Genç ve 50 yaş üstü işçiler için yaşa dayalı ayrımcılık getirerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, iş güvencesi ve emeklilik haklarında büyük kayıplara yol açacak yasa teklifi Meclis genel kurulunda. Torba yasa teklifinin görüşmelerine bu hafta, 10 Kasım’dan itibaren devam edilecek. Yasa teklifi bir yandan işçilerin anayasal ve yasal haklarını budarken öte yandan sermeye için bol kepçe teşvikler ve ödüller getiriyor.
Kıdem, ihbar, işgüvencesi, emeklilik hakları tehlikede
Tekrar tekrar yazmakta yarar var. Yasa teklifinin çalışma yaşamına ilişkin hükümlerinin özeti şudur:
■ 25 yaş altı ve 50 yaş üstü için halen oldukça sıkı kurallara bağlı geçici işçilik (belirli süreli işi sözleşmesi) hiçbir kurala bağlı olmadan yapılabilecek. İstisnai bir çalışma biçimi olan geçici işçilik bu yaş grupları için asıl çalışma biçimi olacak. Sonuç olarak 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerin bu dönemlerdeki çalışmaları için kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve işgüvencesi olmayacak.
■ 25 yaş altı işçilerin kısmi zamanlı çalışması teşvik edilecek ancak bir ayda 10 günden az çalışmaları için emeklilik primi ödenmeyecek. Farklı işverenlerde kısmi zamanlı çalışıp 30 günü tamamlasalar bile genç işçiler için uzun vadeli sigorta primleri ödenmeyecek. Diğer bir ifadeyle emeklilik primlerinin ödenme yaşı 25’e çekilmiş olacak.
■ Kaçak, sigortasız işçi çalıştıran işverenler affedilecek ve kendilerine günde 44 TL prim desteği verilecek. Hatırlatalım, ücretsiz izne çıkarılan işçiye verilen günlük destek 39 TL’dir! İşsizlik sigortası fonuna prim ödemiş işçiye günde 39 TL reva görülürken, kaçak işçi çalıştırmış, vergi çalmış yani suç işlemiş işverene ödül veriliyor. Üstelik işverenler kaçak çalıştırdıkları işçiler için ceza ve geçmişe dönük prim ödemeyecekler!
İşte torba yasa teklifinin özü bu. Yasa teklifi anayasaya aykırı çünkü yaş temelinde ayrımcılık getiriyor. Yasa işçilerin temel haklarını ortadan kaldırıyor ve onları adeta ücretli köle haline getiriyor. Doğal olarak bu yasa teklifi işçilerden ve sendikalardan büyük tepki topladı. Uzun bir aradan sonra üç işçi konfederasyonu TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK ortak bir açıklama yaparak yasa teklifinin işçi hakları için vahim sonuçlar doğuracağını ilen etti ve geri çekilmesini istedi.
Ortak genel eylem şart
DİSK ve TÜRK-İŞ Türkiye çapında basın açıklamaları yaptı. DİSK ve TÜRK-İŞ üyesi bazı sendikalar işyerlerinde protesto eylemleri düzenledi. DİSK’in Meclis önünde yapmak istediği basın açıklaması adeta bir polis devleti uygulaması ile keyfi olarak engellendi. Yasa teklifinin geri çekilmesi konusunda büyük bir talep var ancak buna kulak verileceğinin bir işareti yok. Oysa bugün 3-4 milyon işçinin kıdem tazminatı yok olmak üzere. Bugün gençlere ve 50 yaş üstü işçilere yarın herkese! Kıdem tazminatı kırmızı çizgi ise o kırmızı çizgi aşılmak üzere. TÜRK-İŞ ve DİSK kıdem tazminatını kırmızı çizgi ilan etmişti.
