Memleketin gerçek meselesi ve gündemi istihdamdır. Memleketin asıl gündemi iş ve gelir yaratılması, Covid-19 salgınının berhava ettiği istihdamın canlandırılmasıdır. Memleketin asıl meselesi ne Ayasofya’nın açılması ne baroların seçim sistemi ne de sosyal medya kısıtlamasıdır. Bunların hiçbiri memleketin ihtiyacı değil, milletin ihtiyacı değil. İşçinin, emekçinin ihtiyacı hiç değil. Milyonlarca insan işini ve gelirini kaybetmişken, Covid-19’un sonbaharda nelere yol açacağı meçhulken ülkenin ihtiyacı olmayan yapay gündemler gerçekleri örtmeye yetmez. Bütün veriler istihdamda uzun süredir bir deprem yaşandığını gösteriyor. Israrla ve ısrarla buraya bakmak gerekiyor.
Üstelik istihdam sorunu sadece Covid-19 ile ilgili değil. Türkiye birkaç yıldır ciddi bir istihdam (iş) daralması yaşıyor. Diğer bir ifadeyle çalışanlar işlerini kaybediyor, iş arayanlar iş bulamıyor, işi olmayanlar iş aramaktan vazgeçiyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Mayıs 2020 sigortalı sayılarını açıkladı. Mayıs ayı itibariyle toplam sigortalı sayısı 21 milyon 383 bin, toplam sigortalı işçi sayısı 15 milyon 353 oldu. SGK verilerini TÜİK Mart 2020 verileriyle birlikte okuduğumuzda tablonun vahameti ortaya çıkıyor. Hem kayıtlı/sigortalı istihdam hem de ankete dayalı istihdam verileri aynı şeyi söylüyor: Türkiye son üç yıldır kayıtlı veya kayıtsız yeni istihdam yaratamadığı gibi istihdamda büyük bir erozyon yaşanıyor.
2017’de 22 milyon 280 olan toplam sigortalı sayısı 2018, 2019 ve 2020’de düzenli olarak düşerek 21 milyon 383 bine geriledi. Sigortalı sayısı 2017’ye göre 897 bin, 2018’e göre 690 bin, 2019’a göre ise 617 bin azaldı. Benzer bir gerileme sigortalı işçi sayısında da yaşanıyor. 2017’de 16 milyon 369 bin olan toplam sigortalı işçi sayısı Mayıs 2020’de 1 milyon 16 bin azalarak 15 milyon 353 bine geriledi. Diğer bir ifadeyle 2017’ye göre 1 milyondan fazla sigortalı işçi işini kaybetti. Bu durum işçileri olduğu kadar SGK’yi de ilgilendiriyor. Bu aynı zamanda SGK için ciddi bir prim kaybı demek. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) meselesinin bir yönü de bu olsa gerek. Mali yapısı bozulan SGK’ye yeni kaynak transferi.
İstihdam kaybı sadece kayıtlı sektörde yaşanmıyor. Diğer bir ifadeyle kayıtlı sektörde işini kaybedenler kayıtsız olarak tekrar istihdama katılmıyor. Toplam istihdamda da büyük bir kan kaybı yaşanıyor. 2017’de 28 milyon 189 bin olan istihdam, 2 milyon 56 bin kişi azalarak 26 milyon 133 bine geriledi. 2018’e göre istihdam kaybı ise 2 milyon 605 oldu. Üstelik burada Covid-19 etkisi yok denecek kadar az. Çünkü gerek Kısa Çalışma Ödeneği gerekse işten çıkarma yasağı nedeniyle Covid-19 nedeniyle yaşanan iş/istihdam kaybı açık istihdam verilerine henüz yansımıyor. Diğer bir ifadeyle Covid-19’un bu tabloda pek günahı yok. Asıl büyük etki kısa çalışma ödeneği ve işten çıkarma yasağının kaldırılmasıyla görülecek. İstihdamda çok daha büyük bir kayıp kaçınılmaz olacak. Nitekim istihdam olup iş başında olmayanların sayısının Mart 2020’de 22 milyon 505 bine gerilediği düşünülecek olursa şimdi sadece buzdağının görünen kısmıyla yüz yüzeyiz.
