Orta Vadeli Program kapsamında yeni vergi düzenlemesi gündemde… Seçimlerin ardından Erdoğan başkanlığındaki saray rejimi Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirdi. Böylece emperyalist finans çevrelerinin taleplerine uygun bir yol yürüyeceklerini taahhüt ederken, diğer yandan da kemer sıkma politikalarını devreye soktular. İçinde bulundukları ekonomik krizin faturasını bizlere, işçi ve emekçilere ödetmek için adımları sıklaştırdılar. Sözde tasarruf tedbirleri ile ne sermayeye dokundular ne de itibarlarından tasarrufu gündeme aldılar. Tasarrufu bizlerin yapmasını beklediler. Sermaye büyümeye devam ederken, tüm ekonomi göstergelerinin olumlu yönde seyrettiği yalanını söylediler. Her geçen gün bizlerin ücretleri erimeye, alım gücümüz düşmeye devam etti.
Şimdi de yeni bir vergi düzenlemesi ile karşımızdalar. Haftalardır tartıştırdıkları, basına sızdırılan maddeler işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükünün daha da artacağını ortaya koyuyor. Bu maddeleri incelemeden ve yeni vergi düzenlemesi ile sözde ve özde neyi hedeflediklerine geçmeden önce, sonda söyleyeceğimizi ilk başta söyleyelim.
Dolaylı vergiler kaldırılsın!
Artan oranlı gelir ve servet vergisi getirilsin!
ÖTV-KDV gibi gelirine bakılmaksızın herkesten alınan dolaylı vergiler kaldırılmadan ve gerçek anlamda artan oranlı gelir ve servet vergisi hayata geçirilmeden yapılacak vergi düzenlemeleri, işçi sınıfının sırtındaki vergi yükünün artması, krizin faturasının bizlere kesilmesi anlamına gelecektir. Bütün tartışmalara ve atılmak istenen adımlara bu gözle bakmalı, mücadelemizi bu temel talepler üzerinden yükseltmeliyiz. Bizlere bütçe açığından bahsedenler, bu açığı bizlerin sırtından kapatmaya çalışıyorlar. Oysa varsa bir açık, bu sermaye devletinin açığıdır, sermaye sınıfının ihtiyaçları için attıkları adımların açığıdır.
Söylemlerinin de paketin de içi boş!
Yeni vergi paketi ile 226 milyar lira ek vergi toplanılması hedefleniyormuş. Maliye Bakanı Şimşek dolaylı vergilerin azaltılacağını, doğrudan vergilerin artırılacağını, sermayeye tanınan kimi vergi muafiyetlerinin ve istisnalarının kaldırılacağını söylüyor. Vergi yükünün işçi sınıfı ve çalışan kesimlerin sırtına yüklenmesine karşı oluşan tepkileri dindirmek için çok kazanandan çok vergi alınacağı, bu aralar iktidar yetkililerin dilinden düşmüyor. Yaptıkları sunumda bu adaletsizliğe vurgu yapıyor, şimdiye kadar vergi alınmayan lüks tüketim ürünlerinden vergi alınacağını dahi söylüyorlar. Bu sözler kulağa güzel gelse de, gerçekler hiç de böyle değil.
İşçi sınıfı ve emeği ile geçinen kesimlere hiçbir indirim getirilmezken, sermayeye sağlanan 5 puanlık SGK prim muafiyeti için bütçeden 166 milyar lira ödenek şimdiden ayrılmış durumda. Zaten ilk beş ay için 110 milyar liralık bir destek sunulmuştu. Sadece bu muafiyet bile yıl sonunda ek vergilerle elde etmek istedikleri 226 milyar liraya tekabül etmektedir. Ancak bu muafiyete dokunmayı bile düşünmüyorlar.
Diğer yandan 226 milyar liralık ek vergi hedefi 2024 bütçesinin sadece yüzde 2’sine tekabül ediyor. Hedeflenen bütçe açığının onda biri bile etmiyor. Durum bu iken, yapılanın bir algı operasyonu olduğu, vergi adaletsizliği üzerinden yükselen tepkileri dindirmek için bu söylemlere başvurdukları çok açık.
