Ukrayna savaşını Çin durdurabilir mi?- Korkut Boratav

"Galiba her şey Putin’e bağlı: Nerede, ne zaman durması gerektiğini biliyor mu? Bu satırlar yazıldığında (10 Mart’ta) yanıt belirsiz; gelecek tehlikelidir."

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 11 Mart 2022
  • 08:51

Başlıktaki soru, 5 Mart 2022’de BBC News’ta yayımlanan bir yazının başlığından alındı. Robin Brant imzalı yazıda, Ukrayna savaşını durduracak sağduyulu bir rolün Çin tarafından üstlenilebileceği ileri sürülüyordu.

Başbakan Boris Johnson’un “yangına körükle giden” tahrikleri, BBC yazarını tedirgin etmiş olmalıdır. Öte yandan Ukrayna haberlerinde BBC tarafsız kalmamış; Rusya-karşıtı medya blokunun ön saflarında yer almıştı.

Birleşik Krallık’ta güçlü, etkili bir savaş karşıtı akım da vardır. 1957’de Bertrand Russell başkanlığında kurulan Nükleer Silahsızlanma Kampanyası, Vietnam ve Irak savaşlarına karşı İngiltere’deki etkili, büyük protestolar da hatırlanacaktır. Bu akımın bir yansıması sözünü ettiğim BBC yazarında hissediliyor.

Ukrayna hükümeti, Üçüncü Dünya Savaşı’nın fiilen başladığını ileri sürdü ve NATO’yu katılmaya çağırdı. ABD, Ukrayna’ya silah, hatta savaş uşakları yollamaya kalkıştı; başta direnen Almanya da kervana katıldı. Bu adımları Putin “Rusya’nın nükleer güçleri için alarm” talimatı ile yanıtladı.

Bu gerilim içinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC’nin) tutumu önem kazanıyor. Rusya’ya tam destek vererek kutuplaşmayı keskinleştirecek mi? Yoksa, barışçı, sağduyulu bir rol üstlenerek tırmanan savaş ortamını frenleyecek mi? Ekonomik ve siyasal ağırlığı bu role imkân vermektedir.

Son gelişmelere bu sorular ışığında göz atalım.

4 Şubat 2022 tarihli Rusya-Çin açıklaması

Vladimir Putin ve Şi Jinping, Beijing’teki Kış Olimpiyatları’nın açılış töreninde bir araya geldiler ve önemli bir belgeyi dünya kamuoyuna duyurdular: “Uluslararası İlişkilerin Yeni Dönemi ve Sürdürülebilir Gelişme hakkında Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ortak Açıklaması”, (Xinhua, 4 Şubat 2022).

Açıklama (“Statement”), uluslararası siyasetin bugünkü durumu üzerinde bir dizi tespit ve eleştiriyle başlıyor. Uluslararası ilişkiler ve güvenlik üzerinde önerilerle son buluyor.

Temel tespite göre “dünyadaki güç dağılımında değişme eğilimi başlamış; hızlı bir gelişme ve derin bir dönüşüm aşamasına girilmiştir.” Bu aşama, “çok kutupluluk, ekonomik küreselleşme, bilgi toplumu, kültürel çeşitlilik, küresel yönetişimin ve dünya düzeninin dönüşümü” doğrultusundadır.

Bu eğilimin yarının dünyasını biçimlendirmesi önerilmekte; bunu önleyen güçler eleştirilmektedir: “Uluslararası ölçekte azınlıkta kalan bazı aktörler küresel sorunlara tek yönlü yaklaşmayı ve şiddete başvurmayı sürdürüyorlar. Diğer devletlerin içişlerine müdahale ediyorlar; insanlığın gelişme ve ilerlemesini köstekliyorlar.” ABD öncülüğündeki Batı ittifakının hedef alındığı açıktır.

Rusya-Çin açıklaması iki ülkeye özgü dış politika sorunlarına da değiniyor. Rusya, Taiwan’ın ÇHC’nin ayrılamaz bir parçası olduğunu teyit ediyor ve Pasifik’teki ABD, Britanya, Avustralya (AUKUS) ittifakını eleştiriyor. Çin ise, NATO’nun daha fazla genişlememesini savunuyor; ideolojik soğuk savaş yaklaşımını terk etmesi gerektiğini vurguluyor.

Belgenin bir bölümü, her iki ülkenin de hedef olduğu demokrasi ve insan hakları eleştirileri üzerinde odaklanmaktadır. Çin Komünist Partisi (ÇKP) 2021’in son aylarında demokrasi kavramını ve ABD-ÇHC uygulamalarını değerlendiren bir dizi belge yayımlamıştı.

O belgelerdeki söylem, 4 Şubat 2022 tarihli Rusya-Çin açıklamasında kullanılıyor: “Evrensel bir insan hakkı olan demokrasi, yurttaşların ülke yönetimine katılımının bir aracıdır ve kamu hayatının her alanında uygulanır.” Ama, her halk “demokrasiyi uygulamada kendi tarihsel, kültürel özelliklerine özgü yöntem ve biçimleri seçebilmelidir.”

