel sektöre ve borç ödemelerinin aksaması nedeniyle dolaylı biçimde finans kesimine zor günler yaşatması riski artar.

BirGün / 20.08.24