Üzerinden 40 yıl geçse de 12 Eylül askeri darbesi sadece bir hatırat, geçmişte çekilen acılar ve zulümden ibaret değil. Bugünün Türkiye’si 12 Eylül’ün sonucudur ve bugün içinde yaşadığımız siyasal, ekonomik, sosyal yapı ve ilişkiler 12 Eylül ile inşa edildi. Darbeci generaller ölse de unutulsa da hatta artık birer lanetli olarak anılsa da Türkiye bugün onların kurduğu kaide üzerinde duruyor.
Başta 1982 Anayasası olmak üzere darbe sonrası oluşturulan mevzuat, darbecilerin kurduğu yüzde 10 barajına dayalı siyasal partiler rejimi dimdik ayakta. Darbecilerin uyguladığı emek karşıtı neoliberal ekonomik politikalar daha da derinleştirilerek uygulanıyor. 12 Eylül’ün kurduğu otoriter emek rejimi ve güdümlü sendikal düzen, yüksek öğrenim sistemi (YÖK) ve 12 Eylül’ün yarattığı tek sesli medya rejimi sürüyor.
12 Eylül 40 yıl önceki hatırat değil
12 Eylül Türkiye tarihinin en tahrip edici, etkileri en uzun süren ve Türkiye’yi demokratikleşme ve sosyal haklar yörüngesinden çıkaran bir sermaye darbesidir. 1961 Anayasası ile demokratikleşme ve sosyal hukuk devleti yörüngesine girmeye başlayan Türkiye, 12 Eylül ile tam tersi yönde hareket etmeye başladı.
12 Eylül maceracı birkaç generalin darbesi değildi. 12 Eylül’ün 27 Mayıs’tan farklı olarak ordunun emir komuta zinciri içinde yapıldığı doğrudur. Ancak darbenin daha büyük ve derindeki bir emir komuta merkezi vardı. Daha sonra ABD’nin onayıyla yapıldığı anlaşılan darbe, esas olarak büyük sermayenin isteklerini yerine getirmek içindi. Arka plandaki emir komuta merkezi büyük sermaye idi.
12 Eylül askeri darbesi Türkiye’yi yeniden biçimlendirmek için yapıldı. 1961 Anayasası’nın sağladığı hakları ortadan kaldırmak, toplumsal muhalefeti, solu, yükselen emek hareketini ve toplumdaki özgürlük talebini bastırmak darbenin temel hedefi oldu. 12 Eylül askeri darbesi, 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan ve sosyal devlet ile sosyal hakları ortadan kaldırmayı amaçlayan neoliberal ekonomik politikaların bir dirençle karşılaşmadan uygulanabilmesi için yapıldı. Bu nedenle 24 Ocak ve 12 Eylül ayrılmaz bir bütündür.
12 Eylül darbesi ile sadece 24 Ocak kararlarının engelsiz uygulanması sağlanmadı, sermayenin yıllardır istediği anayasa ve yasa değişiklikleri de tek tek yapıldı. 1961 Anayasası’nın yapılması sırasında etkin olamayan sermaye, 1982 Anayasası’nı adeta dikte ettirdi. 12 Eylül ile aylardır devam eden ve 55 bine yakın işçinin katıldığı grevler yasaklandı, toplu iş sözleşmesi hakkı askıya alındı. DİSK ve üye sendikaların kapısına kilit vuruldu, 11 yıl faaliyetleri engellendi. Kilit vurulmayan sendikalar ise sıkı denetim altına alındı. 24 Ocak kararlarının uygulanmasının önündeki en büyük engel sendikalar ve greve çıkan işçilerdi.
12 Eylül’ün komuta merkezi büyük sermaye
Nitekim bunu dönemin önde gelen sermayedarlarından İbrahim Bodur şöyle itiraf edecekti: “24 Ocak kararlarının başarıya ulaşmasında en büyük pay bu yönetime [12 Eylül] aittir. 12 Eylül’den sonraki yönetim 24 Ocak kararlarının başarısını iki kat artırmıştır.”
İzmir Ticaret Odası Başkanı Dündar Soyer ise şöyle diyordu: “12 Eylül olmasaydı, 24 Ocak kararlarının sonucu çok dehşet verici bir tablo olurdu. Bu uygulamalara 12 Eylül kararları mı demek lazım, 24 Ocak kararları mı? Bilemem.”
