Tunus, Muhammed Buazizi adlı sokak satıcısının kendisini yakması ile on yıllardır biriken öfkenin alevlendiği ve Arap Ayaklanması’nın başladığı ülkeydi. Kısa sürede sokakları dolduran göstericiler 23 yıldır devlet başkanı olan Zeynel Abidin Bin Ali’nin devrilmesini sağladı. Bunu, 2011 yılında yapılan seçimlerde uzun süredir siyaset arenasından uzak olan İslamcı Nahda Hareketi’nin dikkat çekici bir başarıyla iktidara gelişi izledi.
Tunus ayaklanma öncesinde, ayaklanma döneminde ve sonrasında da bölgedeki birçok ülkeden farklı, hatta bazı yönleri ile “örnek ülke” olarak değerlendirilirdi. Sendikal ve sol geleneğin köklü olduğu Tunus, kadın hakları ve hareketleri açısından da öne çıkıyordu. Bu nedenledir ki Buazizi’nin kendini yakması ile alevlenen gösterilerde de sonrasında da kadınlar ön saflardaydı.
Tunus’ta kadın-erkek eşitliği, çok eşliliğin yasaklanması ve medeni kanunla evlilik gibi haklar 1956 anayasası ile garanti altına alındı. Miras, aile kurumu içindeki yerleri, toplumsal hayata ve ekonomiye katılımları dahil her alanı etkileyen bu düzenleme Tunuslu kadınlara yıllar içinde bilinçli ve örgütlü bir mücadele geleneği kazandırdı.
Bölgenin dışarıdan en modern ülkesi gibi görünen Lübnan’da bile bugün şerri değil medeni kanunla evlilik için mücadele edildiği göz önüne alındığında Tunus’un ve Tunuslu kadınların fersah fersah önde olduğu açık.
İsyan ve kadınlar
Bilinçli ve örgütlü kadın hareketleri, 2010 sonlarından itibaren bütün coğrafyayı derinden sarsan ayaklanma döneminde de ilk günlerden itibaren aktif ve etkindi. Gösterilerin başlamasının ardından devrik devlet başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’ye bağlı güvenlik birimlerinin kadın göstericilere yönelik cinsel saldırı ve tecavüze varan suçlarına karşı susmayanlar kadın örgütleriydi. Gösterici gençleri evlerde saklayanlar, günlerce sokakları terk etmeyenlerin doyurulması için her mahallede ev ev organize olarak yemek pişirenler kadınlar oldu.
Sokak sokak şiddete karşı çalışma yürüttüler
Birçok ülkede olduğu gibi Tunus’ta da yönetim gösterilerin ilk günlerinde bilgi kaynaklarını susturmaya, en azından maniple etmeye girişti. Ancak bu pek işe yaramadı çünkü uzun yıllardır aile içi şiddet dahil kadın haklarına dair her alanda çalışan kadın örgütlerinin şehir şehir, sokak sokak yürüttükleri çalışmalar ayaklanma döneminde sansürlenmesi imkânsız bir bilgi ve istihbarat ağına dönüşüverdi. Ekranlara çıkan sıradan Tunuslu kadınlar bile ezber sloganlarla sınırlı olmayan röportajlar veriyor, kendileri ve ülkeleri için ne istediklerini anlatıyorlardı o günlerde.
Ne yazık ki Arap Ayaklanması’nın en sert hissedildiği Mısır ve Suriye gibi ülkelerde gösterici ve muhalif profilini erkeklerin şekillendirdiği ayaklanmanın üstünden 10 yıl geçmesine rağmen hala herkesin ezbere bildiği kalıp cümlelerin ötesine geçerek konuşan kadın sayısı çok az.