Artık konuşulması gereken çok daha ciddi bir uyarıdır. İşçilerin üretimden gelen gücünü göstermenin zamanıdır. Üç işçi konfederasyonu Türkiye çapında genel uyarı eylemini, iş bırakma eylemini gündeme almalıdır. Yarım günlük veya iki saatlik genel uyarı eylemi ve iş bırakma işçilerin ve sendikaların kararlılığını ortaya koyacaktır. Dünyada sendikalar ciddi bir sorunla karşılaştıklarında, hükümetler işçi haklarını ortadan kaldırmak istediklerinde böyle yapıyor. Trenler çalışmıyor, uçaklar uçmuyor, çarklar duruyor. Demokratik ülkelerde böyle oluyor. Sendikacılığın ABC’si budur. Sendikacılıkta müzakere elbette önemli ama mücadele kapasitesi olmadan müzakereden sonuç almak zor.
Genel uyarı eylemi, iş bırakma, genel grev Türkiye işçi hareketi tarihinde çok sayıda örneği olan meşru bir eylem biçimidir. Bu eylem biçimini hem DİSK hem TÜRK-İŞ geçmişte birçok kez kullandı. Hatırlatalım! Türk-İş Başkanı Halil Tunç 16 Haziran 1975 tarihinde Demirel’in başbakanlığındaki 1. Milliyetçi Cephe Hükümetinin kıdem tazminatı hakkını sınırlandırması girişimine karşı İzmir’de elektrikleri keserek 8 saat süreyle kısmi bir genel greve bizzat öncülük etti. Kemal Türkler öncülüğünde DİSK Eylül 1976’da Devlet Güvenlik Mahkemelerine karşı genel yas/genel grev ilan etti ve DGM yasası çıkarılamadı.
Türk-İş’in 12 Eylül sonrası en önemli eylemlerinden biri, 3 Ocak 1991 tarihinde uygulanan “işe gitmeme eylemi” oldu. 3 Ocak eylemi 1980 sonrasının ilk “iş bırakma” eylemi ve genel grevidir. 3 Ocak genel grevine geniş katılım oldu. 1999’da bu kez “mezarda emeklilik” olarak bilinen yasaya karşı büyük işçi eylemleri gündeme geldi. 24 Temmuz 1999’da Ankara’da dev bir miting yapıldı. 13 Ağustos 1999’da ise genel iş bırakma kararı alındı. Ancak bu kez Türk-İş’e bağlı sendikaların büyük bölümü bu kararı uygulamadığı için genel grev başarısız oldu. 17 Ağustos 1999 depremini fırsat bilen dönemin hükümeti emeklilik yaşını yükselterek bugün EYT olarak bilinen büyük mağduriyete yol açtı.
Tarihe nasıl geçeceksiniz, karar verin!
Genel iş bırakma eylemi meşru ve demokratik ve hukuksal bir eylem biçimidir. İşçi haklarını korumak ve hükümeti uyarmak için yapılacak toplu iş bırakma eylemi veya genel grev Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından meşru kabul edilen bir eylem biçimidir. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında sendika kararıyla işe gitmemeyi hukuka uygun bulmuştur. İşçilerin barışçı toplu eylemi (iş bırakma, genel uyarı eylemi, genel grev) meşrudur, demokratiktir ve hukuka uygundur.
Mesele sendikaların ortaklaşa ve güçlü bir biçimde böyle bir karar almasıdır. Bu tek başına DİSK’in yapabileceği bir iş değil. TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK yaptıkları ortak açıklamanın gereğini yapmalı. Birlikte Meclis’e gitmeli, Meclis’in önünde ve içinde taleplerini anlatmalıdır. Ancak bunun yeterli olmayacağı anlaşılıyor. İşçilerin bu yasayı istemediğini somut biçimde ortaya koymak gerekiyor. Bunun adı genel uyarı, genel iş bırakmadır. Bir saat mi olur, iki saat mi olur, yarım gün mü olur onun kararını sendikalar verir.
Ancak iş işten geçmeden harekete geçmekte yarar var. Yoksa kıdem tazminatı, iş güvencesi yok edilirken, genç ve 50 yaş üstü işçilerin hakları ortadan kaldırılırken gereğini yapmayan sendikacılar olarak tarihe geçersiniz. Tercih sizin, tarihe nasıl geçmek istiyorsunuz!