Rahmi Koç da 12 Eylül ile 24 Ocak kararlarının hızla uygulanabilmesinden çok memnundu: “12 Eylül harekâtından önce her şeyi demokratik bir sistem altında yapmak zorundaydık. Bu da karar almak, yasa ve yönetmelik çıkartmak için aylar geçmesini gerektiriyordu.”
12 Eylül’den sonra darbenin başı Kenan Evren’e bir mektup yazan Vehbi Koç ise “Üç senelik bir iş barışı yapmak mecburiyetindeyiz” diyor ve sendikal yasaların hızla değiştirilmesini istiyordu. Koç, Evren’e mektubunu “emirinize amadeyim” diye bitiriyordu ama gerçekte darbe Koç’un emrine amadeydi. Nitekim, darbe ile sermaye isteklerinin tümü yerine getirildi.
Grevlerin yasaklandığı koşullarda toplu iş sözleşmeleri Yüksek Hakem Kurulu adı verilen ve emirle hareket eden bir kurul tarafından budandı. Anayasa sermaye talepleri doğrultusunda yeniden yapıldı; sendikal yasalar sendikal faaliyeti, toplu pazarlığı ve grevi cendereye alacak şekilde değiştirildi.
Sermaye için dikensiz gül bahçesi
12 Eylül sermaye için dikensiz gül bahçesi yarattı. Nitekim dönemin en etkin sermaye örgütü TİSK’in başkanı Halit Narin, 1983 yılında yeni sendikal yasalar işveren istekleri doğrultusunda hazırlanırken sevincini saklayamıyordu: “20 yıldır biz ağladık onlar güldü.” Şimdi gülme sırası sermayenindi. 12 Eylül sermayenin yüzünü güldürdü. Nasıl mı? İşte kısa bir özet.
Bir yazıya sığmayacak kadar kapsamlı olan, sermayenin yüzünü güldüren ve bugün de devam eden uygulamalar, DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) için hazırladığımız ‘Emeğe Karşı Sermaye Darbesi: 12 Eylül İşçi Haklarını Nasıl Yok Etti?’ başlıklı araştırmada yer alıyor:
· 12 Eylül ile sendikalaşma dibe vurdu: Sigortalı işçilerin sendikalaşma oranı 12 Eylül öncesi yüzde 40 civarındaydı. Bugün yüzde 13’lerde, fiilen daha da düşük.
· 12 Eylül ile kıdem tazminatı sınırlandı: 1978’de asgari ücretin 7,5 katı olan kıdem tazminatı tavanı, 40 yıl sonra bugün asgari ücretin 2,4 katına düşürüldü.
· 12 Eylül ile işçilerin toplu iş sözleşmeleri ile alabilecekleri ikramiye sayısı 4 ile sınırlandırıldı. Oysa 12 öncesi işçiler toplu iş sözleşmeleri ile 8 ikramiye alabiliyordu.
· 12 Eylül ile ücretler bastırıldı. Gerçek ücretler düşürüldü, gelir dağılımı bozuldu. İşçiler milli gelirden daha az pay almaya, yoksullaşmaya başladı. Bunun en tipik göstergesi asgari ücretin kişi başına milli gelire oranıdır. 1978 yılında asgari ücret kişi başına gelirin yüzde 3,4 üstündeydi. Asgari ücret kişi başına ortalama gelirden fazlaydı. Günümüzde asgari ücret ortalama gelirden yüzde 45 daha azdır.
· 12 Eylül öncesinde sendikalı işçi ücretleri asgari ücretin üç katı düzeyindeydi. Günümüzde ise sadece yüzde 30 fazlası. Diğer bir ifadeyle sendikalı işçi ücretleri de geriledi.
· Grev hakkı yok edildi: Listeyi uzatmak mümkün ama bir yazıya sığmaz. Bütün bu tabloyu özetleyen gerçek ise grev grafiğidir. Yazıdaki grev grafiğine bakın. 2,2 milyon sigortalı işçinin olduğu 1980’de yıllık grevde geçen işgünü sayısı 5,4 milyon, ortalama 11 milyon sigortalı işçinin olduğu 2000’li yıllarda grevde geçen işgünü 234 bin gün/yıl. 12 Eylül’ün özeti bu grafiktir. 12 Eylül’ün, etkileri bugün de bütün şiddetiyle devam eden bir sermaye darbesi olduğu bu grafikten daha iyi anlatılamazdı.
BirGün / 14.09.20