Görüldüğü gibi hem kayda dayalı hem de ankete dayalı veriler Türkiye ekonomisinin 2017’den bu yana bir istihdam krizi yaşadığını gösteriyor. 2017’den bu yana ilan edilen istihdam seferberliklerinin, İŞKUR kanalıyla yapay olarak artırılmaya çalışan istihdamın gerçekte artmadığı tersine azaldığı görülüyor. Kuşkusuz tek gösterge olmasa da bir ekonomide işlerin iyiye gidip gitmediğinin önemli göstergelerinden biri istihdamın durumudur. Türkiye nereden bakılırsa bakılsın 2017’den bu yana devasa bir istihdam kaybı yaşıyor. Ekonomi çalışma çağına girenlere iş sağlayamadığı gibi mevcut istihdam düzeyinin de çok gerisine düşüyor. Dar işsizlikteki teknik düşüşlerin hiçbir anlamı yok. Asıl olan istihdam düzeyinin artıp artmadığıdır. Kral çıplak!
İstihdam 2017’den bu yana azalıyor!
Üstelik onca istihdam seferberliği söylemine ve işverenlere sağlanan onca teşvike rağmen…Sermayeye istihdam adı altında yapılan teşvikler istihdam yaratmadığı gibi istihdam daha da azalıyor. 2017’den bu yana istihdam düzenli olarak gerilerken işverenlere yapılan teşvikler ve destekler düzenli olarak arttı. Bu teşvik ve desteklerin geri ödemesiz olduğunu, yani bir tür hibe olduğunu da ekleyelim. 2017’de işverenlere İŞKUR’dan aktarılan teşvik ve desteklerin toplamı 2,5 milyar TL iken, 2018’de 10,7 milyar TL’ye, 2019’de 16 Milyar TL’ye yükseldi. 2020’nin ilk beş ayında ise işveren teşvik ve destekleri 8,5 milyara yaklaştı. 2017’den bu yana işverenlere doğrudan sağlanan teşvik ve desteklerin toplamı 37,7 milyar TL’ye ulaştı.
Öte yandan bu dönem boyunca İŞKUR’un istihdam yaratmak amacıyla yaptığı ve aktif işgücü piyasası programları ile işbaşı eğitim programları olarak bilinen programlara harcanan para ise 25,2 milyar TL oldu. Böylece İŞKUR, 2017’den bu yana istihdamı artırmak adına tam 63 milyar TL harcadı (yaklaşık 10 milyar dolar); ancak istihdamda 2 milyondan fazla ve sigortalı işçi sayısında ise 1 milyondan fazla azalma yaşandı. Dolayısıyla İŞKUR paraları boşa harcamış oldu. İki kere iki dört! Onca teşvik ve destek işe yaramadı. İstihdam artmadı. Üstelik bu teşvikler işçinin kesesinden, işçinin parasından yapıldı. Meşhur “biz bize yeteriz kampanyası” adı altında üç aydır sadece 2 milyar TL toplanabilmişken 63 milyar TL’yi istihdam yaratma iddiasıyla harcamak yazık değil mi?
Bugünlerde yeniden teşvik ve destekler konuşulmaya başlandı. “İstihdam Kalkanı” adı altında işçi haklarında yeni kısıtlamalar ve işverenlere yeni teşvikler gündemde. Oysa 2017’den beri hükümet sayısız istihdam seferberliğini gündeme getirdi. Bunların hiçbiri istihdama deva olmadı, kalkan olmadı. Teşvikler işe yaramadı. Defalarca başarısız olmuş bir yolu deneyerek başarı aramak nafile çabadır. Yine halkın kaynakları sermayeye aktarılacak; ancak yine iş yaratılamayacak.
Sonbaharla birlikte istihdamda çok daha büyük bir deprem kapıda. Ancak memleket gündemi Ayasofya ile, baro seçim sistemi ile, sosyal medya kısıtlamaları ile meşgul ediliyor. Adeta “cambaza bak oyunu”! Halkın gerçek sorunlarının üstü yapay gündemle örtülüyor. “İstihdam Kalkanı” ile hedeflenen ise kazanılmış işçi haklarını budamak ve işverenlere yeni kaynaklar aktarmak. Ortada taraflarla, sendikalarla müzakere edilmiş ciddi bir istihdam hazırlığı yok. Dolayısıyla “istihdam kalkanı” adı altında yapılan hazırlıklar da çözüm olmayacak.
BirGün / 06.07.20