***
Hak-İş’e serbest olan Somalı madenciye neden yasak?
Soma maden işçileri yıllardır kıdem tazminatı mağduriyeti yaşıyor. Rödovanslı şirketlerde çalışan binlerce maden işçisi kıdem tazminatlarını alamadı. Şirketler kıdem tazminatlarını ödemedi. Bu şirketlerle Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) arasında rödovans sözleşmesi (bir tür taşeron sözleşmesi) vardı ve TKİ tazminatlardan sorumluydu. İşçilerin bir bölümü uzun eylemler sonucunda 23 Temmuz 2020’de çıkan bir yasayla kıdem tazminatlarını aldılar. Ancak bu yasa bütün maden ocaklarını kapsamadı. Şimdi Uyar Madencilik şirketinde kıdem tazminatı mağduru 748 işçi kendilerinin de bu yasa kapsamına alınmasını, kıdem tazminatlarının, alın terlerinin karşılığını istiyor.
Bağımsız Maden-İş sendikası öncülüğünde seslerini duyurmak için mücadele eden maden işçileri Ankara’ya yürümek, seslerini duyurmak ve kendileri için de bir yasal düzenleme yapılmasını istiyor. Ancak işçilerin kıdem tazminatlarını çalan işverene karşı gücünü göstermeyen hükümet, gücünü işçilere göstermeye kalkıyor. İşçilerin önü güvenlik güçleri tarafından kesiliyor, sendika yetkileri gözaltına alınıyor. Adım atmaları engelleniyor.
Hayrola bu işçiler Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı değil mi? Hak aramak ne zamandan beri yasak? Güvenlik güçlerinin görevi hak arayanları engellemek mi? Soruyu daha net biçimde soralım: Bu işçiler Bağımsız Maden-İş üyesi değil de Hak-İş’li bir sendikaya üye olsalardı güvenlik kuvvetleri böyle mi davranırdı? O Alay komutanı Hak-İş’li işçilere böyle davranmaya cesaret edebilir miydi? Edemezdi.
Alın size örnek. 2019’da yerel seçimlerden hemen sonra Bolu Belediyesinden Hak-İş üyesi işçilerin işten çıkarıldığı gerekçesiyle Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş sendikası 11 Haziran 2019’da Bolu’dan Ankara’ya bir yürüyüş başlattı. Nereden mi? E-5 üzerinden. Yürüyüşe Hak-İş Başkanı Mahmut Arslan da katıldı. Güvenlik güçleri engellemek bir yana yürüyüşe yardımcı oldu. Yürüyüş CHP Genel Merkezi önünde son buldu hatta burada bir miting de yapıldı. Yine Hak-İş günler boyunca İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) önünde eylem yaptı. Güvenlik güçleri işçilere müdahale etmedi. Dahası o günlerde devletin en yetkili isimleri işçilerin ve sendikanın yanında olduklarını açıkladılar. Doğru olan da budur. Sendika hak arayacak, yürüyecek, hesap soracak; güvenlik güçleri de bu eylemlerin güvenliğini alacak ve yardımcı olacak.
Ancak ne hikmetse Hak-İş üyesi işçiler E-5 üzerinden Ankara’ya güle oynaya yürürken, Bağımsız Maden-İş üyesi Somalı maden işçileri Soma’dan Ankara’ya yürürken zulüm görüyor. Hak-İş üyesi işçiler İBB Meclisi önünde günlerce eylem yaparken DİSK Genel Başkanının TBMM önünde basına açıklaması yapması zorla ve çirkin yöntemlerle engelleniyor. Hak arayan işçiye ve sendikacının karşısına kolluk kuvvetleri sürülüyor. Tüm bunlar olurken de ne Çalışma Bakanı var ne de başka bir idarecinin sesi çıkıyor.
Devletin gücünü hak arayanlara karşı değil, hak yiyenlere ve haksızlık yapanlara karşı gösterin!
BirGün / 09.11.20