Muhtemelen demokrasi talebiyle başlayan gösterilerin birçok ülkede çökmesinin sebeplerinden biri de bu; uzun yıllar demokrasinden uzak kalmış, bilinçli örgütlenme geleneği olmayan ülkelerde en iyi niyetli kalkışma bile kısa sürede maniple edilip seyri değiştirilecek kadar zayıf olabiliyor. Hangi ideoloji ile yola çıkılmış olursa olsun kadınların olmadığı hareketlerin kısa sürede radikalleşmesi de kaçınılmaz!
Tunus kadınlar için bir cennet mi?
Tunuslu kadınlar İslamcı iktidarın üzerinde de baskı kurabildi. Bütün talepleri yerine getirilmedi, hatta zaman zaman önceki yıllarda edinilen hakların kaybı gibi risklerle de karşı karşıya kaldılar ancak hükümetin kadın hareketlerini yok sayamayacağı kadar da güçlüler.
Tunus’un kendi has dinamikleri sebebiyle İslamcı Nahda Hareketi’nin iktidara yürüdüğü süreçte hareket içindeki isimlerin yaptığı açıklamalarda “ülkedeki laik kesimle uyum içinde olunacağı” sözü veriliyor, demokrasinin ve kadın haklarının geliştirileceği sıkça vurgulanıyordu.
2011 yılında yapılan seçimlerle bölgede ilk kez kadınların temsil oranının en yüksek olduğu meclis şekillendi. Tunus meclisinin yüzde 27’si kadındı. Buraya kadar olan kısımdan “Tunus kadınlar için bir cennetti” sonucuna ulaşanlar olabilir. Aslında bölgenin geri kalanı kadınlar için öyle bir cehennem ki bütün çarpıklıklara ve eksikliklere rağmen Tunus kadın hakları ve hareketleri için hala bir vaha…
Günümüzde bölgedeki birçok ülkede daha iyi bir gelecek isteyen kadınlar ve erkekler örgütlenme bilinci aşılayabilmek için kimi zaman hayatlarını ortaya koyarak mücadele ediyor. Evet, önce kitleleri örgütlenmenin gerekliliğine ikna edecekler, bilinçlendirecekler ve sonra örgütlenme kısmına geçecekler. Bahsettiğim bu mücadele, cinsiyetten bağımsız çalışma şartlarının iyileştirilmesi, temel vatandaşlık haklarının kazanılabilmesi, zorunlu kamu hizmetlerinin temininin sağlanması gibi talepler üzerinde yoğunlaşıyor.
Ataerkilliğin günlük hayatın neredeyse her anına sirayet edecek kadar güçlü, kadınların hareket alanlarının keskin bir şekilde kanunla, inançla, gelenekle çizildiği bir coğrafyada Tunus elbette cennet gibi görünüyor!
İki aileden birinde şiddet
Tunuslu kadınların hakları anayasada garanti altına alınmış ve köklü örgütlü hareketler oluşturmuş olsalar da aile içi şiddetin yüzde 50’lere ulaştığını gösteren çalışmalar da var. Geleneksel yapı ve kültürel kodlar üzerinden kadınların toplum içinde ve özellikle ekonomik alanda gerilemesini, haklarının törpülenmesini amaçlayan girişimler de hiç bitmedi. Buna karşılık Tunuslu kadınların mücadelesi de bitmedi.
Aslında ayaklanma döneminde Tunus’u bölgenin diğer ülkelerinden ayıran tek özelliği bilinçli gösterici ve kadınların ön saflarda yer aldığı gösteri profili değil. Demokrasi, şeffaflık gibi taleplerin öne çıktığı isyan ile kadın haklarına dair mücadele paralel ilerledi. Tunus, 2011 yılından bu yana kadın haklarına dair onlarca gösteriye ve tartışmaya da sahne oldu.
Mesela 2017 yılında aile içi şiddet ve kadınların istismarına ilişkin bir yasanın kabul edilmesini ve yürürlüğe girmesini sağlayan yine kadın hareketlerinin gücü oldu. Ağır cezalar ön gören yeni kanun ülkedeki muhafazakar kesimi oldukça rahatsız etti.