Sermayeden alınan vergilerin artırılacağına dair birtakım maddeler olsa da, mesele toplam paket üzerinden vergi yükünün kimin sırtına daha çok yükleneceğidir. Sermayeden üç fazla alıp emekçiden beş fazla aldıktan sonra yük yine bizim sırtımızda kalacaktır.
Bizlerin unutmaması gereken şudur: Bu düzende her şey gibi vergi de sınıfsaldır. Burjuvazi devlet bütçesini emekçilerin sırtından oluşturup kendi ihtiyaçlarını karşılar ve düzenini ayakta tutar. Devletin burjuvazi adına üstlendiği misyonlardan biri de budur. Bu açıdan kapitalist düzende adil vergi sistemi diye bir şey yoktur.
Vergi yükü yine bizim sırtımızda…
Bahşişlerden yüzde 10 vergi kesilmesi, yurt dışına çıkış harcının 10 katına çıkartılarak 1500 lira yapılması, motokuryelerden 4 milyar liraya yakın yeni vergi alınması, engelli araçları için sağlanan indirimlerin azaltılması, basılı kitap ve süreli yayınlardaki KDV istisnasının kaldırılması, kira gelirlerinden yüzde 20 stopaj kesilmesi… Tüm bu maddeler ile esasında çok kazanandan ve serveti elinde bulunduranlardan değil, toplumun geniş bir kesiminden vergi alınmasının hedeflendiği çok açıktır. Bu maddelerin bir kısmının günlerce tartışıldıktan sonra Erdoğan tarafından veto edildiği ve paketten çıkartıldığı söylense de, genel yaklaşımı ortaya koymaktadır. Bu yüzden tek tek maddeleri tartışmak da yersizdir. Yeni vergi düzenlemesinde artan oranlı gelir ve servet vergisinden söz etmek mümkün değildir. Kâr rekorları kıran şirketlere yönelik yeni vergi düzenlemeleri de gündemde yoktur. Asıl tartışılması gereken ve düzenlenmesi gereken bunlardır.
Toplanan vergilerin yüzde 60’dan fazlası ÖTV-KDV gibi dolaylı vergilerden, gelir vergilerinin büyük çoğunluğu da emeğiyle geçinen milyonlardan toplanmaktadır. Dolaylı vergilerin kaldırılması, gelir vergisi dilimlerinin yükseltilmesi bizim temel taleplerimizden biridir. İktidar ve sermaye buna yanaşmamaktadır.
Bu temel taleplerin yer bulmadığı bir vergi düzenlemesi ile vergide adaletin sağlanacağını iddia etmek, çok kazanandan çok vergi alınacağını söylemek halka yalan söylemektir, vergi soygununa devam etmek için halkı kandırmaya çalışmaktır.
Çalışanlar olarak, serveti elinde bulunduranlardan daha çok vergi veriyor olmamızın tek izahı devletin sınıfsal niteliği olabilir ancak. Böylesi bir vergi soygunu ancak ve ancak emek hırsızlarından, ürettiğimiz her şeye el koyanlardan beklenir.
Sözde asgari ücretin vergiden muaf tutulduğu yıllarda ücretli çalışanların sermaye sahiplerinden daha çok gelir vergisi vermeye devam etmesi bu muafiyetin de bir aldatmaca olduğunu bizlere göstermektedir.
Yeni vergi düzenlemesi süslü cümlelerle, vergide adalet, artan oranlı gelir vergisi söylemleri ile ortaya atılarak göz boyanmaktadır. Toplanacak ek vergilerin yükü büyük oranda bizim sırtımızda olacaktır.
Dolaylı vergiler kaldırılmadan, artan oranlı gelir ve servet vergisi uygulanmadan yapılacak hiçbir düzenleme vergi soygununu sonlandırmayacaktır.
Emeğin Kurtuluşu’nun 35. sayısından alınmıştır…