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm devletler tarafından benimsenmeli, uygulanmalıdır. Ancak, herhangi bir devletin, kendi demokrasi anlayışını başkalarına zorlaması kabul edilemez.

Ukrayna savaşı sonrasında Çin…

Şubat 2022 tarihli Putin-Şi açıklaması, Rusya-NATO anlaşmazlığının Ukrayna’ya yansıyan siyasal ve güvenlik boyutunda Rusya’yı haklı görmektedir. Ama, o kadar…

Ukrayna işgali başladıktan sonra da Çin, ABD’nin sorumluluğunu vurgulamayı sürdürdü. ÇKP’nin İngilizce yarı-resmî organı olan Global Times (GT)’den aktaralım: “NATO’da sağlanan görüş birliği ve yaptırımlar sonunda Rusya’nın uluslararası bir parya haline gelmesini ‘iyi bir haber’ olarak gören Beyaz Saray, savaş yangınını stratejik çıkarları için kullanmaktadır.” Ukrayna, örtülü bir üslupla Afganistan’dan ders çıkarmaya davet edildi. (GT, 25 Şubat).

Ama vurgulamak gerekir ki Putin-Şi açıklaması, sorunların askerî çözümüne yeşil ışık yakmıyordu. Nitekim Çin Ukrayna işgalini onaylamadı.

Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin bu konudaki demeçlerinde (GT, 27 Şubat, 3 Mart) tekrarlanan bir ifade var: “Çin bütün ülkelerin hükümranlığını ve toprak bütünlüğünü savunmaktadır. Çin’in bu tutumu tutarlı, açık-seçiktir ve Ukrayna konusunda da geçerlidir.”

Avrupalılar ve Çin’in olası arabuluculuğu…

Ukrayna konusundaki ikili tutumu (“ABD sorumludur; işgal yanlıştır”) nedeniyle Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul görüşmelerinde Rusya aleyhine hazırlanan karar tasarıları oylandığında tarafsız kaldı. Nedenini, yine Wang’tan izleyelim:

“Ukrayna sorununun barışçı çözümü için Rusya ile Ukrayna arasında en erken tarihte diyalogun ve müzakerelerin başlamasını istiyoruz. Ama tüm ülkelerin meşru güvenlik kaygıları da dikkate alınmalıdır. NATO’nun peş peşe beş aşamada Doğu’ya genişlemesi karşısında Rusya’nın meşru güvenlik talepleri gözetilmelidir. Birleşmiş Milletler’in de gerilimleri tırmandıracak değil, hafifletecek diplomatik çözümler araması gerekir.”

Çin Dışişleri Bakanı Avrupalılara özellikle hitap ediyor. Avrupa güvenliği üzerinde söyledikleri ayrıca önem taşıyor: “Ukrayna, Doğu ile Batı arasında bir köprü işlevi görmelidir; büyük güçler arasındaki hesaplaşmanın sınırı, cephesi değil… AB ile Rusya arasında eşitler-arası bir diyalogu, dengeli, etkili ve sürdürülebilir bir Avrupa güvenlik mekanizmasına yol açabileceği beklentisiyle destekliyoruz.”

Çin, milliyetçiliğin ötesine giden bir vizyon sahibi olduğunu göstermektedir. Wang’ın son sözleri, Avrupa’nın ABD yörüngesine savrulmasını benimsemeyen siyasetçileri “keşke yapabilseydik …” hayıflanmasına yöneltmiş olabilir. Görevde kalsaydı Merkel’i, Rusya’nın işgali sonrasında gönülsüzce ABD baskısına teslim olan Scholz ve Macron’u kastediyorum.

Ukrayna Dışişleri bakanının da Çin’den arabuluculuk istediği haberleştirildi (Asia Times, 9 Mart). Savaş tehlikeli eşiğe yaklaşırken AB’nin Dış Politika ve Güvenlik Politikaları sorumlusu Josep Borrell, “başka seçenek yok; Çin arabulucu olmalı” dedi. Çin Dışişleri Bakanı Wang da sağduyuyu temsil etti: “Anlaşmazlıklar gerginleştikçe müzakerelerin önemi artar. Çin uluslararası toplulukla birlikte gereken arabuluculuğu üstlenmeye hazırdır. (GT, 6 ve 7 Mart).

Bir gün sonra Şi Jinping, Macron ve Scholz’la video konferans yaptı. Barış için birlikte çalışmayı önerdi (Xinhua, 8 Mart).

Wang’ın, Borrell’in, Şi’nin sağduyulu çağrılarına Fransa ve Almanya katılacak mı? Ya Rusya? Galiba her şey Putin’e bağlı: Nerede, ne zaman durması gerektiğini biliyor mu? Bu satırlar yazıldığında (10 Mart’ta) yanıt belirsiz; gelecek tehlikelidir.

soL / 11.03.22