Yine miras hukukuna dair yeni düzenlemeler kadınların haklarının iyileştirilmesini sağlarken iktidardaki Nahda Hareketi’ni İslamcı ve muhafazakar kesimlerde bir kez daha hedefe koydu. Bu arada, Müslüman Kardeşler örgütüne yakınlığı ile bilinen, İslamcı kimliğini saklamayan Nahda Hareketi de Tunus’un kendine has dinamikleri sebebiyle zaman zaman İslamcı köklerinin ve çevresinin onaylamadığı adımlar atmak zorunda kalıyor.
Ülkedeki laik ve sol kesimle uzlaşı içinde hareket etmeleri gerektiğini sıkça dile getiren Nahda Hareketi kadın hareketlerini de göz ardı edemiyor. Mesela, aile içi şiddet yasası daha tasarı halindeyken alevlenen tartışmalara iktidar ve iktidara yakın çevreler de dahil olmuştu. Tasarının İslam hukuku ve şerri kanunlar da göz önüne alınarak yeniden düzenlenmesini isteyenler bile ortaya çıkmıştı. Bu dönemde, hükümete yönelik aile içi şiddet yasa tasarısını tamamen reddetmemekle birlikte tasarının yasalaştığı halinden pek hazzetmediğine dair suçlamalar da yöneltildi.
Protestolarda kadınlar neden en önde?
Tunus, bölgenin geri kalanı gibi 2011 başlarından beri çalkalanıyor ancak hala huzur bulamadı. Şiddetli ve kanlı çatışmalar yaşanmadı ancak turizmin temel gelir kaynaklarının başında geldiği Tunus’ta ekonomik kriz huzursuzluğu daha da derinleştiriyor.
2020 yılı boyunca ülke sokakları önemli bir kısmı 20 yaşından küçük olan gençlerin ve çocukların protestolarına sahne oldu. Birçoğu ayaklanma başladığında 8-10 yaşlarında olan bu gençlerin ve çocukların isyanlarının şiddet eylemlerine dönüşmeye başladığına dair yorumlar var bir süredir. Cumhurbaşkanının durumu sakinleştirmekte yetersiz kaldığını, hükümetin vaatlerini yerine getiremediği için desteğinin düşüşe geçtiğini konuşuyor Tunus medyası.
Orta ekonomik seviyede olanların dar gelirli, dar gelirlinin yardıma muhtaç seviyesine gerilediğini gösteren çok sayıda çalışma var. Kovid-19 salgını ile birlikte iyice kötüleşen ekonomik kriz en çok gençleri ve kadınları etkiliyor. Yeni nesil iş bulamazken kadınlar “sınırlı iş imkanını ele geçirip evini geçindirmekle yükümlü erkekleri zor durumda bırakmakla” suçlanıyor zaman zaman. Zaten istikrarsızlık ve ekonomik krizler demokrasi mücadelesi kadar kadın hakları gibi alanlardaki hareket alanını da sınırlayabiliyor.
“İnsanlar iş bulamazken işi olan bir kadının maruz kaldığı tacizleri gündem yapmaya çalışan kadın hareketleri” veya “ekonomi günden güne zayıflarken kamudaki cinsiyet ayrımcılığını konuşan kadınlar” ve daha birçok ifadeyi Tunus medyasında bulmak mümkün. Ancak Tunuslu kadınlar ayaklanmadan önce de varlardı, ayaklanma döneminde sokaklardan çekilmediler, ülke ekonomik krize yuvarlanırken de hem kadın hem vatandaş olarak yolsuzluğa ve kötü yönetime itirazlarından vazgeçmediler.
Elbette en azından kadın haklar konusunda Tunuslu kadınların aşması gereken binlerce engel, yürümesi gereken çok uzun bir yol var ancak Tunus bölge kadınları açısından gerçekten bir vaha!
Evrensel / 07.02.21